B. 41.

136 18 77
                                    

Selam, güzellerim. 

Nasılsınız?
Satırlara geçmeden önce keyifli okumalar dilerim.

Arkamdan sessizce yaklaşarak boynuma üfleyen Aras, abimdi. Omuzlarımı kasıp boynumu içe doğru çektim. "Yapma ya gıdıklanıyorum!"

"Huylusun kızım sen huylu. Saçımı karıştırma huylanıyorum. Enseme üfleme gıdıklanıyorum." Aras abim haklıydı ama bu benim elimden olan bir şey değildi ki. Her insanın tercihleri ve huyları vardır. Hatta tikleri olan bile vardır. Allah'tan benim huylarım tik derecesinde değildi, yani beterin beteri var demişler.

Baygın bir bakış atarak üfledim, "Beni lafa tutma okula geç kalıyorum."

Eşofmanının sol kolunu yukarı çemreyerek kordonu sarı parlak metalden tasarlanmış dikdörtgen saatine baktı. "Ne geç kalması daha bir saatin var. Hadi gel birlikte kahvaltı yapalım ben seni okula bırakırım."

Bakışlarımı sağda solda gezdirdim ama abimin yüzüne hiç değdirmedim. Kahvaltı yaparak vakit kaybetmek istemiyordum çünkü içimde heyecan patlaması yaşıyordum ve bir an önce kendimi açık havaya atmak istiyordum. "Ben biraz yürümek istiyorum. Anca giderim..."

Israr etmenin bir işe yarmayacağını anlayan abim, umursamaz bir görüntü çizerek, "İyi, madem istemiyorsun teklif var ısrar yok."

Benim kararlarımı çoğu zaman sorgulamaz saygı duyardı. Bir şey daha vardı ki, dediğim dedik bir kişiliktim ve abim de bunu iyi bilirdi. Konuyu fazla uzatmak istemediğim için kestirmeden gitmeyi yeğledim. "Ben çıkıyorum!"

"Tamam, kendine dikkat et güzelim!" Ay perisi kadar güzel annemin içten uyarılarını zihnimin bir köşesine yazdım. Adımlarım beni kendi yörüngesine doğru çekerken, "Ederim Anneee!" diye cevap verdim.

Hiç vakit kaybetmeden kendimi evin içinden dışarıya attım. Kapıdan dışarıya adımımı atar atmaz soğuk hava yüzüme osmanlı tokatı gibi çarparak burnumun direğini sızlattı. Soğuk hava burun deliklerimden ciğerlerime doldukça gözlerim yaşarıyordu. Sırt çantamı sırtıma yerleştirip boşta kalan ve üşüyen ellerimi şişme montumun ceplerine soktum. Küçük ama seri adımlar atıyordum. Niyetim okula yetişmek değil düşüncelerimi dağıtmaktı, daha doğrusu heyecanıma gem vurmaktı. Bugünü nasıl geçirecektim ve nasıl akşamı edecektim. Evecen bir kişiliğim vardı. Muhtemelen bu huyumu daha önce söylemiştim eğer söylemediysem bu huyumu da öğrenmiş oldunuz.

Kendisine misyoner diyen şahsı, benimle ses yoluyla iletişime geçen şahsı, belki de çete liderinin kim olduğunu bu akşamdan sonra öğrenecektim. İnanılır gibi değildi ve bu benim için muhteşem ötesi bir şeydi; yani bir başka boyuta geçmek gibi, ya da ne bileyim başka bir âleme ışınlanmak gibi...

Fazla abartma istersen!

"Sen benimle miydin ya? Ben senin beni terk ettiğini sanıyordum, malum çoktandır sesin soluğun çıkmıyordu da..."

Ben her zaman seninleydim hiçbir yere de gitmedim. Unuttun galiba ben senim.

"Unutmadım da nasıl bir varlık olduğunu ve neden benimle birlikte olduğunu sende takdir edersin ki, merak ediyorum. Malum bugün benim doğum günüm ya?"

Ah evet, nasıl unuturum. Senin kadar bende senin yanında ve görünür olmayı çok istiyorum.

"Peki, hemen görebilecek miyim seni?"

Bu duruma göre değişir.

"Nasıl yani? Bir görünüp bir yok mu olacaksın?"

İstersen bunu zamanı geldiğinde daha detaylı konuşalım...

"Zamanının geldiğini düşünüyorum, yoksa gelmedi mi?"

Bak bir gecede her şeyin sihirli değnek değmiş gibi değişeceğini düşünüyorsan yanılıyorsun. Evet, bu geceden sonra birçok şey değişecek hayatında ama hemen değişeceğini bekleme...

"Mesela neler değişecek bi ipucu versen olmaz mı?"

Ses yok... "Alo kime diyorum, hiç olmazsa bi ipucu ver diyorum!" Yine ses yok... "Zoru görünce kaç bakalım nereye kadar kaçacaksın. Bugün son gün unutma..."

Kendine ben olduğumu söyleyen şahıs yine zoru görmüş topuklamıştı. Bi seslendim cevap vermedi iki seslendim cevap vermedi. Suskunluğu adet edinen varlığa bi 'eyvallah' çekip yoluma devam ettim.

Arada bi derin nefesler çektim ciğerlerime. Tam önüme son demini yaşayan kuru bi yaprak düştü dalından. Onca soğuğa rağmen inatla tutunmuştu dalına ama sonunda o da kendi sonuna boyun eğmişti. Okulun bahçe kapısının önüne gelince durdum. Benden başka hiç kimse yoktu gelen. Bir ben bir kapı bekçisi, göz göze geldik bana neden erken geldiğimi sorgular gibi baktı.

Aldırmadım. Bekçi kapıyı açtı ama ben içeri girmedim. Kapının hemen bitimindeki duvara sırtımı yasladım. Seviyordum berduş gibi takılmayı. Ellerim ceplerimde sağ bacağımı sol bacağımın önüne attım ve beklemeye başladım. İçimden ilk kim gelecek oyunu oynadım.

İlk kim gelecek oyunu yerine keşke bi dilek tutsaydım gerçekleşecekmiş diye geçirdim çünkü ilk gelen soğuk havaya rağmen içimi ısıtmıştı.

 MİSYONER✓Yarı TextingWhere stories live. Discover now