•K.A.G | Sis Bulutu & TANITIM ⛅

355 295 19
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Başlangıç Tarihi:

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Başlangıç Tarihi:

Başlangıç Saati:

Buraya da siyah kalplerinizi bırakabilirsiniz. 🖤

Not: "Buzdan Prensin Aşkı" kitabının yan kurgusudur. Olaylar bağlantılı olduğu için başlamadan önce onu okumanız tavsiye edilir.

Kitap kapağı: harmooni 'ye aittir.

Keyifli okumalar.

---

Serin bir sonbahar akşamı...

Rüzgarın eşlik ettiği yaprak hışırtıları kulağımı doldururken, önümdeki pencereden turuncuya bürünen manzaraya bakıp iç çektim. Çocuklar dışarıda neşeyle sallanmaya ve ses çıkarmaya devam ediyorlardı. Muhtemelen aileleri ile birlikte gelmiş, onların denetimiyle istediklerini yapabiliyorlardı. Kim istemezdi ki sevgi dolu bir aile içinde büyümeyi? Babasının; Küçük Prensesi olmayı, annesinin kıyamadığı bir evlat... Ama hayat işte. Bazılarımız bu konuda şanslı olup kıymetini bilmez, burun kıvırır. Bazılarımız ise normal bir ailede yetişmeyi yeğler. Sevgi ve ilgi görerek yetiştirilmek ister.

Benim gibi...

Ailesi uğruna kendinden taviz verip onların bir dediklerini iki etmeyen bir kızdım. On sekiz senedir yabancı hissettiğim bir evde yaşayıp, kendime oldukça uzak olduğunu bildiğim bir soyadını kullanıyordum.

Akdemir...

Benim kara talihim; Acılarımı, geçmişimi, yaralarımı temsil ediyordu. Ki bunu her geçen gün yüzüme vurmaktan çekinmezdi. Yaşadıklarımdan dolayı çabuk olgunlaşmıştım. Çevremdeki birçok kıza göre şımarık, süs güzeli değildim. Elimdekilerin kıymetini bilen bir insandım. Sert olan mizacım kendimi ezdirmeyişimde bana oldukça yardımcı oluyordu.

Dediğim dedik, huysuz, hırçın bir Mehru...

Kulağa hoş geliyor, değil mi? İtiraf etmeliyim; Kendi açımdan şikayetçi sayılmazdım. Fakat iki yıl sonunda anladım ki bu saydığım özelliklerin hepsi bir kişide etkisini kaybedebiliyormuş.

Karanlıklar Prens'inde...

Gülümsedim. Güneş henüz kendini karanlığa teslim etmese de ben ona teslim olmuştum. Uçsuz bucaksız mavilerine bir daha geri dönmemek üzere kapılmış, çıkmakta istememiştim. Cebimdeki telefonun titrediğini fark edip, elimin birini oraya götürdüm. Telefonu elime alıp açtığım gibi gelen bildirime baktım. Yüzümdeki gülümseme daha da genişledi.

Gönderen: Karanlıklar Prensi

"Ne yapıyorsun?"

Aklıma minik bir oyun gelmesiyle mesajlara girdim ve ona yazmaya başladım.

"Ders çalışıyorum."

Anında görüp cevap yazdı.

"Emin miyiz? Sınav haftaları dışında kolay kolay ders çalışan biri değilsin sen."

Hafif kaşlarımı çattım. Yakalamıştı. Nasıl biri olduğumu, ne yapacağımı çok iyi biliyordu. Bozuntuya vermeden geri döndüm.

"Evet. Canım istemiş olamaz mı?"

"Mimiklerinden belli, oyun yapıyorsun ve kaşların çatıldığı için çok güzelsin."

Yanaklarım kızarırken, bakışlarımı ekrandan ayırdım. Pencerenin önünden ayrılmadan etrafa kabaca göz attım.

"Neredesin sen, beni mi gözetliyorsun?"

"Baktığın bir yerde."

"Bekle. Bir yere gideyim deme. Yanına geliyorum."

Mesajıma görüldü attığında sesli bir nefes alıp vererek, telefonu kapattım. Cebimdeki yerine geri koydum. Pencerenin önünden çekilip boy aynama yürüdüm. Tam karşısında durup kendimi inceledim. Açık tonlardaki kahverengi saçlarım omuzlarımın aşağısına dalga dalga dökülüyordu. Üstümde; siyah boğazlı bir kazakla beyaz kot pantolonum vardı. Sade bir kombin tercih ettiğimden yüzüme çok hafif makyaj yapmıştım. Yeterince hoş görünüyordum. Fazladan bir şey yapmama gerek yoktu. Gökcan'ın aşağıda olduğunu bilmek beni istemeden de olsa heyecanlandırmıştı. Kalbimin teklememesini isteyerek, boy aynamın yanında duran askılıktan ceketimi aldım. Üzerime giyip odamdan seri adımlarla çıktım. Dış kapının önüne kadar adımlayıp duraksadım. Kenarda durmakta olan sporlarımı ayağıma geçirip, anahtarımı da diğer boş cebime atarak evden ayrıldım. Üç kat merdiven inip apartmandan da çıktıktan sonra rahat bir nefes verdim ve arka tarafta kalan çocuk parkına yöneldim.

Parka geldiğimde oyalanmadan içeri girip, etrafa göz atarak adımlamayı sürdürdüm. Gözlerimi kıstım. Neredeydi? En son evden dışarı baktığıma göre burada olmalıydı. Büyükçe boyutlu, kalın gövdeli bir ağacın yanına varmama kalmadan biri beni kendine çektiğinde; nefesimin kesildiğini hissettim. Karşımda duruyordu. Mavi hareleri pür dikkat yüzümü incelemeye odaklanmış gibiydi. Derince bir nefes alıp yüzüme vererek, dudaklarını araladı.

"Yanılmamışım." dedi bilmiş bir tavırla.

"Neyde?"

"Yakından daha güzel görünüyorsun."

Yutkunarak bakışlarımı yere indirdiğimde, güçlü kolları ile beni kendisine daha çok yasladı.

"Çok beklettim mi seni?" diye sordum.

"Hayır."

Yere eğmiş olduğum başımı yavaşça kaldırdım, mavilerine baktım. Dudağının kenarını hafif yukarıya kıvırdı. Başını kulağımın yanına getirip yeniden konuştu. Gözlerimi yumdum.

"Peşinde dolanırken beni ağaç yapsan bile ömrüm boyunca seni bekleyeceğim, Karanlığıma Doğan Güneş."

---

Tanıtım hakkında görüşlerinizi buraya alabilirim.

Tanıtımın neler hissettirdiğini buraya yazabilirsiniz.

Umarım Mehru ve Gökcan'ı benim kadar benimser ve seversiniz.

BPA kadar olmasa da onları da seveceğinizi düşünüyorum.

Allah'a emanet olun.

Sizi seviyorum.

KARANLIĞIN ARDINDAKİ GÜNEŞ | Sis Bulutu ⛅Where stories live. Discover now