"Lütfen" dedim sesim o kadar kısık çıkmıştı ki duraksamıştım "Emir Karacabey lütfen bırak gideyim." Dedim öfke ile bakan gözleri bir an olsun sapmadı bileğinden kavrayıp kendine doğru çekip "Bana bunu nasıl yaparsın!" Dedi tok sesi bir adım gerileme...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
BÖLÜM 13 :
"YALANCININ İPİ"
Yardım etmenin nasıl yüce ve güzel olduğunu sadece kim bilirdi iyi insanlar mı? kötü insanların içinde bile iyilik vardır ama görmek istemez o iyiliğe dokunmak istemezler tıpkı benim Emir'den isteyeceğim gibi onun içinde ki o iyilik duygusundan yardım alacaktım.Körelmiş belki de unutulmuş duygusundan yalnızca iyilikten. Adımlarımı yavaşlatırken kalbimin hızlı attığını anlamamıştım.Elim kalbimde 'sakin ol.' der gibi bastırırken ne oldu da böyle heyecanlanmıştım ki kafamı sallayıp soracağım sorunun cevabı galiba bu kadar heyecanlanmamın sebebi diye düşündüm Emir gelmeden bu heyecanı silmem gerekti.
İyilikler daima baş ucumuzda ki ışığımız gibiydi.Görmek isteyene onu elinde tutmak isteyen kişiye göre de değişirdi. iyilik sanki akan bir ırmaktan soğuksu içmek kadar güzeldi o kavurucu sıcağın içini bölen serinleten soğuk su aynı böyleydi o gözlerde ki teşekkürü görmek belki bir tebessüm ile yetinmek bile yeterdi insana eğer iyiliğin ne demek olduğunu çok iyi bilirse bu yeterdi.
Fakat ona engel olmak isteyen daima kötülerde olacaktı.İyilik tek savaşmıştı duygulara karşı korkuya,kötü olan tüm duygulara kapatmıştı kendini ama yardıma ihtiyaç olduğu an saklandığı yerden ne pahasına olsun çıkmıştı.Hani derler ya 'İyilik yap denize at' diye işte iyiliği yapmak önemliydi ben ise ilk adımımı atmıştım iyilik için.Kolumda ki saate bakıp çeyrek geçiyordu kapıdan gözümü çekip aşağı katta oturan annem ve yengeme baktım,annem gel işareti yaparken iyilikte kötülükten zamanda kendilerine yer buldular.
"Kahve tutkunları,bu öğlen güneşinin kaçırmadan kahvelerini içiyor." Dedim sırıtarak. Rüzgar arkası dönük bana omzunun üzerinden oturmam için koltuğu gösterirken karşı koltukta yerimi almıştım."Valla kızım bu gün dernek yoktu yengen de geldi işleri de bitirdik şöyle bir kahve sefamız da olsun,Rüzgar'da daha yeni geldi." Dedi annem daha düz bir ses ile.
Rüzgar arkasına yaslanıp bana bakarken "Siz böyle kahve tutkunuydunuz söyleseydiniz İstanbul'dan size kahve getirirdim." Rüzgar annem ve yengeme kaydırmıştı gözünü yarım sırıtış ile cevaplarını bekliyordu. "İstanbul'un şu Eminönün'de küçük kahvecisinden mi? güzel olurdu valla." Dedi annem sanki şuan ki içtiği kahveyi bırakıp onu isteyecekti.
"Yengem siz isteyin yeter ki ben hallederim kahve işini." Dedi.Kesin bir dil ile arkasına yaslanıp Elif yengem ise oğluna gururla bakıyordu anneme dönüp "Sen nereden biliyorsun İstanbul'da böyle bir kahveci olduğunu?" Şaşkın gözler ile anneme bakarken annem elinde ki kahveyi bırakıp "Gidip görmedim tabi aman artık her şey telefonda geçen bir sayfa tarih ile ilgili bir şeyler paylaşıyordu takip ettim geçenlerde kahve ile ilgili anlatımında değindiydi sırf araplar bu kahve için geliyormuş." Dedi Annem sona doğru gülüp yengemin krem rengi eteğinin üzerine elini koyup "Bak oğlun getirtecek o zaman dediğimi anlarsın." Dedi.Gözleri ile Rüzgar'ı gösterirken yengem omuz silkip "Dibek kahvesine uyar mı bilmem tad önemli." Dedi. Sanki yıllardır kahve işinin içindelerdi ve kahvesinden yudum aldı "şöyle yumuşak olacak." Dedi.Yengem,annem Rüzgar'a dönüp "Sen al Rüzgar damat kahveni de dibek ile yapmayız herhal hı! Elif." Elif yengem hızla Elinde ki kahveyi bırakıp Rüzgar'a döndü gülümsemesi artarken "Valla oğlum inşallah damat kahven olur." Dedi Elif yengem istek zemini hazırlamıştı çoktan, Rüzgar'ın yüzü düşmüştü yaslandığı yerden ayrılırken göz ucu ile bana baktı.Arabada ki gibi yine cevabı merak etmiştim benim yapmama gerek kalmadan kendinin bulması lazımdı Hande için uğraşmıştım daha doğrusu zorlamıştım ama hande'nin kıvrak dili sayesinde bana bile gerek kalmamıştı,şimdi ise Hande'den bahsedecek mi diye merak etmiştim.