13 : Bebek Partisi

2.2K 154 10
                                    

İş yerine geldiğimde her yer balonlarla ve süslerle doluydu. Birinin doğum günü olduğunu düşündüğümde utandım. Hem hediye almamış hem de hatırlamamıştım. Ceren, yanıma doğru gelip konfetiyi patlattığında korkup yerimden sıçradım. Beni gören herkes alkışlıyor, gülüyor ve ıslık çalıyordu. İstanbul, sandalyelerden birine oturup kollarını göğsünde birleştirmiş, etrafı delici bakışlarıyla izliyordu. Memnun olmadığı yüzünden okunuyordu. Bir ara göz göze geldik. Omuzlarını silkip gülümser gibi yaptı.

“Bebek için doğru dürüst tebrik edemedik. Kusura bakma Yeşim,” diyerek yanıma gelen Gaye’ye baktım. Masalardan birinin üstü hediye paketleriyle doluydu. Ceren’e baktığımda gözlerinin içi gülüyordu.

“Sorun değil canım, hepimiz zor günlerden geçiyoruz. Bunun için gocunmam. Hem buna gerek yoktu ki.”

“Bence vardı tatlım. Yeğenim için bir parti vermişim çok mu?” diye atıldı Ceren. Bunu yapmasa uykuları kaçardı. Geç bile kalmıştı.

“Erken değil mi güzelim?” diye sordum.

“Geç bile kaldım. Daha cinsiyet partisi yapacağız.”

“Hayır, öğreneceğiz hemen ve bitecek. Kendi aramızda kutlarız,” dedim.

“Cesedimi çiğnersin ancak,” dedi. Gaye, yanımızdan ayrıldığında Ceren’e yapmacık bir gülümseme bahşettim.

“Engin’i de davet ettin mi? ”

“Çok isterdin değil mi? Ah canım, elbette ki davet etmedim. O kim köpek?”

“O bu bebeğin babası,” dedim.

“Eniğin yani,” dedi ve gülümsedi.

“Çocuğuma enik deme, paralarım seni vallahi.” İstanbul yanımıza doğru geldiğinde oflayıp pufluyordu.

“Sıkıntıdan geberiyorum. Ben niye geldim buraya? Benim ne işim var burada?” diye söylenen İstanbul’a gözlerini kısarak baktı Ceren.

“Teyzesin sen. Kendine gel.”

“Anladık teyzeyim ama benim böyle şeyleri sevmediğimi bilirsin. Baksana, herkes yalandan eğleniyor. Eminim burada olmak istemeyen tek kişi ben değilim.”

“Millet, partide olmak istemeyenleri zorla tutamam. Kapı orada, gitmek isteyen gider. Lakin zahmet edip yarın da gelmesin.” Birkaç kişi ilk cümleleri duyunca sırıtıp ayaklanmıştı lakin onları çivi gibi yerine sabitleyen son cümleydi.

“Kesinlikle zorla tutamazsın,” dedi İstanbul kıkırdarken.

“Ceren, keşke son cümleyi kurmasaydın,” dedim. Herkes bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Patronun en yakın arkadaşı konumu sayesinde yeterince yalnızlaşmıştım. Burada emeğimle olduğumu kanıtlayan bir ton makale, yazı ve hikâye vardı ama arkadaşlarım tek bir şeye sabitlemişti bakışlarını.

“İşlerine gelince aileyiz diye ortada geziniyorlar. Ciddiyete binince biri ortalıkta görünmez. Eşek gibi sözlerinin arkasında duracaklar. Hakan’ın doğum günü kutlanırken kimse ses çıkarmamış, eve gitmek istememişti. O fikir de benden çıkmıştı. Gaye’nin bebeği için de benzer bir kutlama düzenlendi. Emel desen her gün izin alıp eve erken gidiyor. Onun işlerini de sen ben yapıyoruz. Kusura bakmasın kimse ama konu sen olunca hep kaçma dertlerindeler. Görmüyorum sanmasın kimse.”

Söylediklerinde haklıydı. Diyecek bir şey bulamadım. Başta da söylediğim gibi, konumum yüzünden bu durumdaydım. Ceren dergiyi kurarken yanında ben vardım. Eleman alımı için düzenlenen mülakatta da yanındaydım. Her birinin burada olmasına ben vesile olmuştum. Yine de içim burkuluyordu. Bana karşı nefretleri biraz daha artmıştı. Engin’le görüşmemiz de beni epey yıpratmıştı. Teknoloji biraz daha ilerlese telefondan çıkıp iyi bir tokatlamak vardı onu ama ah, ah hayaller...

PEMBE PANJURLU EV (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now