Anne...

1.1K 128 84
                                    

Gecenin en karanlık zamanında bile parlayan bir yıldız vardır gökyüzünde tabii eğer bakmayı bilirsen. Ve yine bakmayı bilirsen en derinine hâlâ yanmakta olan,var olan umudu görürsün.

Annem ve babamla içtiğim çay ve uzun sohbetlerin sonunda odama gelmiş ve dinlenmeye çekilmiştim. Yarın yola çıkacaktık ve ben oldukça endişeliydim. 

Derin bir nefes alıp verdikten sonra elimdeki kitabımı masanın üzerine koyup ayağa kalktım. Kalkmamla yatağımın gıcırdaması bir oldu. Yatağıma son bir bakış atıp cama doğru yaklaşmaya başladım. Pencereden dışarıya bakarken iç geçirdim. Bu içimdeki huzursuzlukda neydi böyle? Belkide gelmekte ola şeyin yaklaşmasının bir sonucuydu. Üstümde yoğun bir baskı ve huzursuzluk vardı. 

Dün sabahın erken saatlerinde kıyafet değiştirip halkın içine karışmıştık Bora ile... herkes bu savaş hakkında konuşuyor bir taraf ümitsizken bir tarafta Prenses Mia'ya -yani bana- ve arkadaşlarına inandığını itiraf ediyordu. O an gerildiğim kadar sanırım Kraliçe Minra beni kaçırdığında gerilmemiştim.

'Ya yapamazsam?' düşüncesi en derinlerimden çıkıp beynimi işgal ederken ne yapacağımı bilemiyordum. Size de oluyor mu herkes sizden büyük bir şey beklerken ve bunu yapacağınıza inanırken sizin kendinizde bunu yapacak beceriye sahip olmadığınızı hissettiğiniz anlar? 

O an oluşan duygu? O çaresizlik... kendinden korkmak. Evet,evet kendinden korkmak. Yapacaklarından korkmak ya da yapamayacaklarından korkmak.

Rad'ın kitabından okumuştum;  'insan hırsları oldukça yok olmaya mahkumdur. Hırslarının pençesine tıpkı bir av gibi düştükleri an da kurtulmaları çok zordur.' 

Bu cümleler beynimin içinde dönüp duruyordu. Sürekli ve sürekli. Sanki eski,tozlu bir plak gibi arada gıcırdayarak ama asla durmayarak devamlı çalıp aynı sözleri tekrarlıyordu.

Benim bitmek bilmeyen hırsımda bu Krallık'ı kurtarmak ve eski günlerine döndürmekti. Bu benim tutkumdu,bu benim isteğimdi. Dünya'dayken kendimi hiçbir yere ait hissetmiyordum. Ev diyebileceğim bir yer yoktu,ya da biri. Evet ailem vardı ama bana ne kadar aileydi?

Evet param vardı. Zengindim,hem de çok. Paranın olması önemliydi ama para her şey değildi. Evet bu fazla klasik bir laftır. 'Para her şey değil' evet bu öyleydi. Evet paraya ihtiyacın vardı ama bu parayı araç yerine amaç haline getirdiğinde değişiyordu. Artık senin paraya ihtiyacın yoktu. Artık sen paranın efendisi değil o senin efendindi. Sen onun kölesiydin o senin değil. Param vardı elbette ama onunla ailemin sevgisini alamadım hiçbir zaman. O para bana aile sevgimi vermedi. O para sayesinde büyükannemden bir tatlı söz işitmedim ya da annemden sevgi dolu bir kucaklama,sarılma. Oysa çok param vardı öyle değil mi? 

Gece kendi başıma ağlarken o para gelip göz yaşlarımı silmedi. Ben o parayla gece için için ağlarken gözyaşlarımı silecek bir anne alamadım. Ya da kabus gördüğümde gelip başımı okşayıp 'geçti yavrum,hepsi geçti' diyen bir anne. Yani gerçekten de para saadet getirmiyordu. En azından benim hayatıma getirmemişti.

Kollarımı bedenime dolayıp doğmak üzere  olan güneşin tatlı ışıklarına odaklandım. Doğa yeni yeni canlanıyor,saray halkı oradan oraya koşuşturmaya başlıyordu. 

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Yarın gidiyorduk. Ve bugün burada geçireceğim son gündü. Kim bilir bir daha dönemeyebilirdim,ya da döndüğümde ben,ben olmayabilirdim.

Gözlerimi açıp derin bir nefes aldım. Zira bugünlerde bu derin nefeslere çok ihtiyacım vardı. Artık tamamen boğuluyor gibi hissediyordum. Ben kendi içimde boğuluyordum.

Saklı Krallık 2👑Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin