Hayatım, roman sayfalarından kopmuş bir paragraf değildi.
Ben romanlardaki kızlar gibi değildim. Kusursuz değildim. Güçlü değildim. Ama bunun yanında, güçsüz de değildim.
Yan tarafımda, dışarıdan saçları nemli görünen Uras kusursuz değildi. Teni pürüzsüz değildi.
Aksine yüzünde, ellerinde ve bedeninde öldürdüğü insanlardan son kalan bir şeyler var gibiydi. Boya fırçalarının kağıda bıraktığı özensiz darbeler gibi.
Fakat her insanda olduğu gibi, darbelerin sonunda onu da öne çıkartan bir özelliği vardı.
Gözleri.
Safir gözleri, bu dünyanın en eşsiz yedi harikasına bedel gibi duruyordu. Öyle ki sadece rengi değildi özel olan. Sanki benim gözlerimde olan bir şey vardı onlarda. Yeni keşfettiğim, gözümü kamaştıran bir şeyler.
Kara derin çukur, Uras'ın safir cennetinin arkasında görünen cehennem gibiydi.
Ve bu beni korkutuyordu.
Onunla benzer bir özelliğimin olması beni korkutuyordu.
Uras arabayı dünden anımsadığım yola sokarken, dünün aksine şimdi yollar kardan temizlenmişti. Daha iyi ilerleyebiliyorduk, bunun doğurduğu sonuçla da.
"Uras, Çağan'a görünecek misin?" diye soran kişi, arka koltukta yanındaki Hira ile oturan Ilgaz'dı.
Gece eve dönmek için bizi bulana kadar, bir daha yanımıza hiç uğramamıştı. Ve ben, bütün geceyi o barda tek başıma gri sıvıyı içerek geçirmiştim.
Sonucunda sarhoş falan da olmamıştım. Kahve içer gibi bardakları birer birer devirmiştim.
"Eğer kimliğimi ifşa etmek isteseydim, dün giderdim yanına." dediğinde Uras, gözlerini yoldan ayırmadı.
Sonrasında Ilgaz, cevabını almış gibi geri çekilip arkasına tekrar yaslandığında, elini Hira'nın bacağının üzerine koydu. Fakat Ilgaz'dan köşeye sinmiş olan Hira onun elini kaldırıp, kendisinden uzaklaştırdı.
Bugün diğer günlerin aksine, konuşkan değildi. Yüzü soluk sarıydı ve gözlerinin altı çökmüştü. Üzerine yırtık bir tişört ve kot pantolon giyip evden çıkmıştı.
Bunu dün gecenin sarhoşluğuna verdim.
Şimdi onun gözleri kapalıyken, Uras başını benim olduğum tarafa çevirdi. Bende bu sırada, dikiz aynasından yüzümü çevirdim.
"Çağan'ın yanına vardığında, hiçbir şey olmamış gibi davranman gerekiyor." dediğinde, tabi ki öyle olacaktı. Bunu Uras'ın söylemesine bile gerek yoktu.
Çağan'ın evine geldiğimizde, hiçbir şey yokmuş, olaylardan habersizmiş gibi davranacaktım. Bu sefer başarabileceğimi de hissediyordum. Çünkü o günün aksine, soğumuştum. Ve Çağan'ın da yaralarının soğuduğunu tahmin ediyordum.
Uras başını çevirdiğinde, bu dün geceden beri ilk diyaloğumdu onunla. Beni bar taburesinde bırakıp gittikten, yaklaşık iki saat sonra tekrar dönmüştü. Ve o saatten sonra da bir daha hiç konuşmamıştık.
Bende onu taklit ederek, başımı cama, geriye çevirdiğimde gözlerimi kapattım.
Yine uykum gelmişti çünkü. Üstelik bu sefer açlıktan midem de bulanıyordu.
Ve ben tabi ki yanımdaki Uras'a bunu söylemeden, yolumu bitirecektim.
YOU ARE READING
YABANİ
AdventureHabil ve Kabil'in hikayesini bilir misin? Bir kardeş diğer kardeşin aşk uğruna kurbanı olur. Bunu tek bir kadın yüzünden yaparken uğrunda canından kardeşini kendi elleriyle toprağa dönüştürür.