sekiz, yıkılan duvarlar.

891 80 34
                                    

Evin içinde dönüp duruyordu.

Babamın beni yine ondan uzaklaştıracağını anlamıştı. Yine diyorum çünkü bundan birkaç yıl öncesinde de aynı şeyi yaşamıştık. Babam Serter ile aramızdaki bağın kardeşlikten çok öte bir şey olduğunu anladığında bizi uzak tutmak için her yolu denemişti. Bir keresinde Serter'in üzerine adamlarını salıp onu ölesiye dövdürdüğünü hatırlıyordum. Beni aylarca eve kapattığını da. Hayatımızın tüm dip noktalarını aynı anda yaşadığımız bir dönem geçirmiştik ve o dönem bizim zihnimize, kalbimize ve ruhumuza mıh gibi kazınmıştı. Şimdi aynı şeyleri yaşayacak olmanın tarifsiz huzursuzluğu ile baş başaydık.

"Bu sefer olmaz, bu sefer izin vermem." diye mırıldandı, salonun içinde dönüp durmaya devam ederken. Öfkesini alıp verdiği sert soluklardan hissedebiliyordum.

"Niye ki? İstediğin bu değil miydi? Benden uzaklaşmak için an kolluyordun, fırsatı yakaladın işte". diye söylendim alaylı gülüşümün ardından. Aniden gözlerini yerden çevirip yüzüme konumlandırdı. "Hazar, şu an kendimle nasıl savaş verdiğimi bilemezsin. Şansını zorlama." Soluklandı ve kısık bir sesle devam etti. "Lütfen."

Buraya geldiğinde de normalin aksine soft bir tavrı vardı ve şimdi bu duyduklarından sonra iyice yumuşamışa benziyordu. Evet, gözleri bir alev gibi yanıyordu fakat ben biliyordum işte. Bana karşı duvarlarını indirmişti.

"Elimizden bir şey gelmez Serter. Ben şimdiden valizlerimi toparlamaya başlayayım bence." diyerek devam ettim alaycı konuşmalarıma. Bu tavrı onu sinir etmek için takınmıyordum. Üzüntümü bir şekilde kelimelerin ardına gizlemeye çalışıyordum yoksa şu an ona sarılıp ağlamak için çırpınan kollarımı tutamazdım. "Nasıl bu kadar rahatsın lan sen? Ardında bırakacağın şeyleri hiç mi sikine takmıyorsun?" diye konuştu öfkeyle. Sinirle başımı arkadaki koltuğa yasladım ve gülmeye devam ettim. Sahi, ardımda bırakacağım neyim vardı ki?

Ondan başka.

"Arkadaşların, okulun, babaannen, Serkan..." konuşmaya devam ederken yanıma doğru yaklaştı ve yine karşımdaki sehpaya oturdu. "ve sevgilin." Son kelimesini yüzünde ufak bir gülümseme ile söylemişti. "Onları bırakıp gidemezsin. Bu kadar bencil bir adam değilsin." diye devam etti. Yaslandığım yerden doğruldum ve ona doğru eğildim. "Ben bir kere bu acıya katlandım Serter. Hem de tüm kalbime, ruhuma, hayatıma dair ne varsa her şeyi ardımda bırakarak katlandım. Seni bırakıp gittim lan ben Amerika'ya, seni." Nefeslendim ve devam ettim. "Şimdi mi gidemeyeceğim?" dedim ve gülümsedim. Ona meydan okuyordum çünkü yıkılışımı görsün istemiyordum. Bu yüzden onu zedeleyeceğini bildiğim sözlerime devam ettim.

"Sen beni ve ardımda bıraktıklarımı düşünme. Kendi rahatına bak, bensiz hayatın keyfini çıkar. Hem bak bu sefer gidiyorum diye üzülmene, bir ton dayak yemene falan gerek de yok. Bu sefer senin omzuna yük bindirmeden gidiyorum, rahat olabilirsin."

"Böyle konuştukça beni yaralayacağını falan mı düşünüyorsun? Biliyor musun, haklısın gerçekten. Ben niye sikime takıyorum ki? Nereye gidersen git. Bu sefer arkandan ağlayan, acı çeken kişi olmayacağım." dedi kafasını sallayarak. Evet, benim kafa tutmam da buraya kadardı işte. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Gerçekten de böyle mi düşünüyordu? Şu an ona arkamı dönüp yüzlerce kilometre öteye gitsem hiç canı yanmayacak mıydı yani? Sikerlerdi böyle işi. "Aynen öyle." diye mırıldandım yüzüne doğru. Vücudumdaki tüm güç çekilmişti sanki. Hayatım kısır döngüde gibiydi, yine tepetaklak olmuştu ve bu sefer büyük bir farklılık vardı. Artık yalnızdım. Artık birlikte her şeye göğüs gerebileceğim adam arkamda yoktu.

Bu sefer bu savaşı yalnız oynamam gerekiyordu.

Buğulu gözlerimi saniyelik olarak açıp kapattım ve ellerimi yüzüme çıkartarak gözlerimi ovdum. Daha sonra derin bir nefes aldım ve sarsak bir şekilde oturduğum yerden kalktım. Ona arkamı dönüp birkaç adım attıktan sonra durdum. Kafamı hafifçe çevirdim ve kafasını öne eğmiş halde parmaklarıyla oynayışını gördüm. "Hep bir umudum vardı, bize dair." diye konuştum kısık bir sesle. Kafasını bana doğru çevirmedi fakat elleri kıpırdanmayı kesmişti. Kaskatı bir şekilde duruyordu. "Ama artık eminim. Sen benim bu dünyadaki en büyük hiçliğimsin. Ne abi, ne kardeş, ne dost ne de düşman... Hiçbiri. Sen benim hayatımda bir hiçsin artık." Sertçe yutkundum ve gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim. Tepkisizdi. Nefes bile aldığından şüpheliydim. Bir heykel gibiydi, sadece yere bakıyordu. Onun bu vurdumduymazlığından bir kez daha nefret ettim.

Serter | KompleksHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin