sığamadığın medeniyet tam olarak bu:

765 40 7
                                    


X kişisi'nin ağzından:

1998, bir Ağustos sabahı. Henüz gitmeye meyillenmemiş haşereler şehrin bir ucundan öbür ucuna yüksek seslerin çıkmasına sebep oluyor. Le Petit pastanesi yeni yeni açılıyor, ordan geçen birkaç çocukcağız var ve mideleri gurul gurul. Neyse ki ceplerindeki misket sesleri bu sefaletin bağırışını örtüyor. Halbuki kaç paradır bir Kruvasan? Toplasan milyoncasını, iki masum iris kadar etmez. Aleron bunu anlayamayacak kadar bencil olsa da, (onun yere göğe sığdıramadığı bir pastanesi var) neyse ki Bay Lefepre bu saatlerde pastanenin cam kenarında oturup o yavrucağızlara üzülmeyi akıl edebiliyor.

Tanımadığım bir adam bu sabah işe daha erken gitmek zorunda, çünkü sanırım durumlar istediği gibi değil; durakta yarım saatte tam 20 farklı insan yüzü gördüm. Yarın Alette diye güzel bir hanımefendinin doğum günü; yine de o, yaşını saymayı bırakmış çünkü artık buna sığdırabileceği hiçbir hayat manası kalmamış! Ne acıdır insanın tüm vasfını, evlenip vefasız birer evlat dünyaya getirmek olarak yaşaması durumu! Sen gel, bas 70 yaşına, sonra otur eski bir sandalyenin üstüne, düşün dur: ne verdim kendimden bu dünyaya?

Fakat bütün bunların yanında, hanımefendi Amarie yalnızca çeşitli organları sarmalayan elastik bir kılıf olduğumuzun farkında. Çünkü o bir şair! Tanrı'nın oraklı kuklası! Bu dünyanın rejistörü! Ama kimin umrunda? Bazen her şeyi bilmek, kimsenin sana inanmadığı gerçeğini değiştirmez ve aslında en ağır hissettireni de bir noktada bu olabiliyor. Bu sabah üzgün gözüküyor çünkü çağının en genç efendisi(!) olduğunu henüz yeni yeni fark etmiş.
(Dipnot; çağın en genç efendisini şimdi bu noktada yoruma açık bırakıyorum. Sizce popüler kültür nedir? Durun... Sanırım yoruma açık felan bırakmadım! Siz budalasınız! Kölesiniz! Yaşamak nedir bilmiyorsunuz! Bıktım Amarie gibilerinden, o nefret kusarmış gibi yazıp da aslında gerçeğinde toz pembe hayatından sıyrılamayan; ya da tozpembe hayatları inatla, sırf özendiği için kapkara yaşayan insanlardan. Birine kendini beğendirmek için makyaj yapmayan ya da yapan mahalle karı/kocalarından... Seksten, öpüşten ve sevişten didik didik mana ya da manasız espri arayan; dünyanın en normal olayını ayıp, en ayıp olayını normal sayan insanlardan... Halbuki yemin edebilirim ki bu sokaklar, bu caddeler, bu şehirler ve bu dünyalar; bu insanlar, bu hayvanlar ve bu kölelerin de bir vasfı olmasaydı, dünya dünya olmazdı. Dayanıyorum yıllardır. Domuz gibi içiyor ve dayanıyorum.)

Jose var bir de. Az önce bir çocuğa misket yarışlarında asla başarılı olamayacağını söyledi ama peh! Resmen onu kandırıyor. Lâkin öyle güzel süzülüyor ki kelimeler dilinde, dudağından çıkıp havada yuvarlanan her bir ses bana kadife bir ezgi gibi geliyor. Jose'nin haylaz yalanların seviyorum. Dünya'yı bilmiyor ama tüm dünyasının Fransa olduğunun farkında. (Az önce elini cebine attı ve geri çekti. Birkaç tutam şeker tozu döküldü.) Dünyayı bilmiyor tabii sonuç olarak. Bu yüzden Fransa onun için üzücü bir yer. Babası annesine şiddet uyguladığından beri samurayları ve savaş filmlerini sevmiyor. Bir boşluktan aşağı mı bırakıyor kendini? Telle tenini çizip canını mı yakıyor? Mutsuzluğa mı çarpıyor annesini severken? (çünkü onu eğer sevmeseydi canı her acıdığında, yüreğinde böyle derin bir can ağrısı hissetmezdi.) Hadi ama! Jose henüz 6 yaşında ve onun tatlı yalanlarını duymayı siz de pek tabii severdiniz.

Bütün bunların yanında, Jeon Jungkook bir apartman binasının üstünde bazı tuhaf soruları düşlüyor. Mesela dünyada şu an kaç orgazm çığlığı atılıyor? Ya da babunlar ilk çağ medeniyetleri gibi saçmasapan kast sistemini nerden öğrendiler? Sanırım izlediği belgesellerden fazla etkileniyor.  Kanunlara kızgın ve biriyle öpüşmeye ihtiyacı var. Şu sıralar üzgün ve neden Paris'te olduğunu, hayatının anlamı- hayır, böyle duygusal ve gerekli şeyleri düşünmüyor.

O bir aptal. İnanın bana, cidden aptal.

Ve işte, son zamanlarda dünyayla tek bağlantısı, şu bilinmeyen karşı pencere, ona hep aynı müzikle karşılık veren x kişisi... Kim bu? Nasıl biri?

Bir sabah onu bulmaya çıkmıştım ama sonra bir daha düşündüm:

Belki de bilmemek ve hayal etmek daha iyidir.

(Dipnot: Size yemin ederim ki ben Kim Taehyung değilim. Kabul ediyorum, genelde yalan söylerim ve pek güvenilir olduğum da söylenemez. Fakat bunları anlatan kişi, yani hikayenin şahsı, tamamen ekran başındakiler, sizsiniz.)

--

Bölüm gelmez ya da bu çocuk hikayeyi arşivler de siler. Gece gece uyuyamadım ve neden böyle öfkeli bir bölüm yazdım inanın bilmiyorum. Her neyse, binlerce defa günaydın, tünaydın, ya da iyi geceler.


desentegrasyon || taegguk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin