𝐕𝐚𝐬𝐞

754 70 21
                                    

-Ya ama May hayır. Ben tek başıma hiç bir şey beceremem.

May: Tek başında değilsin Olivia, Peter da yanında.

-Ben beceremiyorsam o hiç beceremez onun odasını gördüğüne emin misin?

Peter: Hey benim odam toplu bir kere.

-Değil odan toplu falan sen sussana ya.

May: Olivia gelmek isterdim ama bir randevum var.

-O zaman temizliği yarına atalım.

Peter: Hayır hayır bugün tam temizlik günü.

-E bu kadar temizlik yapmak istiyorsan git kendin yap.

Peter: Senin evin.

-O zaman ben tek yapıyım.

Peter: Az önce tek bir şey yapamam diyordun.

-Yanlış duymuşsun kulaklarına baktır sen bi ara.

May: Evet hazırsak çıkalım Olivia mutfaktaki çantayı aldın mı?

Peter: Ben aldım.

May: Dışarı o zaman hadi.

May'in Happy diye bir adamla randevusu olması bütün olayı bozmuştu. May gelseydi çabucak bitirirdik ve benim Peter ile çok fazla muhatap olmama gerek kalmazdı. Ama Happy denen adam başka bir gün yokmuş gibi randevuyu bu güne ayarlamıştı. Ayrıca çok meşgul olduğu için başka güne de alamazmış. Aman ne hoş. Adı Happy olsa da beni bugün pek de happy yapmamıştı

Şimdi Peter ile tek olacaktık onu geçtim biz temizlik yapmaya kalkışırsak hiç iyi olmazdı. Ben Paris'e gitmeden önce Peter ile odamı düzenleyip alıp almayacaklarımı beraber yapmaya karar vermiştik. En son hatırladığım şey ise neredeyse dolabın üstümüze düşmesiydi. Neyse ki dolap yana doğru devrildi sonrasında da yerine monte edildi. Kısaca bu temizlikten kimse ölmeden veya yaralanmadan ayrılsaydık iyi olurdu.  Ki şu an Peter ile içinde bulunduğumuz durumu da düşünürsek hiç iyi olmayacaktı.

İkimiz de tek kelime etmeden eve gelmiştik. Temizlik malzemelerini bir kenara bıraktık. İkimi de mal mal eve bakıyorduk çünkü nereden başlamamız gerektiğini zerre bilmiyorduk.

Peter: Bence ilk önce süpürge ile başlamalıyız.

Olivia: Bence ilk olarak camları silmeliyiz.

Peter: Tamamdır umarım ölmeyiz.

Olivia: En aşağı kattayız.

Peter: Yine de ikimiz birlikteysek ölme tehlikemiz fazla. Gerçi artık kimse ölemez sonuçta ben yani mahallenin dostu ö- Ah yavaş ama!

Suratına ıslak cam bezinin gelmesiyle bana şakayla karışık sinirli bir şekilde baktıktan sonra ona karşıdaki camı işaret etmemle oraya ilerledi. Peter öleceğini söylemeyi devam edip aynı anda siliyordu ben ise telefonuma uzanıp hafif bir şarkı açmış ve diğer camları silmeye başlamıştım. İkimizin temizliğe odaklanması daha iyi olmuştu sonuçta konuşmak zorunda kalmamıştık. 

Her şey en başta mükemmel gidiyordu. İkimizde şarkının eşliğinde hızlı hızlı her yeri bitiriyorduk. Peter arada boşluklardan yararlanıp konuşmaya çalışsa da temizlik ve ben ona izin vermiyorduk. Süpürgeyi de hızlıca paslaşa paslaşa yaptıktan sonra sıra en zor iş olan toz almaya gelmişti. Evet boş bir ev olsa toz almak o kadar olmazdı ama evden ayrılırken her şeyi arkamızda bırakarak gittiğimiz için ev dolmuş taşıyordu. Biblolar, vazolar vesaire. Ayrıca yorulduğumuz için toz alma daha da zor geliyordu. Eşyaların yukarıda olması da zorlukların biriydi. Ama biz ikimiz de pes etmemiş işin sonunda yemek yiyeceğiz gazıyla hızlı yapmaya devam etmiştik. 

Her şey son odaya kadar mükemmel gidiyordu. İkimiz de ayrı ayrı odaları yapıyor ve bir diğerine geçiyorduk. Odalar tek sayıda olduğu için son odayı ikimiz yapmaya başlamıştık. Kitaplığın kapağını silerken açıp kapattığım için olmalı ki kafamı yukarı çevirdiğimde beyaz porselen bir vazonun kafam doğru geldiğini gördüm. Ama onu algılayıp kaçmam için biraz geç olmuştu. Refleks ile gözlerimi kapattığımda sadece benim için geç olduğunu anlamıştım. Gözlerimi tekrar açtığımda bir elin vazoyu tam kafamın üstünde tuttuğunu gördüm. Örümcek hisleri sayesinde olmalı ki tehlikeyi anlayıp onu önlemişti. Arkaya doğru döndüğümde belki de dönmemenin iyi bir fikir olduğunu ama geç kaldığımın farkına varmıştım. 

Şu an Peter ile aşırı yakın duruyorduk. İkimizde ne geriye ne de ileriye adım atmıyorduk. Sadece o şekilde kalmıştık. Sanki dünya donmuştu. Turuncu güneş dışarıdan içeriye vuruyor ve yavaş yavaş batıyordu. Zaman sadece ikimiz için durmuştu. Peter bakışları gözlerimin biraz daha aşağısına yani dudağıma kaydığında benimde istemeden aynı şekilde olmuştu. Bir iki gün önce Peter'a aşık olduğumu anlamıştım ayrıca şu an çok yakın duruyorduk, arkadan hafif hafif şarkı çalıyordu ve güneş batıyordu. Daha ne olabilirdi? Dünya'da ki donukluk bitmişti Peter yavaş yavaş bana yaklaşıyordu ki her şey bozulana yani telefon çalana kadar. Telefonun çalmasıyla ikimizde kendimize gelmiştik. Peter'in telefonuna doğru ilerleyip açtığında bana kısa bir bakış atıp başka bir odaya geçmişti. Ama unutmuştu ki bu eski bir evdi duvarları kartondan gibiydi.

Peter: Hayır, hayır sizi ektiğimi söylemiyorum ben sizi ekemem üzgünüm gerçekten. Ama bugün yani en azından şu an gerçekten olmaz. Biliyorum ama- Tamam Bay Stark anladım geliyorum.

Bir iki saniye daha odada oyalandıktan sonra yanıma gelmişti. Nasıl gitmesi gerektiğini söyleyeceğini karar vermeye çalışıyordu, hareketlerinden belli oluyordu.

- Anladım örümcek işleri, gidebilirsin sonuçta seni burada tutacak bir şey yok, değil mi?

Bir iki saniye daha anlamsız bakışlar attıktan sonra kapının yanında duran çantasına doğru ilerledi. Çantasını alıp kapıyı açtığında ne kadar kırılsam da arkasından seslenmeden edemedim. '' Yemek yemeği unutma, bir köşede bayılıp kalmanı istemem!''

:)

Ice Cream-Man #peterparker etiketinde 1.sırada! Kitabı okuyan, oylayan ve yorum yapan herkese teşekkür ederimmm.

Ice Cream-Man | Peter ParkerWhere stories live. Discover now