2.BÖLÜM: "İlk Bakış"

807 37 50
                                    

Hayatını bazen en küçük detaylar değiştirebilir. Bunu geç fark etmiştim. Bir kısa bakış, bir yarım gülüş.

Hayat detaylarda gizli diyen klişe söz gerçekten de haklıydı. Karşımda duran yabancı ve yeni tanıştığım Barış da benim için hayatımın detayı olmuştu.

Barış ben ve Eda kapıda kim olduğunu bilmediğimiz yabancı kişinin karşısında dururken, o "Barış" deyip elini kaldırdı.

Elleri o kadar büyüktü ki. Galiba benim iki elim kadar olabilirdi. Barış bize dönüp "Abim" dediğinde, bakışlarım ona döndü.

Bir günde iki kişiyi hayatıma almış mı sayılıyordum şimdi?

Koyu yeşil gözlerim Barış ve abisi arasında gidip gelirken gerçekten de benzediklerini fark ettim. Çene yapıları ikisinin de düzgündü. Sadece abisinin çenesini ve yanaklarını gür sakalları örtmüştü. Barış'a göre daha uzundu fakat ona göre de daha kiloluydu.

Barış abisinin yanına ilerlerken "Hadi gelin sizi onunla tanıştırayım." dedi. Belki de abisi Barış kadar sıcakkanlı görünmüyor da olabilirdi. Çünkü yüzünde onunki kadar sevimli bir ifade yoktu.

Eda "Hadi gidelim ayıp olmasın." diyerek sessizce fısıldadığında, ayıp olmayacağını düşünmüştüm. Ama buna rağmen başımı salladım.

Galiba gerçekten anne sözü dinlemeye başlamıştım. Sosyalleşip tek kişi olan Eda'ya takılıp kalmıyordum.

Eda ile yavaş adımlarla onların yanına ilerlerken ne yapacağımı bilmiyordum aslında. Eda gibi bende onları izliyordum. Galiba bizi konuşturma işi de Barış'ın işiydi.

Yanlarına vardığımızda abisinin eli Barış'ın omzundaydı. Yakından baktığımda ona gözüme bir sürü kusuru çarptı. Sanki tüm kusurlar tek bir yüzde birleşip kusursuzluk oluşturmuş gibi. Genelde de böyle incelerdim insanları. Okuduğum kitaplardan kalan bir alışkanlıktı bu belki de. Anlatıcı kişi benmişim gibi inceler dururdum.

"Abim Savaş" dediğinde Barış, abisinin omzuna en az onunki kadar büyük olan elini koydu. Gözlerinde büyük bir gurur ifadesi vardı ona karşı.

Eda lafa karıştı benden önce. "İsimleriniz de çok manidar." dedi hafifçe tebessüm ederek.

Benim ise aklıma Habil ve Kabil'i getirmişti onların isimleri. İki kardeş. Biri öfkesine yenilmiş aç bir canavar diğeri ise masum bir kurban. Eğer biri Habil olsaydı bu kim olurdu diye düşünmeden edemedim. Yüz ifadelerine bakılırsa Barış olurdu galiba. Belki de isimlerinden etkilenip onu Habil yapmıştım. Çünkü karşımda Kabil yaptığım yabancının dışarıdaki erkeklerden hiçbir farkı yoktu.

Durup düşündüm. Yine saçmalıyordum.

Barış'a odaklanmaya çalıştım tekrar. Gülümsedi. "Aslında abimin ismini babam koymuş. Savaş ismini çok sever o." dedi. "Ben doğduğumda ise, ismim doğaçlama olarak koyulmuş çünkü beni kız olarak bekliyorlarmış."

Bu sefer abisi de aklına bir şeyler gelmiş gibi yarım ağız gülümsedi. "Sonra da Savaş ile uyumlu olsun diye Barış ismini koymuşlar. Bu ismi de bana annem koymuş." diye devam etti Barış.

Nedensizce zihnimin ortasında Barış'ın annesine Savaş'ın da babasına düşkün olduğu canlandı.

Savaş'ın gülümsemesi kısa sürerken yüzünde tek düzgün olan şeyin dişlerinin olduğunu fark ettim. Dişleri gerçekten güzel duruyordu.

Eda elini Savaş'a uzatarak "O halde bende kendimi tanıştırayım." dedi. "Eda"

Az önce Barış'a karşı bu kadar sevecen olmayan Eda şu an gayet arkadaş canlısı duruyordu. Benim ise ellerim boşlukta sallanıyor. Ne yapacağımı bilmiyordum. Savaş gülümsedi. "Tanıştığıma memnun oldum Eda." dedi. Sesi çok olgun çıkıyordu. Bizden üç dört yaş büyük olmalıydı. Normal bir ergen erkek sesi gibi değildi. Oturmuş ses kalıbı, kendinden emin ve terbiyeli.

YABANİ Where stories live. Discover now