3.

7.2K 518 248
                                    

Düşen kan taneleri benim için bir hançerdi. Yüreğimin tam ortasına saplanan bir hançer. Her kar yağdığında o geceye gidiyordum. O gece ölmüş olan bedenime toprak atmışlardı. Elimdeki son umutu beş yaşımdayken ellerimden çekip almışlardı. Beş yaşındaki çocuk yediği dayaklar ve bedeninden akan kanların nasıl bembeyaz kanıyla boyadığını unutamazdı. Beş yaşındaydım daha. Beş...

Hayatımı kimseye anlatmamıştım. Nasıl bu denli buralara geldiğimi Giz bile yüzeysel biliyordu. Mafya değildim. Onlardan bile daha beterdim. Kaç kişi öldürdün diye sordukların da cevap veremiyordum. Çünkü saysam aklımı yitirirdim. Bir canavarla beni baş başa bırakmışlardı. O canavar hiç doymuyordu, korkmuyordu, duymuyordu, dilsizdi.

Üzerimdeki siyah hırkayı daha çok bedenime sarmaladım. Kendimi bir yere kitleyip sadece ölümü beklemek istiyordum. Canım içten içe yanıyordu. Elimdeki kırmızı şarabı inceledim.

Toplantıdan sonra sessizce çıkıp hepsinin bunu sindirmesini beklemeye karar verdim. Kimliğimi bu denli saklarken Giz eve gelir gelmez bağırıp çağırıp neden böyle bir şey yaptığımı sorgulamıştı. Başa Alkan'ı geçirmek istediklerini ve Alkan ile konuşmamızı anlattığımda şaşırmamıştı. Başa Alkan'ı geçirtmelerinden haberi olmasına rağmen söylememesine sinirlenerek evden kovmuştum. Dün gecedeki kavgamızdan sonrada görmemiştim.

Tüm gün evde ölü gibi dolaşmış kafamı toplamaya çalışmıştım ama sürekli gözümün önüne ela gözler geliyordu. Şarabın hepsini içerek sinirle bardağı masaya bıraktım. Hızla bahçeye çıkarak yan taraftaki villanın balkonuna baktım. Odanın ışığı yanmıyordu. Aşağı salon kısmı da uzun duvarlar yüzünden gözükmüyordu. Homurdana homurdana içeri girecekken vazgeçerek yüzümdeki sinsi gülümseme ile ayakkabılarımı giydim. Hızla çıkışa ilerleyerek demir kapıdan çıktım. Sonra kendimi sakinleştirerek yüzüme vuran soğuk havayla biraz kendime geldim.

Korumaların bakışı bana dönerken onlara doğru ilerledim. Hepsi yerlerinde gerilirken insanların üzerinde bıraktığım bu saçma etkiyi seviyordum. Önlerinde durduğumda diğer korumalarda etrafımı sarmıştı. Hadi ama! Efendinizi öldürmeyeceğim. Şansını zorlamazsa tabi...

Dün de gördüğüm koruma demir kapıdan çıktığında şaşkın bakışlarla bana baktı. "Buyrun efendim? Bir şey mi oldu?"

"Yok hayır. Alkan'a bakacaktım sadece." Koruma bir bana bir eve doğru baktıktan sonra "İstediğiniz neyse ben yardımcı olayım. Alkan Bey şu an müsait değil." İçimdeki ses aha kesin eve kadın attı diye bağırırken dışımdan gülmek gelse de kendimi durdurdum. Adam evde toplantı yapıyordu belki de.

"Yok, olmaz!" Ani bağırışım boş sokakta yankı yaptığında bazı korumalar sıçramıştı. Bu kadar da korkak olunmaz ama.

Konuştuğum adama doğru ilerlediğimde korumaların bazıları bana doğru gelip durdurmak istese de cesaret edemiyorlardı. Kim olduğumu bildikleri apaçık belliydi. Dün akşam ki olaydan sonra duymamaları da imkansızdı.

"Adın neydi?" Koruma şaşırırken kendini toparladı. "Adım Yiğit, efendim."

"Yiğit... sen benim kim olduğumu biliyorsun. Zorla içeri girmek istemiyorum." Tehdit içeren cümlemden pek etkilenmese de beni tanımadığını sadece duyduklarını biliyordum. Bir kadın onlara göre bu şehrin sahibi olamazdı. Bu zihniyet hiç değişmeyecekti.

"Alkan Bey'e haber verin hemen." Yanındaki koruma telefonunu çıkarırken hızlı bir refleks ile korumanın elinden telefonu çektim. Yiğit hareketlerime anlam vermeye çalışıyordu. Şirince gülümseye çalıştım.
Ne kadar becerebildiysem gerçi o da muammaydı.

İNSİYAK  Where stories live. Discover now