xviii. kafa karışıklığı

877 83 76
                                    

beomgyu

derin bir nefes alarak önümde duran, üzerinden buharlar çıkan kupama baktım. kahvemi soğutmak istemiyordum ancak zihnimde gezinen düşünceler her şeye engel oluyordu. yapmam dediğim şeyler yapmıştım, bilmemem gereken şeyleri biliyordum ve hayatım cidden olması gerekenden kötüydü. birkaç gündür sadece yatıyor ve boş boş tavanımı seyrediyordum. ne yapmam gerektiğine dair en ufak bir fikrim bile yoktu.

soobin ile öpüşmüştüm, dokunuşları altında mantığımı kaybetmiş ve kendimi ona bırakmıştım. inanmak istemesem bile ruh bağlarımız gittikçe birleşiyordu. Bunu ben ya da o seçmemişti, kader seçmişti ancak yakınlaşmaya karar veren bizdik. o günden sonra yüz yüze gelmemiştik, birkaç kez mesajlaşsak da tekrar karşılaşmaktan korkmuştum. belki de yine etkilenmekten korkuyordum, emin değildim. tek bildiğim biraz yalnız kalmam gerektiğiydi. yaşadığımız şeyden sonra sakince bundan sonra ne olacağı hakkında konuşmuştuk.

hem ruh eşiydik, hem de ailelerimizin yapacağı olası bir ortaklık ikimize de kar sağlardı. ryujin'i sevdiğimi bilmesi beni tedirgin ediyordu, o ise bunu detay olarak bile görmemiş ve yuna ile ikisinin arasına girmemem hakkında beni uyarmıştı. böyle bir niyetim yoktu, beni istemeyen birinin peşinde koşmazdım. üstelik şöyle bir bakınca soobin hakkındaki yargılarımda yanıldığımı fark etmiştim, kibirli değildi. görevi yüzünden olabildiğince soğuk biri gibi olmaya çalışıyordu. konseyin eski başkanı park rosé'yi düşününce bu oldukça mantıklıydı, o da herkese soğuk davranırdı. bu yüzden ona şans vermek konusunda bonkör olacaktım, olmasam bile ruh eşi durumu yüzünden zaten ondan etkileniyordum ve aksi sadece canımı yakardı.

gelen sesle başımı kaldırdım, beklediğim kişiler gelmişti sonunda. yeonjun ve yuqi, kai ve miyeon'a kıyasla daha soğuk duruyorlardı. yuqi ile hafta sonu neredeyse üç saatlik bir yapıp tekrar arkadaş olmak istediğimi söylemiştim. her ne kadar aramızda sorunlar olsa da yuqi benim çocukluk arkadaşımdı ve bazen hyunjin'den bile yakın oluyorduk. ve miyeon'a teşekkür etmem gerekiyordu, arkadaşımla konuşmam için beni cesaretlendiren oydu. gerçekten altın gibi bir kalbi vardı ve yuqi'nin onu sevmesine şaşırmıyordum.

yeonjun ise, önceden erkek erkeğe ilişki hakkında paylaştığım saçma mesajlar yüzünden bana tavır almıştı. yüksek ihtimalle kai için bana katlandığı gerçeği göz önünde bulundurulursa buna şaşırmamıştım. asıl beni şaşırtan şey, kai'ın bana hiçbir anlamda soğuk davranmamasıydı. ruh eşiyle hemcins olanlarla ilgili saçma sapan şeyler söylemiştim ve bazıları onlara göndermeydi, eminim ki bunun farkındaydı, ama bana tavır almak yerine gerçekleri göstermek için çabalamıştı. yalnız olmadığımı bilmek ağlama isteğimi körüklüyordu.

"merhaba gyu." kai gülümseyerek üzerindeki baharlık kabanı çıkarttı ve eğilerek yanağıma bir öpücük kondurdu. yeonjun'un kararan bakışları içimi ürpertmese ben de onu öperdim. miyeon da sevecen sesiyle beni selamlamış, yuqi ise sadece baş selamı vermekle yetinmişti. Herkes geldiği için soğumaya başlayacak olan kahvemden bir yudum aldım ve yutkundum.

"hepinize karşı daha önceden gösterdiğim saldırgan tavır için tekrar özür dilerim. söylediklerim aptalcaydı, sadece kendimi iyi hissetmek veya üstün görmek için düşünmeden konuşmuştum. kızların kızlara veya erkeklerin erkeklere aşık olmasıyla ilgili problemim yok, birine aşık olurken kendimiz seçmiyoruz." kai'ın bakışlarındaki gurur, miyeon'un gözlerindeki sevinç beni gaza getiriyordu. "bunu biraz geç anladım, demek ki anlamam için karşıma ruh eşimin çıkması gerekiyormuş."

yuqi ifadesiz yüzü son cümlemle beraber muzip bir ifadeye büründü. "hadi canım, sert prensimiz kalbini bir krala mı kaptırdı yoksa?"

söyledikleriyle burukça gülümsedim, benimle şakalaşmasını özlemiştim. "henüz değil ama sanırım öyle olacak."

"üzgünüm tatlım, erkek erkeğe iğrenç." yeonjun önceden söylediğim aptalca cümleye atıfta bulununca korkuyla gözlerimizi birleştirdim. sert ifadesi az kalsın yutkunmama sebep olacakken bir anda gülmesiyle kai'ın göz devirişi rahatlamama neden oldu.

herkesle aramı düzelttiğim için üzerimden büyük bir yük kalkmıştı sanki. iki buçuk saat boyunca her şey hakkında konuştuk. tabii yuqi'nin miyeon'u her seferinde utandırmaya çalışması ve yeonjun'un da farkında olmadığımızı düşünerek kai'a sırnaşmasından bahsetmiyordum bile. bu ortam çok güzeldi, geç kazanmıştım ancak erken kaybetmek gibi bir niyetim yoktu.

konu konuyu açıp şekilde çocukluğumuza gelmişti. İyice yumuşayan yuqi kai'a küçükken yaptığımız aptallıkları anlatırken yeonjun içtiği içeceği püskürtmeden gülmeye çalışıyordu. en sessizimiz miyeon'du, bunun sebebi yuqi her konuşmaya başladığında arkasına yaslanıp tebessümle onu izlemesiydi. arkadaşım her şeyin en iyisini hak ederdi, ruh eşinin bu kadar özel biri olması beni duygulandırmıştı.

"beomgyu." diğerleri hala anılar hakkında konuşurken miyeon'un sesini duymamla irkildim.

"efendim?"

masada bana doğru eğilip arkamızda kalan girişi işaret etti. "şu adam soobin değil mi?"

büyüyen gözlerimle arkama döndüm, soobin şu an buradaydı. onunla görüşmemek için harcadığım büyük çaba yerle bir olurken içime dolan sinire anlam verememiştim. yanında geçen geceki yemekte yanında olan kız vardı.

neden böyle kırgın ve kızgın hissediyordum?

---

wowowowo entrikaa

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

wowowowo entrikaa

oh boy it's you, soogyuWhere stories live. Discover now