4.7

4.1K 258 529
                                    

hellö!
nasılsınız bakalım?

bir bölümle geldim karşınıza ve öncesinde duyuru yapmak istiyorum.

sınır dolmadan attım çünkü sınır dolmasını isteyen çokça arkadaşımız vardı.
arkadaşlar yorum yapmanız benim için önemli çünkü sizin yorumlarınız, satır arası tepkileriniz ve eleştirileriniz üzere ben de yolumu daha güzel alabilirim.
emeğimin karşılığı olarak da oy ve yorum istiyorum ve absürt bir sınır koymuyorum 4 günde hep dolan aynı sınırı koyuyorum, bölüm süresi böylece genelde belli oluyor yani 🥺

ayrıca 90K'ya yaklaşmışız... çok teşekkür ederim, hepinize kocaman sarılıyorum ve de ham yapıp bitiriyorum 🤭
(っ˘з(˘⌣˘ )

geri kalanı bölüm sonu, lafı uzatmayayım...

herkese keyifli okumalar 🌻.

÷

Çayı genelde şekersiz içerdik ikimiz de ama Korhan'ın şu anda çayına bir şeker attığını görüyordum. İnce uzun kağıt ambalajı sallamış ve tüm toz şekeri bir uca toplamıştı. Boş olan kısmın da ucunu yırtıp yarısından fazlasını çayına dökmüştü.

"Sen şekersiz içmez miydin çayını ya?"

Korhan ambalajda kalan şekerler dökülmesin diye yırtık olan ucunu kıvırdıktan sonra bana baktı. "Bazen kahvaltıda şekerli çay içmeyi seviyorum. Güzel oluyor. Ama böyle çok çok nadir yapıyorum. Gevrekle hele... Baya güzel oluyor, şekerli çay. Bu..." dedi. Ucunu kıvırdığı paketi bana doğru tuttu. "Yarım kalanı ister misin?"

"Olur," diye nötr bir ses tonuyla konuşunca elinden almak için uzandım ama beyefendi benden hızlı davrandı. Şekeri çayıma döküp karıştırdı. Centilmen bir sevgilim vardı.

Anlaşılacağı üzere bankaya gitmeden önce sabah erkenden güzel bir kahvaltı yapalım, demiştik. Çünkü öğleden sonra iki üç gibi araba ile yola çıkacaktık. Berk toplantısı olduğu için sabah uçağı ile gitmişti Ankara'ya ve indikten sonra bana havale yapacaktı. Ev için, tabii ki de. Çağatay ise en son uyuyordu ben evden çıkarken. Haberdar etmiştim ama uyuyacağını söyleyip beni kovmuştu.

Onunla araba yolculuğu yaparak Ankara'ya gidecektik. İlk planımız Afyon'da sucuk ekmek yemekti. Sonra da yolumuzu biraz uzatıp Nevşehir'e gidecek ve çömlek kebabı yiyecektik. Çağatay çok çömlek kırmak istediğini söylemişti. Ben de ona ayak uyduracaktım. Sonuçta güzel yemekten zarar gelmezdi.

"Teşekkürler," diye fısıldadım ve çay bardağımın ağzında hafifçe işaret parmağımı döndürdüm. Bunu gayriihtiyari bir şekilde yapmıştım ve Korhan'ın bakışları, içimdeki Kırmızı Ojeli Ervin'in kıkırdaması ile hızla elimi, yanmış gibi çekmiştim. 

O sırada da garson sahanda yumurta getirince ortadaki reçelleri falan kenarlara kaydırıp ortaya koymasına yardımcı olduk. Hızla ekmek sepetine davrandım ve sert köşeli ekmekle yuvarlak sarısını patlatmak için eğildim ama duraksadım. Korhan'a baktım, "İkisini de ben patlatsam olur mu?"

Yüz ifadem çok garip olmalı ki - aynı sorumun garip olması gibi - güldü. Hatta bu gülüş ufak bir kahkahaya gebe olmuş, birkaç saniye sonra Korhan ufak bir kahkaha atmıştı. "Olur," dedi dudaklarını benim gibi büzüp. Benim taklidimi yapması beni güldürdü ve aldığım onay sonucu yüzümdeki gülümseyi eksiltmeden iki yumurta sarısını da patlattım.

Elimdeki ekmek parçasını sarıya bandırıp hızla ağzıma atacakken duraksayıp Korhan'a uzattım. Patatan bendim, o da ilk yiyen olsundu. Korhan lokmayı ağzına alıp çiğnemeye başlarken çayından bir yudum almıştı. 

emret komutanım - yarı textingDonde viven las historias. Descúbrelo ahora