episode 5: looking for you, like i always do

295 67 27
                                    

"Sanırım bu kadar," dedi Jungkook kendi etrafında yarım tur dönerek

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Sanırım bu kadar," dedi Jungkook kendi etrafında yarım tur dönerek. "Burası Yoongi ile okuldaki favori yerimiz. Aslında muhtemelen seni buraya getirdiğim için kızacak ama iyi birine benziyorsun bu yüzden sıkıntı olacağını sanmıyorum."

"Vay canına, burası..." Etrafıma bakındım. Eski bir müzik odası olmalıydı. Odanın ücra köşelerinde eski gitarlar, birkaç keman ve bir takım parçalar duruyordu ama ana karakter tabii ki de odanın ortasında bulunan büyük piyanoydu. Yan tarafındaki pencereden içeri vuran güneş ışığının altında gerçekten inanılmaz duruyordu.

"Muhteşem değil mi?" dedi Jungkook. Gözleri adeta parıldıyordu.

"Evet ama çok tozlu." dediğim anda hapşurmam bir olmuştu.

"Alerjin mi var?"

"Keskinlikle."

"Bu hiç iyi olmadı."

"Sıkıntı değil," Gözüm köşede duran kırmızı elektro gitara takıldı. "Çalışıyor mu bu?"

"Hmm," Jungkook yanıma gelip benim gibi inceledi gitarı. "Yani sanırım. Uzun süredir kullanılmadığından akordu falan yoktur ama... Denemeye değer. Buralarda bir yerlerde eski bir amfi olacaktı..." Dağınık duran eşyaların aradına gömüldüğünde havaya kalkan toz bukutundan sakınmak için kolumla yüzüme siper ettim.

"Buldum!" Uzun karman çorman olmuş bir kabloyla birlikte eski olduğu belli olan kocaman bir amfi çıkardı o dağınıklığın arasından.

"Harika," Gitarı durduğu yerden çıkararak elime aldım. "Bu güzel şey neden buraya bırakılmış hiç anlayamadım..."

"Ne kadar iyisin?" diye sordu Jungkook tek kaşını kaldırarak.

"Ona sen karar vereceksin." diyerek kendimi bilmiş bilmiş güldüm. Ayarlamaları yapmak biraz zaman aldı. Akort gerçekten berbat durumdaydı, onu ayarlayana kadar ömrümüzden ömür gitmişti ama her şey tıkırındaydı. Sonunda bir sandalye çekip oturdum ve bir şeyler çalmaya başladım. Basit bir solodan giriş yaptığım anda Jungkook'un gözleri kocaman açılmıştı. "Hadi canım!"

"Abartma..." Parmaklarımı tellerin üstünde gezdirmeye devam ettim. Bu gerçekten iyi hissettirmişti. Aslında piyanoda kesinlikle daha iyiydim ama tuşlara dokunmak bana kesinlikle acı veriyordu. Özellikle olanlardan sonra.

"Vay canına, sen gerçekten iyiymişsin dostum."

"Eh şey, teşekkürler." Gitarı yan tarafıma bıraktım. "Yoongi ile buraya sık sık geldiğinize göre sen de bir şeyler çalmayı biliyorsundur."

"Yani... Pek sayılmaz," Ensesini kaşıdı bakışlarını yere çevirirken. "Yoongi bana piyano dersleri veriyor. Öğrenmeye çalışıyorum, onun dışında benim enstrümanım sanırım sesim?"

"Şarkı mı söylüyorsun?"

"Şey, evet. Ama sakın şimdi söylememi isteme. Utanırım."

"Peki peki," Gülümsedim, gerçekten utangaç birine benziyordu. Okula başkamamın ardından 1 hafta geçmişti ve şimdiden en yakın arkadaşlarımdan biri olacağı belliydi. "Israr etmeyeceğim. Yoongi nerede?"

"Bilmiyorum, en son bahçedeydi." Oturduğum sandalyeden kalkarak bahçeye bakan pencereye ilerledim. Bu kadar az kişiyi barındıran bir okul için büyük bir bahçesi vardı. Yine gözlerim aradığı o spesifik kişi buldu. Yoongi bankta oturuyor, yanındaki kızla sohbet edip gülüyordu. Ben onları incelerken Jungkook yanaştı yanıma. Bir şey dememe kalmadan o da gördü sanırım onları çünkü içine çektiği o derin nefes, Jungkook bir şey anlatmasa bile çoğu şeyi belli ediyordu. "Gidelim," dedi sonra. "Derse geç kalacağız."

Kapıdan çıktıktan sonra Jungkook cebindeki anahtarla kapıyı kilitledi. Anlaşılan buraya öğrencilerin girmesi yasakmış ancak biri ona anahtarı alması için yardım etmiş, Kim Seokjin adında biri. İsmini oldukça duymuştum geçen şu bir haftada. Ancak hiç ortalıkta görmemiştim kendisini. Jungkook onun için oldukça yardımsever bir hayalet diyor. Gerçekten bir hayalet çıkarsa buna asla şaşırmazdım işte.

Koridorda yan yana yürürken duvarlardaki mantar panoları ve tabloları incelemeyi seviyordum. Tablolar anladığım kadarıyla her iki haftada bir değişiyordu, yani bazıları. Jungkook öyle demişti. Bu yüzden yeni resimlere rastlayacak mıyım acaba diye duvarlara bakmak eğlenceliydi. "Oh bak," Birkaç adım ilerimizde kalan duvarı işaret ettim. "Burada bir at resmi vardı. Şimdi ise ağlayan bir çocuğun resmi var." Yaklaşıp biraz daha inceledim. "Tekniği gerçekten iyi duruyor."

"Okulda bu tablolara bakan tek kişisin." Bıkkın bir ses tonuyla söylendi Jungkook. Onu şimdiden bunaltmış olmalıydım.

"Ama çok güzeller."

"Bunu düşünen tek kişi de sensin."

"Saçmalık..." Bakışlarım bir anda çerçevenin sağ alt köşesine kaydı. "Jungkook, neden hepsinde aynı imza var bu resimlerin?"

"Aynı kişi yapıyor. Söylentiye göre bunları çizen kişi bir öğrenciymiş ama kimse emin değil. Tabloların ne zaman değiştiğini bile görmüyoruz. Zaten çoğu zaman kimse fark etmiyor."

"Voah... Bu gizemli ressamı tanımak isterdim."

Çalan zille birlikte incelemeyi bırakarak tekrardan Jungkook'un yanındaki yerimi aldım ve tempomuzu artırarak sınıfa geri döndük.

-

Öğlen yemeğine kadar olan süre geçmek bilmemişti. Dersin fizik olması yetmiyormuş gibi bir de üstüne açlığım eklenince kötü olmuştu. Fizik, iyi olduğum bir dersti aslında ama bazı terimler yabancı geliyordu kulağıma bu yüzden anlamakta epey güçlük çekiyordum aslında. Hemen yanımda oturan Jungkook da derse olan ilgisini hemen kaybetmiş olacak ki başını sıraya yaslamış bir şekilde uyukluyordu. Son bir hafta içinde sınıftan birkaç kişi ile daha tanışmıştım. İyi insanlara benziyorlardı, henüz sorun çıkaran bir tipe rastlamamıştım. Etrafımda dolanıp duran kızlar hariç. Hayır yani tatlı dille de yaklaşmaya çalışıyordum ama anlayacak gibi durmuyorlardı. Diyemiyordum ki ben erkeklerden hoşlanıyorum.

Ders zili çaldığında derin bir nefes alarak parmaklarımda döndürüp durduğum kalemi bıraktım. Sınıf yavaş yavaş boşalmaya başladığında yan tarafımdaki Jungkook'u dürttüm. "Hadi, yemek yiyelim."

Yemek sözünü duyar duymaz gözleri fal taşı gibi açıldı ve hemen ayağa kalktı. O sırada Yoongi de yanımızda belirmişti. "Hadi gidelim. Bugün mandu varmış diye duydum." Elleri cebindeydi ve heyecanlı bakışlarını bize dikmişti. Jungkook kolunu Yoongi'nin omzuna attı. "Gidelim."

Ben de ayaklandım. Sınıfta kimse kalmamıştı, bir kişi hariç. "Siz gidin ben size yetişirim." dedim. Jungkook önce bir tepki vermedi, öylece durdu. Yoongi ise onu kapıya doğru çekiştiriyordu.

Adımlarımı Jimin'in sırasına yönelttim. Sabahtan beri duvar köşesindeki sırada tek başına oturuyor ve başını masaya yaslamış bir şekilde uyuyordu. Hasta mıydı? Neden kimse ona iyi olup olmadığını sormuyordu?

"Jimi-"

"Yemek bitecek, geç kalacağız." Ben henüz bir şey diyemeden Jungkook beni kolumdan tuttuğu gibi sınıftan çıkardı. Şaşkındım, bir anda böyle bir şey beklemiyordum ama ağzımı açmadım, mecburen peşinden sürüklendim.

Yemek Yoongi'nin dediği kadar güzeldi. Gün boyu beklediğimize değmişti. Ayrıca bu sefer masamıza sınıfımızdan bir çocuk daha, ismi Namjoon'du, oturmuştu.

Yemekten sonra bahçeye çıkmak için yemekhaneden çıktığımızda lavaboya gitmem gerek diyerek yanlarından ayrıldım ve sınıfa döndüm. Yemek boyu Jimin'i düşünmüştüm aslında. Onun için edişeleniyordum. Yemeklere inmiyordu, matematik dersi dışındaki bütün derslerde uyuyordu ve kimse ile konuşmuyordu. Belki de hiç arkadaşı yoktu. Hastaysa bile belki ona bakacak kimse yoktur diye endişelendiğimden ona iyi olup olmadığını sormak istemiştim. Bu yüzden sınıfa geri döndüğümde onu aynı şekilde uyurken görmeyi bekledim.

Ancak hayal kırıklığına uğradım.

Açık camlardan içeri giren rüzgar ve dalgalanan perdeler dışında sınıfta hiçbir şey yoktu.

lemonadeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin