4. BÖLÜM

3.4K 235 70
                                    

benim de sizin yorumlarınızı okumaya hakkım yok mu yetim miyim ben 

Reşit kapı kapı gezip çikolata dağıttığı birkaç saatin ardından sona sakladığı o kapıyı çalarken bir ayağını stresle sallıyordu. Bu sokağa baştan sona dağıtmıştı da Celal o sırada işte olduğu için ona verememişti.

Vermek zorunda mıydı? Değildi. Başka komşulara kalan çikolataları götürmüş müydü? Yoo. Celal'e getiriyordu işte.

Kapı açıldığında gözleri baştan sonra kara kurdu süzdü. Beyaz bir tişörtün altına dizlerine gelen mavi üstünde alev deseni olan bir deniz şortu giymişti. Reşit onun bu görünüşüne gülmeden edemedi.

"Selam aleyküm." dedi Celal pompacıyı gördüğünde. Onu kapısında görmeyi beklemiyordu. Yemek siparişi vermişti, o geldi sanıyordu.

"Aleyküm selam." dedi Reşit. Elindeki çikolata kutusunu kaldırıp, "Yeğenim hastaneden çıktı, çikolata dağıtıyorum onun için."

"Harbi mi? Gözünüz aydın. Çok sevindim." Mor paketli çikolatalara elini atıp bir avuç aldı eline. Onları da şortunun cebine attı.

"Gel içeri, otur." dediğinde sarışının mavi gözleri sokağı şöyle bir taradı.

"Şunları da çocuklara veririm diyordum ama.." dedi etrafına bakınarak.

"Ben de çocuğum bana ver." diyerek elindeki kutuyu alıp içeriye yürüdüğünde Reşit diyecek bir şey bulamadan kapıda kalmıştı. Gülümsemesini dudaklarını bastırarak sakladıktan sonra kafasını iki yana sallayıp eve girdi. Kapıyı kapatıp ayakkabılarını çıkardıktan sonra darmadağınık odaya girdi.

"Lan oğlum bir kadın tut da şu evi temizlesin." dedi odaya adımladığı anda. "Bok götürüyor."

"Tutarız ya." derken koltuğun üstündeki battaniyeyi katlıyordu. Ev soğuktu, doğalgazı da açmak için erkendi. Bu yüzden de battaniyenin altında oturuyordu.

"Şortla battaniyenin altında mı oturuyon?" dedi Reşit battaniyeye bakarak.

"Kışlıkların hepsini çıkarmadım yav daha. İki üç tane var onlar da kirli." Battaniyeyi diğer küçük koltuğa fırlattı. Reşit de ona açtığı yere oturdu. Celal de anında yanına bıraktı kendini.

"Demek yeğenin hastaneden çıktı?" dedi Reşit'in mavi gözlerinin içine bakarak. Reşit de aynı şekilde ona bakıyordu. Dip dibe oturuyorlardı. Her zamanki gibi, fırsat bulduklarında birbirine sokulmuşlardı. "Üç hafta mı olmuştu?"

"19 gün oldu. Allah'a şükür, sağlıklı bir şekilde çıktı." Yeni doğan yeğeni erken doğduğundan kuvöze alınmış, yeni çıkmıştı. üçüncü yeğeniydi. İki abisi de evlenmiş, çocuk sahibi olmuştu.

Celal bazen Reşit'i görürdü. Küçük yeğenlerinin ellerinden tutmuş ya parka ya da markete götürürken. Onu ne zaman öyle görse içi bir hoş olur, gözlerini alamazdı. Yani alamazdı zaten de o zamanlar daha bir başkaydı işte.

"Hayırdır sen bu saate kalmazdın cumartesi günü?" diyerek konuyu değiştiren sarışın oldu. Merak ettiğinden değil de.. Öylesine, sohbet muhabbet işte.

"Bir müşteriyi gezdirdim. Dolandık baya da beğenemedi bir türlü goska."

"Pazardan muz mu seçiyor da alsın birini?" dedi gülerek. "Ev işte bu, çok gezilir."

"Gezilir ya, ona lafım yok." Bir kolunu koltuğa doğru attı. Şimdi kolu Reşit'in omzunun arkasındaydı. Elini omzuna koysa sanki onu sarmış gibi olurdu.

Bu duygulara ne zaman esir düşmüşlerdi bilmiyorlardı da ne zaman böyle 'rahat' davranmaya başlamalarının miladı belliydi. İki ay önce. Alper'in istemesine gittikleri gecede Celal'in evine 10 erkek girip gecelemişlerdi.

Herkesin kendini bir köşeye attığı gecede Reşit ve Celal yer yatağına kalmıştı. Gergin gergin tavana bakarak uyumaya çalışmaları sonrasında birbirlerine dönüp gözlerine bakarak uykuya kalmışlardı. O geceden sonra işte sarışının aklından kömür siyahı gözler, esmerin de deniz gözler çıkmamıştı.

Habersizlerdi birbirlerinden. Öpmeyi bırak, elleri bile tutunmamıştı birbirine. O geceden sonra yapabilecekleri tek şey birlikte uyumaktı. Dünyanın en deliksiz uykusu. Sebepleri yoktu. Neden birlikte uyuduklarına bir kılıf bulamazlardı. Sadece gizli olmak zorunda olduğunu biliyorlardı.

Susmak ya da inkar etmek fark etmez, bildikleri ama bilmek istemedikleri bu hisleri su altına itiyorlardı. Sanıyorlar ki bu yoğunluktaki hisler dibe çöker, yosun tutar gider.

Yani, zannın doğruluk payı nedir ki? Belirsiz. Bu da öyleydi.

Yosun mu tutar yoksa su yüzüne çıkıp kendi yolunu bulmak ümidiyle dalgalara eşlik mi eder?

"İşin var mı bugün?" diye sordu Celal. Bugünkü yoklamasını yapıyordu. Reşit'in bu sorunun sorulması beklentisi de şimdi dinmişti.

"Yok." demişti anında.

"Kalsana bu gece." derken biraz daha eğilmişti Reşit'e. "Çay içip maç izleriz. Beşiktaş'ın maçı var." Celal koyu Beşiktaşlıydı. Kolunun üstüne askerlikte yaptırdığı bir kartal dövmesi bile vardı. Reşit'se futbolu seven ama izlemeye fırsat bulamadığı için çok da fanatik olmayan bir tipti. Beşiktaşlıydı o da ama ilk 11 say deseler beş yıl önceki kadrodan isimler söylerdi.

"Kahveye gitmeyecek misin?" dedi tek kaşını kaldırarak. "Genelde gidersin?"

"Evde de izleriz, nolcak? Gitmek istersen gidelim de." Bozulmuş gibi son cümleyi söyledi.

"Evde oturalım da çay parası cebimizde kalsın bari." diyerek bahanesini tam oturttuğunda Celal de kafasını sallamıştı. İkisi de bir oturuşta beş bardak çay içtiklerinden aylık masraftan çay ek bir yer kapıyodu.

"Ben koyayım." Ayağa kalktı Celal. "Çayı."

"Koy." derken koltuğa biraz daha yayıldı Reşit. Kumandayı eline alıp kanalı değiştirirken bir bacağını da diğerinin üstüne atmıştı. "Çayı." Göz göze geldiklerinde salak gibi gülüp kafalarını iki yana salladılar.

Celal elini alevli deniz şortunun cebine atıp çikolataları çıkardı. Bir tanesini alıp açarken mutfağa doğru ilerliyordu. "Şu çikolatanın da tadına bakalım. İnşallah zehirlenmem."

"Şu zamana kadar ne yaptım da diyorsun bunu hain adam." Sarışın arkasından sitemle bağırdı.

"Şaka lan şaka gül diye." diyerek küçük çikolata parçasını ağzına attı. Bunu atmasıyla fındık parçası boğazına takılmıştı. Art arda öksürük krizine girerken Reşit oturduğu yerden fırlayarak kara kurdu kurtarmaya koşmuştu.

"Beddua ettin di mi bana?" dedi Celal sonunda nefes alabildiğinde. "Sen hacı adamsın, kesin tuttu anasını satayım."

"Tuttu tuttu!" dedi Reşit Celalin sırtına elinin tersiyle geçirerek. Şak diye ses çıktığında Celal'in inlemesi de duvarlarda yankılandı. Reşit'in somuncu küreği gibi olan elinin ağırlığı kimsede yoktu.

Hacı adam olarak keşke her duası kabul olsaydı da, bir erkeğe kaptırdığı gönlünü geri alabilseydi.

Ah ah, ne Celal anlardı ne de o Celal'in halinden.

celal için karakter önersenize ama böyle kıllı sakallı iri yapılı dağ ayısı gibi olsun

POMPACI (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin