vii. neşe perisi

799 105 58
                                    

ruh eşi neydi? neydi ruh eşlerini birbirine bağlayan şey? kaderin kırmızı ipliği mi? kim inanırdı bu peri masallarına?

choi beomgyu bunları düşünüyordu. inançlı bir insan değildi, kaderin kafasına göre insanları birbiriyle eşleştirmesi ona komik geliyordu. üstelik öylesine de değildi, 'sonbaharda son yapraklar dökülüp dolunay göğe yükseldiğinde' ruh eşinizin adını öğrenebiliyordunuz. bunların uydurma olduğunu düşünüyordu. anne ve babası ruh eşi değildi, ama mutlulardı değil mi?

değillerdi, mutlu falan değillerdi. haftanın yedi günü ve günün yirmi dört saati birbirinden kaçıyorlardı. beomgyu çocukluğunu hyunjin'e özenerek geçirmişti. onun anneleri ruh eşiydi ve hyunjin tamamen sevgi dolu bir ailede büyümüştü. belki de her zaman pozitif ve hoşgörülü olmasının sebebi sevgiyi tatmış olmasıydı.

beomgyu bunu nereden bilebilirdi ki?

dudaklarına değdirdi dilini, alışık olmadığı yabancı tat yüzünü buruşturmasına sebep oldu. bir an önce kaybettiği o nemlendiriciden almalıydı. etrafta onu izleyen gözlerin varlığını hissettiğinde duruşunu dikleştirdi ve her zamanki güçlü imajını takındı.

hızlı ama kendinden emin adımlarla sınıfına yönelirken koridorda miyeon'u gördü, kulağında kulaklıklarıyla elindeki kitapları dolabına yerleştiriyordu. görmemiş gibi davrandı, o konuşmadan beri nedense genç kızdan çekindiğini hissediyordu.

öte yandan okul bayram havasında gibiydi, insanlar ruh eşlerini bulmuş olmanın verdiği rehavetle birbirlerine eşlerini anlatıyorlar, hepsi birer sevgi pıtırcığı olmuşçasına kibar kelimelerle ezik cümlelerini süslüyordu. beomgyu bu tip insanları hayatı boyunca kendinden uzak tutmuştu. Şimdi de almaya niyeti yoktu.

sınıfına girdiğinde gördüğü manzara kalbinin acımasına sebep oldu. shin yuna pamuk şekere benzeyen pembe saçlarıyla öğretmen sandalyesine oturmuş, shin ryujin de arada bir mavi saçlarını karıştırıp gülerek onun elinde tuttuğu telefona bakıyordu.

ancak bundan daha çok canını acıtacak bir şey varsa, o da yuqi'nin onu görmesine rağmen tepkisizce ona bakması ve ardından ellerini lacivert okul ceketinin cebine sokarak kapıdan çıkıp gitmesiydi.

kendini bir yabancı gibi hissediyordu beomgyu, sanki herkes onu düşman olarak görüyor ve ona gülüyormuş gibiydi. nefes almak için bahçeye çıkmaya karar verdiği sırada duyduğu sesle durdu.

"beomgyu, günaydın!"

hueningkai'dı bu, sarı saçlı neşe perisi. beomgyu gözlerini mankenleri aratmayan oğlanın kahvelerinde gezdirdi, yoktu. aradığı alay, küçümseme, dalga geçme ya da buna benzer hiçbir şey yoktu. bu çocuk tamamen saf duygularıyla ona geliyordu. bu yüzden kendini gülümsemeye zorladı. "günaydın, ningning."

kai lakabını duymasıyla gülümsemişti, beomgyu onun bu adını duymayı sevdiğini biliyordu. neden bilmiyordu ama onu boğan rahatsızlık hissinin geçtiğini hissediyordu. belki de birinin onu düşünmesi içini rahatlatmıştı.

saatler saatleri kovalarken öğle arasından önceki son derse gelmişlerdi. sınıf pür dikkat öğretmeni dinliyordu, ünlü siyasetçilerin, profosörlerin hatta ve hatta milyonerlerin çocuklarının olduğu bu okuldaki öğrenciler sanılanın aksine rahat bir lise hayatı yaşamıyorlardı. dersleri denetleniyordu, notlara çok önem veriliyordu. sonuçta buradan çıkacak her beyin ülkeye faydalı bir birey olacak, ekonomiyi döndürecekti.

öğretmenin sesi bir uğultu gibi gelmeye başladığı sırada zil çaldı ve herkes derin bir nefes aldı. sınıf yavaş yavaş boşalırken kai esmer prensin yanına geldi.

"biz yeonjun ile yüzeceğiz, yarışmalara az kaldı. istersen sen de gelebilirsin beomie."

duyduğu teklif başka zaman ilgisini çekecek olsa da beomgyu şu an sadece düşünmek istiyordu. yüzüne asil bir gülümseme yerleştirdi ve sarı saçlıya samimi bir cevap verdi.

"kendimi pek iyi hissetmiyorum, daha sonra hep beraber denize gideriz." şirin bir gülümsemeyle konuşmayı sonlandırdığında kai da gülümseyerek onu onaylamış, ince belini saran okul pantolonunu son kez düzelterek sınıftan ayrılmıştı.

şimdi tek başınaydı beomgyu. Normalde olsa yuqi sırıtarak yanına gelir, dün yaptığı saçmalıklardan, babasının işlerinden, annesinin ruh eşleriyle ilgili anlattığı efsanelerin saçmalığından bahsederdi. yalnızlığı zihninde yankılanırken sınıf kapısının sesini duydu.

hemen hemen onunla aynı boylarda fakat uzun, zayıf ve oldukça yakışıklı bir erkek sınıfa girmişti ve doğrudan onun yanına geliyordu. bu geçen gün partide tuvalette karşılaştığı çocuktu! duruşunu dikleştirdi ve meraklı gözlerini yakışıklı oğlana dikti beomgyu. "buyrun?"

genç delikanlının soğuk bakışları içini ürpertse de geri adım atmadı, choi beomgyu yeni nesil savaş tanrılarının başıydı. adını hatırlamadığı çocuk ifadesini bozmadan ona elini uzattı ve tek bir duraksama yapmadan kusursuza yakın korecesiyle konuştu.

"merhaba, sen choi beomgyu olmalısın. ben choi soobin, sanırım bundan sonra günlerimiz beraber geçecek. iyi anlaşalım."

---

soobin'e çok yükseliyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

soobin'e çok yükseliyorum

oh boy it's you, soogyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin