Jeon Jungkook
Seul Merkez Hapishanesi
Uiwang, Gyeonggi Province
Güney Kore
01.09.2021
Kim Taehyung
Kim Dans Akademisi
Dokseodang-ro, 45-gil
Seul, ST 1832
Taehyung,
Bugün doğum günüm.
Kendimi berbat bir hüzne boğulmuş gibi hissediyorum. Geçmişi düşündükçe tatlanan, şimdiye baktığımda acılaşan bir hüzün bu. Yeni bir his değil, son birkaç senedir hep burada geçti doğum günlerim ama... Bu kez Namjoon hyung da yok ve kendimi iyi de hissetmiyorum. Tuhaf bir duygu selinin içerisinde gibiyim, kendimi bıraksam boğulurum ama bırakmıyorum. İlk değil, belki son olabilir, bunu bilemem ama kesinlikle yalnız geçirdiğim ilk doğum günü değil. Her şeye alıştığım gibi buna da alıştım zamanla.
Görüş gününe de denk gelmediğinden Jimin de yok, normal şartlarda bir iki gün önce ya da sonra gelip kutlamasına da alışığım. Bu kez neden bu kadar dokundu bilmiyorum, belki de yaşlanıyorumdur artık.
Otuz... Üniversiteli Jungkook için çok olgun bir yaş. O Jungkook otuzuncu yaşını çok daha farklı bir şekilde geçirmeyi hayal ediyordu elbette, en kötü ihtimalle kendimi öldürmüş olurum, en iyi ihtimalle seninle bir hayat kurmuş oluruz diyordu ama hapiste olmak aklından geçireceği son şey bile değildi.
Bu yaşa yakışmıyor gibi hissediyorum kendimi.
Bunu daha genç hissediyorum anlamında söylemiyorum, yeterince olgun hissetmiyorum anlamında söylüyorum. Doğru hissettirmiyor hiç. Yine de buradayım işte, zaman ben ne yaparsam yapayım geçmeye devam ediyor. Ben de daha da yalnız hissetmemek adına sana yazmaya devam etmeye karar verdim çünkü bugün, uzun zaman sonra beni gerçekten mutlu edecek bir şeyler yazacağım.
O gece uyumadık.
İkimizin de gözüne uyku girmedi, oldukça duygulu geçen birlikteliğimizin ardından sabaha kadar uzanıp bir şeyler hakkında konuştuk. Dünü, yarını yoktu konuştuklarımızın. O an için varlardı sadece.
Bir paket sigara bitirdik, şarap şişesinin de dibini gördük elbette. Ertesi sabah yola çıkma vaktin geldiğinde seninle havaalanına gelmemi istemedin, ben de karşı çıkmadım. Nedense seni orada yolcularsam benim için daha ağır olacağı hissine kapılmıştım.
Kapının önündeydik, ayakkabılarını giydikten sonra ayağa kalktın. Kapıyı açmıştım, omzum da pervazındaydı. Tişörtüm yoktu üzerimde, eşofman altım vardı sadece.
Birkaç saniye boyunca birbirimize baktık öylece. Kendimi saatlerdir içten içe bu konuda tembihliyordum, ağlamayacaktım. Bu kez gözyaşı olmayacaktı çünkü bu her şeyin daha iyi olması için yapılan bir fedakarlıktı. Geri dönüşü daha iyi olacaktı, değil mi?
En sonunda boğazını temizleyerek sessizliği bozdun, valizini kendine doğru çektin. "Vedalaşmayacak mıyız?"
"Bilmem." dedim, gülümsemeye çalışarak. "Vedalaşalım mı?"
"İstemiyorsan eğ-..." Kurmak üzere olduğun cümleyi sana sıkıca sarılarak böldüm, bedenin gevşerken sarılışıma karşılık verdin.
"Nasıl davranmam gerektiğini bilemedim, seni üzmek istemiyorum." diye fısıldadın sırtımı ovarken.
"Gidişin beni yeterince üzüyor zaten, elbette vedalaşacağız. Aksi mümkün mü?"
Bir dakika kadar öyle kaldık, ilk geri çekilen ben oldum. "Geç kalacaksın, git hadi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cockeye's Song | Taekook
FanfictionBu mektuplarda yazacağım şey ise, seni on iki yıl öncesine götürmekle başlayacak. 2008 güzüne. Sana bizim hikayemizi anlatacağım. En başından. Hatırladığım tüm detaylarıyla, en önemli kısımlarıyla. Yaşadıklarımızı bir de benim, o çaresiz ve belalı ç...