Episode 25 (Miğfer)

13 4 3
                                    

"Kraliçem bu miğferi hazineler mağarasının önünde bulduk."

"Şey..." Nef sanki söylemekten korkuyor gibiydi. Kötü bir şey olmuştu belliydi.

"Ne oldu Nef? O miğfer kimin?" kraliçe olarak alacağım cevaptan oldukça korkuyordum. Nef'in gözlerinde gördüğüm hüzün de ayrı bir korkutuyordu beni. Sevdiğim birine bir şey olmuştu buna emindim.

"Bu Aleron'un. Bakın arkasında bir lotus çiçeği işlemesi var. Şu an kayıp, onun için endişeliyim kraliçem. Bizim için çok şey yaptı. Komutanlığını yaptığı her alanda üstün olan biz olduk." bu cevap olduğum yere çökmeme neden olmuştu. Aleron'u bulması gerekiyordu. Yoksa gerçekten Mimisiria ve kalplerimiz için koca bir karanlığın bizi esir alması kaçınılmazdı.

"Nef, onu bulmalıyız, hemen tüm çevreyi aramalarını söyle. Guardio ve sen benimle gelin. Hazineler mağazasının etrafına bakalım umarım iyidir." korkuyordum, gerçekten korkuyordum.

En son bu acıyı hissettiğimde Loren'i Aleron'un kucağında kanlar içinde görmüştüm. Aleron'u da öyle göremezdim. Adım atmak gittikçe zorlaşmaya başlamıştı. Bacaklarım titriyor, kalbim sanki patlayacak kadar hızlı atıyordu. Periler üşümezdi, oysa ben titriyordum.

Soğuk kaplamıştı tüm bedenimi. Bir anda Guardio görüş açıma girdi. Hazineler mağarasının tepesinde ağlıyordu. O an bu ejderhanın ikinci kez gözyaşlarını görmüştüm. Şuan sevdiği kadının sevgilisini arıyordu ve ağlıyordu. Hemen kanatlarımı açtım yanına uçtum. Gördüğüm manzara karşısında çığlık atmak istiyordum.

Dizlerinin üstüne çökmüş Aleron'un sırtında kocaman bir kılıç vardı. Alnı yere değiyordu elleri iki yana düşmüştü ve elimdeki miğfer de vurulduğu an elinden yere düşmüş olmalıydı. Aleron'un sol tarafındaki kocaman kayaya yazılmış bir yazı çekti dikkatimi. Kanla yazıldığı barizdi ve o kanında Aleron'a ait olduğu. Yazılan yazı kanımı dondurmaya yetmişti bile.

Sevdiği kadını korumaya çalışan Aleron. Cesur ve Güçlü Aleron. Bir kılıç darbesi ile ölmeyi nasıl başarabilirsin? Senden daha iyisini beklerdim. Anahtarımı benden çaldın! Hah, şimdi sana bir sürprizim var. Umarım döndüğünde bu taşı görürsün, tabi kanın hala taşta kalırsa."

REXMALUS

Bu nasıl bir yazıydı böyle? Bu adam nasıl olurdu da Aleron'u öldürmeye cüret edebilirdi? İntikam alamayacağımı mı sanıyordu? Onu Aleron'un kanı ile yazdığı o notun olduğu kayaya hapsedip paramparça edecektim. Ama şimdilik Aleron için bir şeyler yapmam lazımdı.

Elimde miğfer ağlamaya başlamıştım, yağmur yağıyordu. Sanki Aleron için gökyüzü bile gözyaşlarını tutamamıştı. Guardio kucakladı Aleron'u ve gözyaşları ile ıslattı o güzel yüzünü. Loren geldi aklıma, sonra Dora ve Pikos.

Bunu onlara söyleyebilecek halim bile yoktu üstelik. Sımsıkı sarıldım elimdeki miğfere. Şehrin meydanını süsleyen şelaleler bu sefer güzel gelmedi bana. Herkes buradaydı üstelik, sanki kara haberin geleceğini biliyor gibi.

Guardio'ya biraz geride durmasını söyledim çünkü şu an haberi verirken olacaklardan emin değildim. Yürümeye devam ettim kalabalığa doğru. Beni farkeden yüzler teker teker bana dönerken Carmen geldi yanıma.

"Kraliçem yağmuru ben yağdırmadım. Loren ve Pikos da yapmadı. Uğraşıyoruz ama durmuyor bu nasıl olur?" diye sordu, olanları anlamaya çalışıyordu. Kötü şeyler olduğundan hepsi habersizdi.

"Yağmur durmayacak Carmen. Siz de yapmadınız gökyüzü ağlıyor. Bu yağmur değil gözyaşı." dedim ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ediyordum.

Fairytale Where stories live. Discover now