Cehennem: 1

819 111 24
                                    



Görevlilerden teki Felix'i boylu boyunca süzüp konuşurken Felix ifadesizce Jiyong'un yanına ilerledi elindeki yemek tepsisiyle.

Masaya vardığında Jiyong oğlanın sandalyesini çekti onun için.

"Teşekkür ederim Ji."

Sesi bu ay ikinci kez hasta olduğu için boğuk çıkmıştı.

"Hâlâ iyileşmedin mi? Hep kendini aç bıraktığından, zaten az bir şey veriyorlar."

"Bana yetecek kadar yiyorum."

"Ölmeyecek kadar yani."

Felix diyeceklerinden alınmaması için tebessüm ederek cevapladı karşısındaki oğlanı.

"Beni düşündüğünü biliyorum ancak lütfen ısrar etme Jiyong."

Jiyong derin bir iç çekip başını salladı, başka bir şansı da yoktu halihazırda.

"Nasıl istersen..."

Felix de farkındaydı, oğlan kendisinin sağlıksız şekilde zayıf oluşundan oldukça rahatsız oluyordu.

Ancak hayat işte, Felix'in kendince çok önemli sebepleri vardı. Bu sebepler yüzünden her öğününü kendisinden çok Jiyong yerdi.

Jiyong kim derseniz; kendisi, Felix'in altı kişi kaldığı odadaki oda arkadaşlarından biriydi.

Uzun boylu, yetimhanenin öğünlerine rağmen oldukça sağlıklı, kahverengi saçları ve yakışıklı suratıyla  on yedisinin ortalarında bir oğlandı Jiyong.

Bir yılı aşkın zaman önce odasını değiştirip Felix'in odasına gelmiş, bu süre içinde Felix'i bir çok kez yamyamların ellerinden kurtarmıştı.
Bu yamyamlar bazen görevliler, bazen diğer gençler oluyordu.

Pirinç lapasından azar azar yerken Felix, çünkü hızlı yediğinde açlığı yatışmıyor ve daha çok yiyordu, bir sandalye uzağına, yanına oturmakta olan kişiye çevirdi başını.

Prens.

Siyah saçları göğsüne kadar iniyor, uzun boyu ve güzel suratıyla yine dikkat çekiyordu.

Herkesin üzerinde olan aynı kıyafetler nedense ona daha çok yakışıyordu.

Kavgacı olsa da, kendi bedenine ve de başkalarının bedenine el sürdürmemek için tehlikeli kavgalara girmesi bu lakabına ayrı bir anlam katıyordu.

İşte tüm bunlar yüzünden, Hwang Hyunjin, Prens lakabını almıştı.

Güvenliklerden teki Hyunjin'e doğru ilerlediğinde Jiyong Felix'in kulağına uzandı.

"Yine başlıyorlar."

Güvenlik masanın önüne geldiğinde Hyunjin'in suratına uzandı gülerek.
Herkes Prens'i izlerken adam bir şeyler mırıldandı, ardından Prens'in önündeki pirinç dolu kaseye tükürdü.

Kimse duymamıştı denilen şeyi, Felix dışında.

'Sakın yalnız kalayım deme çocuk.'

Hiçbir şey olmamış gibi uzaklaşırken adam, Prens eline daha yeni aldığı kaşığı tekrar tepsisine bıraktı.

Sakinliğini durumuna alışmış olmasına verdi sıska oğlan.

Felix önündeki iki tabaktan tekini üzerine çok düşünmeden Prens'in önüne koydu, içi cız etmişti sanki onun için.

Kendi tabağına döndüğünde Prens'in de Jiyong'un da ona baktığını biliyordu. Birkaç saniye sonra Prens tabağı tekrar Felix'in önüne koydu.

"Teşekkür ederim ancak zaten çok aç değildim."

Çok aç değildim.

Ayıp olmayacağını bilse gülerdi Felix.

Prens'e dönerek tebessüm etti.

"Ben çok yemiyorum, göreceğin üzere..."

Sesi sonlara doğru hem hasta olduğundan hem de vücudunu sokmak zorunda olduğu durumdan utandığından iyice kısık çıkmıştı.

Prens kuşkuyla Felix'i süzdüğünde oğlanın üzerindeki pijamadan gözüken fazlaca çıkık köprücük kemiklerine, ardından incecik bileklerine baktı. Pijamaları da bir hayli bol geliyordu üstelik üzerine.

Felix tabağı bir kez daha Prens'in önüne bıraktığında Prens başıyla yarı resmi bir selam verdi.

"Teşekkür ederim öyleyse, tekrardan."

"Önemli değil."

Uzun süredir sessiz olan Jiyong'a döndüğünde Jiyong'un hayran hayran kendisini izlediğini fark etti oğlan.

"Ne oldu?"

"Meleksin."

Felix gülerek önündeki tabağa döndü tekrar. Prens'in duyup daha fazla gücenmemesi için mırıldandı.

"Yemeyeceğimi sen de biliyordun."

"Ona yardım etmenin karşılığının iyi olmadığını biliyorsun Felix.

Neyi göze aldığını bildiğimden diyorum bunu."





•bölüm sonu•

ilk bölümler pek uzun olmayacak öncelikle ancak bu çok uzun sürmeyecek

büyük bir heyecanla beğeninize sunuyorum bu yeni kurgumu

sevgilerimle, pamyu-san

Divine Comedy (신곡) • hyunlix Where stories live. Discover now