episode 19: a spring breeze and a feast for the wolves

212 54 26
                                    

Son zamanlarda daha iyi hissettiğim bir gerçekti

Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.

Son zamanlarda daha iyi hissettiğim bir gerçekti. Sabahları uyanmak artık o kadar da büyük bir yükmüş gibi gelmiyordu gözüme. İyiydim yani, genel olarak. Bu doğal olarak annemin de gözüne çarpmıştı ve bunu terapiye gitmeme bağlıyordu. Ama bu durumda olma sebebimin aslında yeşil gözlü bir çocuk olduğunu bilseydi ne tepki verirdi merak ediyorum.

Bu süre içinde, geçtiğimiz birkaç ayda işte, Elijah ile aramız açıldı. İstediğim bir şey değildi, onun da bunu amaçladığını sanmıyorum ama... Biraz benim yüzümdendi. Normalde aramızda uçuk bir saat farkı olduğu için cumartesi günleri bir saat belirleyip konuşurduk ama son birkaç haftadır onu ekip durmuştum, Jiminle birlikte olduğum için. Doğal olarak Elijah da çabalamayı kesmişti sanırım. Olması beklenen bir şeydi, bu kadar uzak bir mesafede bir arkadaşlığı ayakta tutmak zordu, onu ölüyordum.

Bir diğer gelişme, bahçemizdeki limon ağaçları çiçeklerini döküyordu yavaş yavaş. Daha doğrusu çiçekler, ufak limonlara dönüşüyordu ve bu sevdiğim bir şeydi. Her ne kadar artık camı açtığımda odama limon çiçeği kokusu dolmayacak olsa da, yakında limon bahçemizin canlanacağını bilmek güzel bir şeydi.

Sınıftaydım, edebiyat dersinde. Hiç ısınamamıştım, asla. Zaten Korecem çok iyi değildi hala, yazılan süslü ve abartılı şiirleri anlayamıyordum ve bu da derse olan ilgimi tamamen söndürüyordu. Önümde bir defter vardı, edebiyat defterim dışında bir defter. Bunu Amerika'dan getirdiğimi bile unutmuştum, valizimin derinliklerinde kalmıştı. Siyah, deri kaplı bir defterdi, kapağında minik altın arflerle 'kth' yazıyordu. Abimin hediyesiydi, on ikinci doğum günümde. O zamanlar bana bir defter hediye etmesi saçma gelmişti ama sonra bana müzik maceramda yol göstermesi için birkaç not yazdığını bulmuştum içine, o öldükten sonra. Bunca zaman onun ince düşünüp bana özel bir hediye almasını geçtim, insanlık yapıp bakmamıştım bile deftere. Şimdi ise, içi unuttuğum melodi ve şarkı sözleriyle doluydu.

Bunu neden sınıfa getirdiğimi biliyordum aslında, edebiyat dersinde Korece şiirleri anlayamıyorsam, İngilizce olanlarını yazıp şarkı sözüne dönüştürebilirdim değil mi? En azından Taeyong'a bunu borçluydum.

Hocanın dikkati tahtadayken defterimin birkaç sayfasını karıştırdım ve önceki sayfalara baktım. Dağınık, karışık yazılardı, bazıları kurşun kalemle yazıldığından silinmişti. Okuyabildiğim birkaç satırı inceledim.

Bir gece bahçesindeyim, çiçeklerin yalnız ay ışığında açtığı
Bir bahar rüzgarı ve aç kurtların sofrası
Bekliyorlar beni, gözlerimi kırptığım her saniye sonrası
Ve ben nefes alamıyorum düşündükçe Azrail'in aldığı son kan damlasını.

Kapattım defterin kapağını. Yazdığım şeyler kesinlikle aşırı karanlık şeylerdi ve şu an bunları hatırlamak istemiyordum kesinlikle, dikkatimi tahtaya verdim.

Çok geçmeden ders zili çaldı ve sınıfa Jungkook girdi. Derse geç kaldığı için hoca onu sınıfa almamıştı ve buna canı sıkışmış gibi duruyordu. Uzun adımlarla yanıma oturdu ve çantasını sıraya güm diye bıraktı resmen. "Ne olurdu yani derse alsa, ölür müydü?"

lemonadeOnde histórias criam vida. Descubra agora