Bölüm 11; Birtakım Pişmanlıklar

159 16 2
                                    



Güne güzel bir kahvaltıyla başlamak kadar güzel bir şey yoktu. Annemin özel olarak hazırlattığı tatsız tutsuz gıdalardan farklı şeyler yiyebilmek midemin ve dolayısıyla benim keyfimi yerine getirmişti. Taehyung da tıpkı benim gibi sırıtıp duruyordu. Diğerlerine göre en enerjik bizlerdik. Gece fazla alkol almadığımızdan olsa gerek. Çünkü Jimin dahil herkes uyuklayarak bir şeyler yiyor, ara ara baş ağrılarından şikayet ediyorlardı.

Kahvaltı bittiğinde Jimin ve Yoongi biraz ayrı takılacaklarını söyledi. Diğerleri de yeniden yatmaya çekilince Taehyung ve ben baş başa kalmıştık. Ne yapacağımız hakkında pek fikrimiz olmadığından bir süre boş boş takıldık. Daha sonra Taehyung dışarı çıkmak isteyip istemediğimi sordu sanki onu reddedebilirmişim gibi. Buraya bir otel odasına tıkılmaya gelmemiştik elbette.

Kısa sürede hazırlanarak kendimizi dışarı attık. Hava serin ama aynı zamanda güneşliydi de. Bahardan kalma bir hava vardı sanki. İnsanın derin derin soluyası geliyordu. Günün erken saatleri olduğundan sokaklar biraz tenhaydı. Ya da hep böyleydi bilemiyordum. Ben Seul'ün kalabalığına alışmıştım.

Paris'i görmek Taehyung'un hayali olduğundan yapacağımız şeylerin planını ona bırakmıştım. O beni nereye sürüklerse peşinden gidecektim. Öyle de oldu.

Gezdiğimiz müzelerden ve Taehyung'un uzun uzun daldığı tablolardan onunla ilgili bilgiler toplamaya çalışıyordum kafamın içinde. Ben onun kadar anlamıyordum bu işlerden. Hayatım boyunca ellerimi kire bulaştırmama izin verilmemişti. Dolayısıyla böyle şeylere ilgi duyma gibi bir lüksüm de yoktu. Ara sıra kara kalemle insan uzuvları çizmeyi seviyordum sadece. Elimdeki tek hobim yüzmekti. Onu da hastalığıma teslim etmiştim.

"Sıkılmıyorsun, değil mi?" Taehyung düşüncelerimi bölerek yanıma gelmişti. Onun dikkatinin bende olmadığını fırsat bilerek ben de etrafa göz gezdirmeye başlamıştım.

"Elbette hayır." diyerek reddettim onu. Anında bir tebessüm belirdi dudaklarında. "Seninle olduğum için mutluyum, ne yaptığımızın bir önemi yok."

"Uzun zamandır takip ettiğim bir ressamdı. Çizimlerini çok aykırı buluyorum. Sanki bir şeylere kendi çapında tepki gösteriyormuş gibi." diyerek anlattığı şeyler daha da şaşırtmıştı beni. Ben resimlere bakınca sadece düzensiz karalanmış şeyler görüyordum. Taehyung ise bir kitap gibi okumuştu onları. "Bir ara ben de çizmeyi denemiştim. Ama bu konuda pek başarılı olduğum söylenemez." diyerek güldü kendi kendine. Bu hali beni de güldürmüştü.

"Başarılı olduğuna eminim." dedim ona karşı çıkarak. "Kendine haksızlık etme."

"Haksızlık etmek değil bu. Onlar bambaşka işler çıkarıyor. Bende o yetenek pek yok."

"Senin de farklı hünerlerin vardır Taehyung. Belki de sadece keşfedilmeyi bekliyordur." dedim ve der demez ikimizin de yüzü aynı anda düştü. Aynı şeyi düşündüğümüze emindim. Buna rağmen aramızdan yorum yapan olmadı.

"Haklısın." dedi sonra Taehyung. "Ortaya çıkana kadar beklerim ben de. Hadi gel, sana göstermek istediğim bir şey var." Ve benim konuşmama fırsat vermeden elimden tutarak peşinden sürükledi.

Sergide bir süre daha oyalandık. Sonra acıktığımızı fark ederek yine Taehyung'un yönlendirmesi üzerine güzel bir restauranta gittik. Yemekler damak tadıma pek uymasa da değişik bir lezzetteydi. Birbirimizden bahsederken yemeklerimizi bitirdik. Sıra kahvelerimize geldiğinde akşam olmak üzereydi. Sokaklarda biraz daha gezdik. Herkes kendi halindeydi. Biz de öyleydik. Taehyung ellerimizi bir an olsun ayırmadı. Bir sürü anı biriktirdik. Fotoğraflar çektik. Benim kadrajımda hep o vardı. Dudaklarındaki tebessüm yerini hep korudu. Onu böyle mutlu görmek içimdeki acının biraz olsun hafiflemesini sağlıyordu. Yüzünün gülmeye devam etmesi için her şeyi yapabilirdim. Ve biraz daha benimle kalabilmesi için. Gökyüzündeki yıldızları seyrederken bunu diliyordum Tanrı'dan. Bize biraz daha vakit vermesini. Onunla biraz daha yaşayabilmeyi. Böylesine geç gelen bir mutluluğun az da olsa biraz daha sürmesini.

Çocuklar arayınca ortak bir yerde buluşma kararı aldık. Hava akşam da bozmayınca bir sahil havası almak istemişler. Daha doğrusu Jimin istemiş. Yoongi de her şeyi ayarlamış. Yanlarına gittiğimizde tüm ortam kurulmuştu. İçmeye önden başlamışlar. Ortada bir ateş bile yanıyordu. Yıllarca seyrettiğimiz filmlerin içinde gibiydik adeta.

Taehyung benden önce oturunca ben de bacaklarının arasına girerek sırtımı göğsüne yasladım. Memnuniyetle kabul etti beni. Kolları anında sardı. Çocuklar kendi aralarında sohbete dalınca sessizce dinledik onları. Sonra Jimin sarhoşluğunun verdiği etkiyle biraz ısrarcı olarak Taehyung'dan şarkı söylemesini istedi. Taehyung başta onu reddetse de bakışlarımız kesişince benim de istediğimi anlayarak kabul etti. Fakat sesini duyar duymaz keşke kabul etmeseydi dedim. Şarkı seçimi, sesi... öylesine eşsizdi ki bugün bile o anı hatırladığımda yüreğimde ince bir sızı belirir.

Şarkının nakaratına gelince istemsizce eşlik ederken buldum kendimi. Jimin halimize gülerken minik elleriyle alkış tutuyordu. Bizse bir hayale dalmış gibiydik. Gözlerimizin içine baka baka söylüyorduk şarkımızı. Sesimizin güzelliğine olan şaşkınlığımızı paylaşıyorduk karşılıklı.

Mutluyduk.

Ta ki gecenin sonuna kadar.

Taehyung'un aniden fenalaşmasıyla kalkmak zorunda kaldık. Hepimiz onu en yakın hastaneye götürmek için ısrar etsek de şiddetli karşı çıktı ve sadece otele dönmek istediğini söyledi. Ona adeta yalvardım. Oysa her zamanki ataklardan biri olduğunu söyledi.

"Geçer." dedi. "Zaten hastaneye gitsek de tek yapacakları beni uyuşturmak olacak. Jeongguk ben artık uyuşmak istemiyorum. Beraber geldiğimiz bu tatili bir hastane odasında tıkılı kalarak geçirmeyeceğim. Otele gidelim."

Keşke dinlemeseydim. Keşke biraz daha yalvarsaydım. Keşke ayaklarına kapansaydım. Belki bugünki pişmanlığım az da olsa daha hafif olurdu. Geceleri daha rahat uyurdum. Pişmanlık bu denli kavurmazdı yüreğimi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 20, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Florebo Quocumque Ferar | taekook Where stories live. Discover now