episode 16: only love can hurt like this

291 62 36
                                    

Bölüme başlamadan önce, medyadaki şarkıyı dinlemeniz çok iyi olur. Bölüme aşşşırı uyduğunu düşünüyorum.

İyi okumalar 🍋

Heyecanlıydım, hem de bayağı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Heyecanlıydım, hem de bayağı. Ufak sırt çantamın saplarını tutarken etrafa bakınmadan duramıyordum. Erken gelmiştim otobüs durağına. Jiminle burada buluşmak için sözleşmiştik. Annemi ikna etmek zor olsa da buna değeceğini düşünüyordum. Sadece kendi başıma gidip gelmek istediğimi söylemiştim, tabii ki terapi seansımdan kaçacağımı bilmiyordu. Çünkü açıkçası, abimi düşünmediğim tek an, Jiminle olduğum zamanlardı. Bence ikimiz de birbirimize iyi geliyorduk, bu bir gerçekti.

Kısa bir süre sonra uzaktan gelen bedeni fark ettim. Durak kalabalık olduğu için seçmek zor olsa da yanımda daha da yaklaştığında ona gülümseyerek el salladım. "Günaydın." dedi yanıma vardığında.

"Günaydın," Elimde duran iki biletten birini ona uzattım. "Birazdan bineriz herhalde."

"Hiç Seul'e gitmedim. Yani, bir kez gittim ama o da çok önemli değildi zaten. Rehberim sen olacaksın."

"Benim hiçbir fikrim yok. Sanırım beraber keşfedeceğiz." Gülümsedi dediklerime. Onun da heyecanlı olduğu belliydi. Her zamankinin aksine bugün giyimine de önem vermiş gibi duruyordu. Üstünde sarı bir kazak vardı, omzunda da onu tamamlayan siyah bir çanta. Sevimli görünüyordu.

Bir süre sonra otobüsümüz durağa yanaştı ve arkalardaki ikili koltuğa oturduk. Cam kenarında o vardı. "Sence ne zaman varmış oluruz?" diye sordu.

"Bilmem, daha önce hiç otobüsle gitmedim. Uzun süreceğini sanmam."

Kısa bir süre sonra otobüs hareket ettiğinde sessizce dışarıyı dinlemeye başladık. Ta ki yağmur yağmaya başlayana kadar. "Dinlemek ister misin?" Jimin cebinden çıkardığı kulaklığın tekini bana uzattı. Gülümseyerek kabul ettim. Çalan şarkı oldukça hüzünlü bir şarkıydı, onun kişiliğine de bu yakışıyordu bence.

Hüzünlü bir aşk şarkısına benziyordu Jimin.

I'd tell myself you don't mean a thing,
But what we got, cannot hold on me?

(Kendi kendime senin bir şey ifade etmediğini söyledim,
Ama şimdi ne oldu? Kendime sahip çıkamıyorum.)

Camdan aşağı doğru süzülen yağmur damlalarını takip etti gözlerim. Jimin de aynı şekilde geçtiğimiz ağaçlıkları izliyordu.

But when you're not there I just crumble
I tell myself I don't care that much,
But I feel like I die 'til I feel your touch.

(Ama sen burada olmadığında yalpalıyorum.
Kendime bunu bu kadar önemsemediğimi söylüyorum,
Ama dokunuşunu hissedene kadar ölecekmişim gibi hissediyorum.)

lemonadeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin