33. Esmerin ailesi

6.3K 488 107
                                    

Bazı çocuklar şansız doğar, şansları kendi kovalarlardı. Onlar mucize denen şeyin imkansız olduğunu bilirlerdi. Mutluluğun kısa vadeli bir simülasyondan farksız olduğunu tanımlarlardı.

Bu kişiler genelde aile tarafından sevgi görmeyen ebeveynlik anlayışını yedirmek ve içirmekten ibaret olduğunu sanan aile içinde yetişen kişilerdi. Onlardan biri Ertuğrul'du. Belki de bu kadar öfke dolu olmasının nedeni ailesi denebilirdi.

Tabi altında yatan yetiştirme tarzları gibi derin konular olsa da bu konu da esmer genci fazlasıyla etkilemişti. Yüzü belki kardeşleri ve tanıştığı arkadaşları sayesinde gülmüş, ben de bu hayatta gülebiliyormuşum oğlum diyebilmişti.

Arkadaşlarının yanında tatil çabuk gelsin diye laflar yapsa da tatil olgusundan nefret ederdi. Bir anda renkli ortamdan çıkıp kasvetli ortamı dahil olurdu.

Yine kasvet sarmıştı etrafını. Gerginlik, sevgisizlik hissediyordu. Kardeşlerini çok özlediği için belki de bir an çekilir olmuştu ev ama yemek masasında toplandıkları vakit babasının emir verici tavırları, annesinin itaat halleri, cıvıl cıvıl kardeşlerinin sessizleşmesi onu geriyordu.

Önceden babasının bir dediğini ikiletmezdi. Çocukken güçsüz olduğu için belki de dil uzatması zor oluyordu ama annesinin şiddet görmesi artık katlanacağı durum değildi.

Ergenliğe girdiği anda babasının önünde dikilmeye başladı. Annesine artık yeter, git boşa dese bile, sizin geleceğinizi düşünüyorum ben demesi esmer gence komik geliyordu.

Neyin geleceği? Ruhsal sarsıntılar yaşatıyordu çocuklarına ama bunu düşünmüyordu. Yediğiniz önünde, yemediğiniz arkanızda, her istediğiniz oluyor gibi vaat verici cümleler konuşurdu annesi, Ertuğrul ise annesinin güya fedakarlık yaptığını saldığı bu tavrına deli olurdu. Onun fedakarlık dediği şey dört çocuğun ve kendisinin geleceğine mal oluyordu.

Ertuğrul neden öfke kontrolü vardı? Neden her şeye karşı bu kadar tahammülsüzdü? Annesinin fedakarlığı. O öyle adlandırırdı.

Bu evde bir dakika bile durmazdı ama ne annesini babasının eline bırakabiliyordu ne de kardeşlerinden kopabiliyordu. Ertuğrul ergenliğine girdiğinde ve yaşı ilerledikçe büyüyen bedeniyle babasının karşısında durduğu için annesini artık fiziksel şiddet uygulayamıyordu.

Ya peki psikolojik şiddet ya aşağılamaları. Annesi ortaokul mezunuydu. Dedesinin en yakın arkadaşının oğluyla evlendirilmişti on yedi yaşında. Annesinin ve babasının arasında yedi yaş vardı. Arkadaşının durumunun iyi olduğunu bilen dedesi, kızının rahat edeceğini düşünmüştü. Ama ne rahatlık!

Sonuç olarak geçen yirmi dört yıl hayat...

Ertuğrul yirmi üç yaşında olsa da bunalmış hissediyordu. Kendini hiç yaşı gibi hissetmiyordu. Ailesine karşı hep bir sorumluluk üstlenip duruyordu. Kendisi gibi olmasın istiyordu kardeşlerinin, bu yüzden uğraşıyordu.

Başka şehirde olsa bile arayı açmamaya dikkat edip, onlarla zaman geçiriyordu.

"Berfin su getir." masanın üzerinde boşalan sürahiye baktı Ertuğrul. İşten yarım saat önce gelmişti. Ölüm sessizliği ile yemek yenirken, Ertuğrul donukça yemeğini yiyordu.

Ertuğrul 'un bir küçüğü olan ve on yedi yaşında olan Berfin su getirmek için kalktı.

"Ertuğrul, telefonum bozuldu. Yarın işten çıktığında bir servise götür." dedi babası Bülent Bey.

Ertuğrul derin nefes alıp başını salladı. "Götürürüm." diye ağzının içinde yuvarladı kelimeyi. Parçaladığı tavuktan bir parça ağzına attı. Çaprazında oturan beş yaşındaki kız kardeşi ile göz göze geldi. Tek gözünü kırptı kardeşine.

Barutla YanDonde viven las historias. Descúbrelo ahora