[13] g ü n e ş

161 32 6
                                    

Acıma duygusu, empati yapamayan insanlara mahsus bir duygudur. Empati yapamamak ise büyük bir sorundur. Öyle ki 13 sene öncesine kadar mükemmel olan hayatım, bir nevi insanların acıma duygusu yüzünden mahvolmaya başladı. Eğer bu insanlar biraz halden anlıyor olsaydı –kesinlikle acıyarak değil- belki de her şey daha atlatılabilir olurdu.

Bir kardeşimin olacağı haberini almak benim için beklenmedik ama güzeldi. Aynı şekilde babam ve annem için de beklenmedikti, genelde bir kardeş isteğiyle laf atan ben olurdum ve onlar geçiştirirlerdi. Ama ikisi de beklenmedik bebeklerini iyi karşılıyorlardı. Mesela babam “bizim sürpriz yumurtamız oldu” derdi, annem ise bana sataşmak amacıyla “Sehun’u çok planlı yaptık, heyecanlı değildi hiç” gibi şeyler söylerdi. Babamı sürekli olarak bebek eşyalarına bakarken bulurdum. Erkek mi olsun kız mı olsun konuşmaları annemin “madem sürpriz oldu, cinsiyet partisi yapıp bebeğimizin mistikliğini koruyalım” fikrine bağlanırdı.

Ne yazık ki sevinçleri kısa sürdü.

Annemin altıncı ay kontrolünde doktor bir terslik olduğunu söylemiş idi. Bebek sağlıklı değildi. O, engelli bir çocuk olarak dünyaya gelecekti. “İstemiyorum” tartışmaları başlamıştı. Annemin “böyle bir çocuğun bakımını üstlenemem” ağlamaları eve her giriş çıkışımda duyduğum cümle oluyordu. Hiçbir şeyin heyecanı yoktu. Cinsiyetini bile istemsiz öğrenmiştik. O, bir kız çocuğuydu. Annemin karnından bile görmeye tahammül edemediği, babama dokundurarak sevmeyi bıraktığı, kendine zarar vermeye çalıştığı günahsız bir kız çocuğu.

Babamın ve benim kardeşime karşı duygularımız aynıydı. Hatta o süreç içinde daha çok benimsemiştim. Şu an kardeşimin en hassas noktalarımdan biri olmasının sebebi kesinlikle o döneme dayanıyordur. Babamın doktordan aldığı ultrason fotoğraflarını izinsizce alıp defterimin kitabımın arasında sakladığımı hatırlıyorum. Evimizin nasıl kasvete dönüştüğünü, babamın saçlarına düşen akları, annemin çekilmez bir kadın olmaya başlayışını hatırlıyorum. Bebeği aldırmak için doktorla konuşmaya gidip, eve geldiklerinde aldırmak için olan sürenin çoktan geçtiği haberi sadece beni sevindirmişti. Kız kardeşime okuyacağım masalları ezberlemeye bile başlamıştım. Onu nefretten uzak tutacağıma dair kendime sözler vermiştim. Annemin yaptığı ayrımcılığı kabul edemiyordum. Bir ara söylemleriyle kendimden nefret etmemi bile sağlamıştı. Beni kusursuz bulduğunu söylüyordu çünkü, “Sehun gibi kusursuz olsan n’olurdu” diye haykırıyordu. Böyle zamanlarda sağır olmayı diliyordum.

“Sehun abisiii,”

Jongin'in sesiyle boşluğa dalan bakışlarımın yönünü değiştirdim. Çenem avucuma yaslıydı, yüzümü oradan kaldırmadım. Manzaram böyle çok güzeldi çünkü, ikisini birlikte görmenin ve Jongin'in özel olarak kardeşimle ilgilenmesinin yeri başkalaşıyordu. Bu duygu saf mutluluktu.

“bak, Sun bizi çizdi. Şimdi onu götürüp panoya asacak.”

Gözlerim kardeşimi buldu, tebessüm ettim.

Böyle bir çocuğun asıl çilesi elbette ki doğumundan sonra başlamıştı. Annem onu emzirmek istemiyordu ve sabrı tükenen babamla tartışmaları çoğalıyordu. Annemin sütü boşa giderken kardeşim süt anneyle besleniyordu. Annem, yeni doğan kardeşimin canını umursamazken ona bir bakıcı bakıyordu. Hiçbir şeyiyle öyle ilgilenmiyordu ki, kardeşimin adını bile ben koydum. Nüfus dairesine gittiğinde beni arayan babamın umudu olduğumu, kardeşime “Sun” ismini verdiğimde anlamıştım.

“Çok güzel olmuş meleğim.”

Dudaklarında beliren çarpık gülümsemesinin yanında gözleri kısıldı. Düz tutamadığı, ileri geri bükülen parmaklarıyla beceriksizce alkış yaptı. Jongin seslice güldü ona bakarak, destekler nitelikte daha düzgün bir alkış tutarken konuştu.

Kaderin İzdüşümü |SeKai|Where stories live. Discover now