five

1K 152 248
                                    

"beni takip etmeyi bırak." yerinde duran bedenle beomgyu'nun da adımları durdu. oğlanın ona döndüğünü hissettiğinde o orada değilmiş gibi başını hızlıca bir sağa bir sola çevirerek bulundukları caddeyi inceler gibi görünmeye çalıştı.

kaykay parkına giden caddenin üstündelerdi ve kaldırımın sonunda gökyüzüyle birleşen noktada güneş batmak üzereydi. inanılmaz güzel bir mora boyanmıştı bugün hava. 

tıpkı saçlarım gibi, diye düşündü o an.

doğru ya saçları! kang taehyun'un tepkisini görmek için çocuğa döndü hemen. gördüğü manzara onu tatmin etti. yerinde durmuş saçlarını inceleyen çocuk hipnoz olmuş gibi sadece yüzüne bakıyordu artık. beomgyu, gururunun okşandığını hissetti. bakışlarıyla kalbi hızlandı.

cuma günü okul çıkışı huening kai'nin kuaföründe kesinlikle sancılı bir beş saat geçirmişti. fakat sonucuna değmişti. elini ensesinde hafif kısaltmış olduğu, açık ve orta arası mor tonlarındaki saçlarına attı. bir parmağını saç teline geçirince taehyun gözlerini ondan çekti. beomgyu onun boğazını temizlediğini duydu. "seni takip etmiyordum. bu benim gittiğim yol. her şey seninle ilgili olmak zorunda değil kaptanım." yüzündeki kocaman gülümsemesiyle ondan birkaç adım öndeki kang taehyun'a doğru adımladı ve bunu yaparken onu gün içerisinde yüzüncü defa inceledi. belki de yüzüncü defa yutkundu.

neydi bu çocuk? sabahları okulun inek, sessiz, sırlarla dolu, pembe kulaklıklarına hayat damarlarından biriymiş gibi sıkıca bağlanan dışlanan çocuk; ama akşamları kaykay parkına üzerindeki zincirli kargo pantolonu ve kolunun altına sıkıştırdığı üzerinde değişik figürler bulunan kaykayı ile giden ikinci bir hayatı olan lanet olası bir serseri mi?

beomgyu onun her zaman alnına düz bir şekilde inen kahküllerinin ortadan ikiye ayrılmış şeklinde duruşuna bakarken gerçekten eriyordu. yemin edebilirdi ki karşısındaki kişi şu ana kadar gördüğü en yakışıklı kişiydi ve hala saçı hakkında yorum yapmayan biriydi.

tam yanında durduğunda taehyun ona bakmadan yürümeye başladılar. arabaların asfaltta bıraktığı sesler ve korna sesleri dışında sessizlik gericiydi. taehyun ilk konuşunca beomgyu şaşırdı. "kaykay parkı sana göre değil."

beomgyu ona yandan bir bakış atıp burnunu havaya kaldırdı. "ve buna sen karar veriyorsun çünkü?"

"çünkü yaklaşık üç yıldır hafta sonlarımı orada geçiriyorum ve ne boklar döndüğü hakkında en ufak fikrin yok. evde oturup playstation oyunlarını oynamalıydın." beomgyu sinirlendiğini hissetti. kendini ne sanıyordu ki? "senin uyum sağlayıp benim uyum sağlayamayacağım bir ortam olamaz." taehyun'un adımları hızlı ve genişti. beomgyu ona yetişmeye çalışırken koşacaktı neredeyse. içinden küfretti. "yavaş yürür müsün? yetişemiyorum."

taehyun umursamadı. "bu benim problemim değil." beomgyu durdu ve ilerleyen çocuğa bakıp bileğini sıcaklamış alnına götürdü. "ya! beni de beklesene."

okuldaki kurstan sonra taehyun'un eve gittiğini görmüştü. onu okulun önünde beklemişti çünkü kaykay parkına gitmek için okuldan geçmesi gerektiğini biliyordu. onu gerçekten uzun bir süre beklemişti ve şimdi de sırtındaki okul çantası ve lanet olası okul formalarıyla çocuğu parka kadar takip ederken yakalanmıştı. kaykayı bile yoktu ki! neden oraya gidiyordu?

tamamen aptalca davranıyordu. bunu fark edince birkaç saniye üzüldü. çok sürmedi. "saçlarım hakkında yorum yapmadın," dedi karşıdan karşıya geçerken yanındaki gri saçlı oğlana.

"ne dememi bekliyorsun? klasik mor saç işte." beomgyu'nun şokla dudakları aralandı. bu çocuğun odunluk derecesini hafife alıyordu.

"yakışmış mı?" sessizlik.

death of me • taegyuWhere stories live. Discover now