Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
25
Jeongguk;
Yemek masasının etrafındaki sandalyelerden birine oturmuş hâlde aile üyelerime bakarken hepsi kendi halindeydi; abim, hamile olan eşine yemek yedirmeye çabalıyor, babam ve annem ise hafta sonu katılacakları sergi hakkında derin düşüncelerini paylaşıyorlardı. Konuşmaların arasına girmek istemiyordum çünkü onlara açıklamak için henüz tam anlamada kendimi hazır hissetmiyordum. Babam, annem ile olan konuşmasına son vererek bana dönmüş ve klinikte işlerin ne durumda olduğunu sormuştu. Ona her şeyin yolunda olduğunu dile getirirken gülümsemeye çabalamıştım ama ortaya samimiyetsiz bir gülüşün çıktığına da emindim.
Ailemin Taehyung'un erkek olması ile bir sorunu olacağını düşünmüyordum, ikisi de bu konudaki görüşlerini dile getirmişler ve erkek arkadaşlarımdan biri ile yemek bile yemişlerdi. Çekindiğim konunun ne olduğunu biliyor ama zihnimde bile dile getirmek istemiyordum, derin bir nefes alıp verdim. "İki saattir bir şey için kıvranıyorsun, tabağına bile dokunmadın." dedi abim, önümdeki tabaktaki et parçalarından birini alarak ağzına attı. "Bir erkek arkadaşım var ve ciddi düşünüyorum." Konuyu uzatmanın bir anlamı yoktu, ne kadar çok ertelersem ve gerilirsem kendimi daha kötü hissedecektim. "Tamam, bunun için neden kıvranıyorsun?" diye sordu babam, omuzlarımı düşürdüm ve arkama yaslandım. Beni korkutan şeyin ne olduğunu biliyordum, ailem etik kurallara tamamen önem veren biriydi ve onlara danışanım olan bir çocuğun babasına aşık olduğumu söylemeye çekiniyordum.
"Bir kızı var, beş yaşında."
Yakında altı olacaktı, bir hafta sonra Daeun'ın doğum günüydü ve hâlâ ona ne hediye alacağım konusunda hiçbir fikrimin olmadığı geldi aklıma. "Jeongguk." dedi annem, dirseklerini masaya dayamış ve ellerini birleştirmişti. "Bir çocuğun sorumluluğunu almak konusunda emin misin?" diye sordu, başımı sallayarak onu onaylarken ellerini indirdi ve kendimi bu konuda hazır hissediyorsam sorun olmadığını söyledi. "Nerede tanıştınız?" Beni korkutan soru babam tarafından dile getirildiğinde bakışlarımı yemek tabağından çekerek ona baktım. "Küçük kız benim danışanımdı." dedim, herkes ellerindeki yemek çubuklarını masanın üzerine bırakarak bana döndüğünde bir yargıç tarafından yargılanan bir suçlunun duyduğu utanç içerisinde hissediyordum kendimi. "Ah, şimdi anlaşıldı küçük beyin yerinde duramayarak gergin bir şekilde sallanması." dedi abim keyifle arkasına yaslanarak, gözlerimi devirmeme engel olamasam da gülümsedim, onun ani bir rahatlama yaratan sözleri diğer kişilere de yansıdı.
Onlara Daeun ile tanıştığım andan itibaren yaşadığım her şeyi anlatırken sessiz bir şekilde beni dinliyor, sözlerimi dikkate alıyorlardı. Her zaman böyle olmuştu, kaç yaşında olursak olalım söylediklerimiz bu aile ortamı içinde dinlenmiş ve ciddiye alınmıştı. Belki de sözlerimi sakınmadan söylememin, duygularımı belli etmekten kaçınmayan biri olmamın sebebi buydu. "Jeongguk, seni anlıyorum. Kendi içinde doğruluğu ve yanlışlığı hakkında çok fazla bocalamışsın. Evet, hayatı kurallarına göre yaşamak önemlidir ama bazen, o kuralları bozacak kadar bizi hayrete düşüren insanlar çıkabilir. Otuz yaşına geldin, hayatınla ilgili doğru ya da yanlışları ayırt edebilecek yaştasın." Babamın konuşması içimdeki tüm kötü hisleri dağıtarak beni rahatlatırken annem de onlarla tanışmanın onu mutlu edeceğini söyledi. Tüm içinde bocaladığım bu çıkmazdan beni çıkardıklarında rahatladım.