105- İz

2.1K 137 135
                                    

Döne döne yine dibi boyladım. Dip dediysem görünmeyen ardı arkası kesilmeyen bir boşluktan bahsediyordum. Zihnim uyanıyor, gözlerimi açıyorum ama her defasında daha büyük bir karanlıkla karşılaşıyordum. Ya hâlâ uyuyordum ya da hep görmem gerekeni yaşıyordum. Yaşamak... Yaşamak bana göre ölmek gibiydi. Ölmek sadece son nefesini vermek değil miydi? Peş peşe aldığım nefesler benim yaşam belirtim miydi? Değildi. Aldığım her nefes son günüme doğru tek tek çizik atıyordu. O çizikler çoğalıp yaşamıma son verecekti. Çiziliyordum. İz doluydum. Kendimi çizen bendim.

Oturduğum koltuğun karşısındaki perdesi çekilmiş camın ardına gözlerimi dikmiş bakarken dışarıyı saran sis gözlerimi dolduruyordu. Hava çok soğuktu, ev buz gibiydi. Akşama ne yemek yapacağımı bilmiyordum. Çocuğumu benden almak isteyen canavara karşı nasıl bir mücadele içerisine gireceğimi bilmiyordum. Bedir'den nasıl uzaklaşacağımı bilmiyordum. Diyelim ki ondan uzaklaştım ama onu kendimden nasıl soğutacağımı bilmiyordum. Ona ne kadar ağır laf etsem de peşimi bırakmıyordu. Tıpkı hâlâ apartmanın karşısında etrafı gözlemesi gibi. Gitmiyordu. Gitmek bilmiyordu.

Yüzümü sertçe sıvazladım. Derin bir nefes alıp sonuma bir çizik daha atarak ayaklandım. Pencereye yaklaşırken kendimi göstermemeye dikkat ederek perdenin toplanmış kısmına geçip dışarıyı kolaçan ettim. Bedir, park ettiği arabasının kaputuna kalçasını yaslamış, kolları göğsünde toplu şekilde kaşlarını çatmış, öylece önüne bakıyordu. Bir şeyler düşünüyordu, ne düşündüğünü bilmesem de beni korkutmaya yetmişti. Pencerenin önünden çekildim. Hafifçe gürleyen gök gürültüsü kalbimi hızlandırdı. Sinan'ın annesini öldürmeyi aklından geçiriyordu.

Adımlarımı banyoya çevirdim. Bedir'i düşünceleri konusunda engelleme girişiminde bulunabilirdim. O kadından kurtulmanın başka yollarını bulabilirdik ama adımlarım beni dışarı değil de musluğun başına getirmişti. Gözlerim aynadaki yansımama takılı kalmıştı ama aynada kendimi göremedim. Aynada hiçbir şey yoktu. Ben yoktum. Suyu açıp soğuk suyun parmaklarımın arasından geçişini izledim. Su damlalarının arasındaydım sanki. Onlar gibi kayıp gidiyordum ve beni tutabilecek tek kişi dışarıdayken onun beni tutmasını engelliyordum. Hızlı hızlı yüzüme buzlu suyu çarptım. Kendimde kalmalıydım. Bugüne kadar irademi nasıl koruduysam aynı şekilde devam etmeliydim.

Başımı kaldırıp ıslak yüzümle yansımama baktım. Bu defa kendimi aynada görebiliyordum. Kaşlarım çatıldı. Az önce irademi korumaktan bahsetmiştim. Güler gibi bir ses çıkarıp başımı iki yana salladım. Ben mi irademi koruyordum? Aklımı kaçırırken hangi iradeden bahsediyordum? Islak elimle boynumu sıvazladım. Yüzümdeki damlacıklar adeta soğuk ateş parçalarına dönüşmüş, yüzümü yakarak eritmeye başlamıştı. Ablam ortada yoktu, benim yüzüm aynada yanarken ablamın yüzü gerçekten yanmıştı. Bakışlarımı kendimden çekip aynaya sırtımı döndüm. Yaşadığım hayatın hiçbir dönemi iyi geçmemişti ama geçen her dönemi atlatmayı başarabilmiştim. Ümmühan'dan kurtulmanın bir yolunu en iyi şekilde bulacaktım.

Banyodan çıkarken içeriden gelen mırıltılar dikkatimi çekti. Osman gelmiş olmalıydı. Erkenciydi. Holde ilerlerken Aydız'ın kısık ama kaba seslerini de işitir olmuştum. Sanki benim duymamam gereken şeyleri konuşuyorlardı. Kirişin yanında durup Aydız ve Osman'ın derdini anlamaya çalıştım.

''Oğlum bir kitap beş yüz elli lira. Ulan kalın olsa gam yemeyeceğim. İncecik bir ders kitabı. Sınıfta tek almayan ben kaldım. Bilirsin böyle şeyleri pek umursamam da... Hoca gözümün içine baktı lan bugün. Kitabı alacak durumu olmayanlar ders çıkışı yanıma uğrayabilir diye. Bir de elinde kitabı alanların tam listesi vardı. Almayan olarak da benim adım yazılmış koca koca harflerle. O listeyi oluşturan amcığın ağzına sınıfta yerden tavana uzayan o demir parçasını sokmazsam en adi götüm!''

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now