BÖLÜM2

1.6K 67 1
                                    

               Otobüs ilerlemeye devam ederken çantama sıkıştırdığım Sarah Jio'nun Mart Menekşeleri'ni okumaya çalıştım. Çalıştım diyorum çok sevdiğim hikâyeyi bile anlayamıyordum kafamın yoğunluğundan.  Bir taraftan işte yetiştirmem gereken dosyalar zihnimde dolaşırken, diğer taraftan çocuklar ne yapacak ben yokken diye düşünmek yormuştu bir kaç gündür. Sonunda çok geç kalmamayı umut ederek bir kaç gün izin alıp, Elif'i görmek istemiştim. Elif benim liseden okul arkadaşım. Sınıf arkadaşı olamamıştık ama ders dışındaki tüm zamanları yatılı olarak kaldığımız okulda geçirmiştik . Beyin kanaması geçirdiğini duyduğumda şok olmuştum. Onun kadar neşeli, hiç bir şeyi takmayan biri nasıl olur da bu genç yaşta ölüme bu kadar yakından göz kırpabilirdi? İsyan değildi hissettiklerim. Anlamlandıramamış, şaka yapılıyor sanmıştım. Ama şaka değilmiş işte. Elif'in  kaldırıldığı hastanede onunla ilgilenen doktor yine ortak arkadaşımız çıkmış ve bu haberi Doktor Ahmet'ten almıştım.
      Oturduğum koltukta rahat edememiş olmama rağmen, uykusuzluk ağır basıyordu. Günlerdir uyku girmemişti gözüme. Bu böyle olmayacak diyip, uyumaya çalıştım. Belki bu gece uyumaya zamanım olmayacaktı. Hastane İşi bu belli olmaz diyip, gözlerimi kapattım. Güçlü durmam lazımdı onu o hasta yatağında gördüğümde. Çünkü ben hep arkadaşlarım tarafından "o güçlü kızdır diye tanınıyordum." Her ne kadar aslında öyle olmasam da. Kapanmaya başlayan gözlerim otobüs yolculuklarında uyumayı ne kadar çok sevdiğimi hatırladım bir üniversite öğrencisi iken. Otobüse binmeden bir gün önce hiç uyumazdım sırf deliksiz uykuyu otobüste çekebileyim diye. Ama şansıma hep geveze kadınlar oturup, ahiret sualleri ile uykuma kavuşmama engel olmaya çalışırlardı. Farkında olmadan gülümsediğimi otobüs camındaki yansımamdan fark ettim. Güzel günlerdi gençlik ve öğrencilik yıllarım.
                        Muavinin beni uyandırmasıyla yolculuğun bittiğini fark ettim. İşte güçlü olma zamanı gelmişti. Yanımda eşya getirmediğim için hızlıca otobüsten inip, hastanenin bulunduğu caddeye doğru yürümeye başladım. Aslında arkadaşlarımla buluşacaktım, bu normal kısmı. Anormal kısmı ise buluşacağım arkadaşlarımı en son 20 sene önce görmüş olmamdı. Telefonla iletişim kurmak iyi de yılların insanlara kattıklarını ya da götürdüklerini görmek biraz farklı olacaktı sanırım. Beni bekleyen arkadaşım Ahmet'e mesaj atıp, geldiğimi belirttim. Bu hastanedeki doktorların hepsine onu soramayacağımdan beklemeye başladım.
                Bir ya da iki dakika sonra gözlüklü top sakallı bir doktor karşımda durunca gözlerine bakıp, tanımaya çalıştım. Bir hocam insanlar büyüse bile gözlerindeki bakış hiç değişmez derdi.
" Begüm sensin değil mi ?" Dedi ve gözlerindeki şaşkınlık anlaşılmayacak gibi değildi. " Ahmet bu sen olamazsın! Yolda görsem tanıyamazdım " dedim ve oturması için karşımdaki sandalyeyi gösterdim. Kısa bir tokalaşmadan sonra oturdu karşıma. Sarılarak karşılama beklenmemeli bizim arkadaş grubumuzda. Hele ki Ahmet ile. Aynı sınıfta okumamıza rağmen onu hatırladığımda aklıma gelen sadece bana bakan sinirli bir çift gözdü. Ama bu gün o sinirli gözler yoktu, sakin , yorgun ve şaşkın gözler vardı.
                           " Çok değişmişsin Begüm " dedi Ahmet. Ben de " Bana bilmediğim bir şeyden bahset !" dedikten sonra gülümsedim. Gülümsedim çünkü lise zamanlarımda 40 kilo olan çıtı pıtı bir genç kızken şimdi ise 80 kilo olan evli ve 2 çocuk annesi olmuş birinin zamanla yolculuğunu  karşılaştırıyordu. Zamanın bana karşı çok cömert davrandığını söyleyemem ya da benim kendime iyi bakabildigimi bu süre zarfında. Ahmet'in beni üzmek için böyle söylemediğinin farkındaydım. Zihninde kalan eski okul arkadaşı ile beni karşılaştırıyordu. Ben olsam ben de şaşırırdım zaten. Gülümseyerek ona "Sen de çok değişmişsin ama olumlu yönde. Gözlerindeki kızgınlık ve öfke yok mesela artık. Ve yıllar sana cömert davranmış, ayrıca eşin de iyi bakmış sana." Dedim gülümseyerek. 

                       Ama onda pek bir etki yapmadı benim cümlelerim gülümsemesi için. Aksine soldu birden bakışlar. Umursamamaya çalıştım sonuçta onunla çok yakın değildik ve kişisel özelliklerini net olarak pek bildiğim söylenemezdi. Ahmet'i anlatan bir kaç kelime sorulsa bana; verebileceğim cevap  sadece soğuk nevale olurdu sanırım öğrencilik yıllarının hatıralarından. Sesimi düzelterek burada onunla oturma sebebim geldi ve " O nasıl? " diye sordum.

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now