on yedi, uğruna savaşlar vermek.

495 52 26
                                    

Hazar'dan

Onunla tam bir buçuk aydır iki yabancı gibiydik.

Beni o hastane odasında Demir ile bırakıp gittiğinden sonra kendime bir söz vermiştim. Onun istediği gibi oynayacaktım. Benden uzaklaşmak istiyorsa buna izin verecektim. Öyle de yapmıştım. Bir buçuk ay boyunca sanki onunla hiçbir geçmişimiz yokmuş gibi davranmıştık. Şirkette karşılaşıyor, baş selamıyla birbirimize selam veriyor, sadece toplantılarda bir araya geliyorduk. Dışarıdan her ne kadar normal gibi dursak da, karnımın her onu görüşünde karıncalandığını ya da ellerimin terlediğini hiçbir şekilde inkar edemezdim. Gözleri bana değince nefesimin kesildiğini, başkasına karşı gülümsediğinde ağlamak istediğimi saklayamazdım.

Ama yapıyordum işte. Ne kadar başarılı olduğumu bilmesem de, ona bir yabancıymış gibi davranıyordum.

Bu tavrımı sadece bir süreliğine sürdürmek için karar almıştım. Sadece ona kafasını toparlaması için zaman tanıyordum. Kendine geldiğine emin olduğumda karşısına çıkacak ve adam akıllı aramızdaki şeyleri konuşacaktım. 

O henüz anlamamış olabilirdi fakat ben anlamıştım. Bizim birbirimizden başka çaremiz yoktu, ne kadar kaçmaya çalışsak da son durağımız yine birbirimiz olacaktık. Gerekirse aramızdaki bu savaş sona ersin diye artık varlığından emin olmadığım gururumdan da vazgeçme raddesine gelmiştim. Çünkü o hastane odasında aklımda olan tek şey oydu ve bu süreçte düşünecek oldukça zamanım olmuştu.

Yıllar önce birbirimize karşı girdiğimiz bu savaşta geri adım atıyordum.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi her olayda burnumuzun dibinde biten Demir ile uğraşıyordum. Şirkette her fırsatta Serter'in yanında olduğunu belli edercesine davranıyor, sanki bana inat olsun diye Serter'i her defasında kendi lehine çekmeyi başarıyordu. Piç kurusunun bana karşı büyük bir derdinin olduğu belliydi. Serter'e olan ilgisinin de farkındaydım fakat sevdiğim adamı ona bırakmaya hiç niyetim yoktu. Bunu yapabileceğimi düşünmek ve bu doğrultuda karar almak aptallıktan başka bir şey değildi. Ne yani, öylece durup onların birlikte olmasını mı izleyecektim? Ölümden daha beter bir şey olurdu benim için. 

Tüm bu düşüncelerimden sadece Serkan'a bahsetmiştim. Ona, Serter'den vazgeçmeyeceğimi ve kafasını dinledikten sonra karşısına çıkacağımı söylemiştim. Yaşananlardan sonra bunları düşünmemi şaşkınlıkla karşılamış ve benimle gurur duyduğunu söylemişti.  

"Felix, kül tablasını uzatsana." diye mırıldandım yanımda viski kadehini yudumlayan Felix'e doğru. Bizim bardaydık ve tüm ekip toplanmıştık. Hastane günlerinden sonra ilk defa buraya geliyordum ve bu ortamı oldukça özlemiştim. Doktorum bir süre içki içmemi yasakladığı için şu an alkolsüz ve tadı bok gibi olan bir kokteyli iğrenerek içiyordum. Benim gibi alkolik bir adamın düştüğü hale anlamsız bir şekilde güldüm. Aptalın teki olduğumu ve kendi kendime bu hale düştüğümün bilincindeydim. O maça çıkmasaydım bunların hiçbiri yaşanmayacaktı fakat bir anlık öfkeyle ne yapacağımı şaşırmıştım. Serter'in beni kaybetme duygusunu yaşamasını ve geri adım atmasını sağlamayı amaçlamıştım fakat şerefsiz çok kararlıydı ve kararından dönmeye niyeti yok gibiydi. Ya da öyle görünmeye çalışıyordu ki bu ihtimalin daha yüksek olduğuna adım kadar emindim. 

İsteyerek o sözleri söylemediğini biliyordum fakat ona bu sözleri söyletecek kadar ne vardı? İşte bunu bilmiyordum. Aramızda yıllardır çok fazla kötü şey yaşanmıştı fakat Serter hiçbirinde bu kadar acımasız olmamıştı. Tüm gururumdan vazgeçerek onu öpmüştüm ve bu öpücüğün öylesine bir şey olmadığını ikimiz de biliyorduk. Bize, biz olmamıza dair büyük bir adım atmıştım ve Serter buna rağmen o sözleri söylemişti. 

Serter | KompleksWhere stories live. Discover now