kalbin kaynama noktası

95 10 9
                                    


"O zamanlar değişik bir tarikata üyeydim. Sayımız toplasan bir elin beş parmağını geçmezdi... Ya da geçerdi, emin değilim."

Avuçlarımın içi sürtünmeden dolayı sızlıyordu ve son yarım saattir o kadar keyifsizdik ki yapabileceğimiz tek şey bu yarı çıplak adamı dinlemekti. Aylardır karaya ayak basmamıştım. Burdaki hiçbir herif basmamıştı. Fakat ne tuhaftır ki keyifsiz olsam bile henüz parmaklıkları olmayan bir hapishanede aylarımı, hatta yıllarımı tükettiğimin farkında değildim.

Pekala ki kendimi neyden kurtaracağımı da bilmiyordum. Fakat buna rağmen bir şeyler için çabalıyordum ve istikrarlıydım. Hatta bir akşam oturup da kendimi dinlemeye vakit bulduğumda annemin seslerini duymaya bile başlamıştım. Henüz 6 yaşındaydım. Kafamın üstündeydi ve tek eliyle ensemden tutuyordu.

"Yaz Taehyung! Durmadan yaz!"

E oturdum. Elimdeki kaleme baktım. Pekala ki annemin yaz, demesini hiçbir zaman anlayamamıştım ve şimdi de anlayabiliyor sayılmazdım. Fakat herkes kendi köşesine çekildiğinde ve batı güneşi vurmuş halat yığınlarının altında oturduğumda "Neden olmasın ki?"diye düşünmeden edememiştim. Hem saatlerce oturup başka birilerinin yazdığı senaryoları izlemekten de bir hayli sıkılmıştım. Belki de annem haklıydı. Kurşunumun kâğıda değme vakti gelmişti.

Fakat nerden başlasam bilemedim. Hem sanki yazacak hiçbir şeyim yoktu, hem de birisi bir damla daha eklese başımdan aşağıya oluk oluk sular dökülecekti. Üstelik anlatacağım şeyler beni hiç mi hiç heyecanlandırmıyordu. Ben ki güneş bir dakika geç doğsa sinirlenen, değişimin kendisinden deli gibi nefret eden 20'lerinde bir ihtiyardım; o yüzden ne vakit dünyayı Theseus'un gemisine benzetsem ve bundan başka yazacak bir şeyimin olmadığını anlasam yüreğim hızlanırdı. Ah Taehyung! derdim. Nerdesin sen? Olduğun yer hâlâ aynıysa neden bu kadar farklı etrafın? Bir adım bile atıp inmedin ki karaya? Yıllarca sallanıp durmadın mı yerinde?

Üzerime yapışan üç denizin ve bir okyanusun, bolca ter ve sinirin kokusu artık başımı döndürüyordu. Üstelik orion takım yıldızlarının yönünü yanlış anlayıp gemiyi iki defa farklı bir rotaya çevirmiş olmam da cabasıydı. Bu kadar öfkeli bir insan birine selam bile veremez, diye düşünüp kalemimi kırmıştım. Zaten başka da kalemim yoktu. İşte o zamanlar kaçmayı bıraktım ve sustum. Sustukça zihnimde yükseldi sesler.

"Sonra hepsi kendini öldürdü. Bir ben yapamadım."

"Vay iki yüzlü herif...!"

Halatları yere bıraktıktan sonra içerden birisi gelip her birimize getirdiği konserveleri ve plastik gereçleri uzattı. Ardından da keyifle mırıldandı. "Ne geveliyorsunuz siz?"

"Eski bir anımı anlatıyordum."

"Dul gibi yaşayan karınla olan hatıralarını mı?" Epey yüksek bir kahkaha sesi tüm gemiyi sardığında köşeme geçip konservemi aralamıştım.

"Siktir git şurdan."

"Neşelen biraz. En geç 1 haftaya eve dönüyoruz." Birkaç gülüşmeden sonra hepsi sanki hiç yemiyormuş gibi konservelerine yumulup susmuştu. "Sen ne yapacaksın Taehyung?"

Boş kutuyu yanıma bırakıp kafamı o tarafa çevirdikten sonra düşünceli bir şekilde bakmıştım. "Sanırım istifa edeceğim." Büyükçe bir sessizlikle bana bakakaldıklarında omuz silkmiştim. "Bu iş bana göre değil."

"Ne halt yemeyi düşünüyorsun?"

"Fransa'ya döner, kendime göre bir iş bulurum herhalde."

Gemideki bir işçi oturduğu yerden kalkıp çöpünü bir poşete atarken umursamaz bir sesle söylenmişti.
"Henüz genç olduğun için mantıklı karar veremiyorsun. Birkaç sene sonra daha az çalışıp daha fazla para kazanabilirsin."

desentegrasyon || taegguk Where stories live. Discover now