Kaybolan Yıllar#9

37K 1.9K 179
                                    

Bir şey sormak istiyorum, daha doğrusu danışmak. Öylesine yazdığım bir kurgum daha var, onu da burada paylaşsam okur musunuz? Diğer hesabımda paylaşmıştım ardından kaldırdım, çünkü hem okunmuyordu hemde devamını yazmak için motive olamıyorum. Sizce?

Sizi bölümle baş başa bırakmak istiyorum artık💜✨

İyi Okumalar...

Her zamanki gibi alarmım altı kırk beşte çalınca kalkmıştım. Üstümü giyindim, saçlarımı taradım. Odamdan çıkacağım sırada dadımın odaya girmesiyle yutkundum. 

"Beliz, dün programını yapmamıştın, cezanı da çekmedin gel buraya." Kafamı iki yana salladım, yutkundum.  "Dadı, kaldırmıştık bu uygulamayı."

Kaşlarını çattı, ciddi yüz ifadesi beni korkutuyordu. "Ne kaldırması, o uygulamalar asla kaldırılmayacak. Şimdi ceza vakti."

Kolumdan tutup ilerletti beni, odamdaki banyoya soktuğunda cezamın ne olduğunu anlayamamıştım. "Otur şuraya," anlamsız bakmamdan dolayı tekrarladı kendini. "Otur dedim, ikiletme beni."

Yutkundum, klozete oturdum. Ne yapacağını bilmiyordum, korkuyordum. "Aç karnını," bağırdığı için dediklerini ikiletmedim. Karnımı açtım, nereden getirdiğini bilmediğim bıçağı karnıma bastırdı.

Acıyla çığlık attım, bir kez daha bastırdı. Bir kez daha çığlık attım. Çiziyordu karnımı, derin yarıklar değildi ama canım çok yanıyordu. "Cezan bununla sınırlı kalacaktı lakin bir gün boyunca yapmadığın için ağırlaştırdım." Gülümsedi, gülümsemesi beni korkuttu. "Ağlarsan bu cezayı yarın da uygulayacağımı belirtmek isterim."

Daha ne olduğunu anlamadan cebinden çıkardığı tuz poşetini boşalttı karnıma. Çığlıklarım banyoda yankılandı, buna rağmen tek göz yaşı dökmedim, dökemedim.

Gördüğüm rüyanın etkisiyle nefes nefese uyanmıştım, rüyada olsa canımın yandığını hissetmiştim sanki.  Ne demişti?  Eğer bugün cezanı çekmezsen yarın daha ağırını yaşarsın demişti.

Yutkundum, cezamı çekmeliydim. Kalktım yataktan, karanlık olduğu için komodininin kenarına çarptım. Acısını hissetmedim, ilerlemeye devam ettim. Işığı açıp kimseyi rahatsız etmek istemedim, koridorda
ellerimi öne uzatarak ilerliyordum.

Merdivenin başına geldiğimde yutkundum, neden telefonumu almamıştım sanki. Bu ışığı açsam kimse rahatsız olmazdı sanırım, uyumuşlardır zaten.  Açtım ışığı, hızla mutfağa ilerledim. Bıçakların nerede olduğunu bilmiyordum,  dolapları karıştırmaya başladım. Bulacaktım, en sonunda.

Tezgahın alt çekmecelerininden en üst kısmında buldum bıçağı, elime aldım.  "Ne yapıyorsun?"  Elimdeki bıçakla arkaya doğru döndüm, Çağrı'ydı. Bu saatte uyumuş olması gerekmez miydi?  Cevap vermedim, tuzu aramaya devam ettim. En sonunda baharatlıkların yanına buldum kavanozu.  Onu da aldım, mutfaktan çıkacağım sırada Çağrı geçti önüme.  "Onlarla ne yapacaksın?" Birkaç gündür sözlerinde olan soğukluk yerini merak ve endişe almıştı. 

"Çekilir misin?" Kafasını iki yana salladı, dudaklarını yaladı. Kısılan gözleri onu korkutucu yapmıştı, yutkundum.  "Ne yapacağını söylersen çekilirim."  Derin bir nefes aldım, söylersem ne yapabilirdi?

"Cezamı çekmek gerekiyor, yoksa daha ağırını yaşarım." Kaşlarını çattı, sonra önümden çekildi.

Çağrı'dan devam

Kardeşlerim yatmıştı, gece üç sularıydı. Uyumamı engelleyen düşüncelerimle baş başa salonda oturuyordum. Bugün benim için kara gündü, bugün benim en kötü günümdü. Saat on ikiden sonra çanlar benim için çalmıştı, bugün hayat bana zehir olacaktı.  Telefonumu aldım elime, galeriye girdiğim gibi çıktı önüme fotoğrafı. Nasıl yapabilmişti? Nasıl kıymıştı bize?

"Eminim melek gibi olacaksın beyazlar içinde
ama benim için değil en çok bu yakıyor canımı."

Mutfağın ışığının açılmasıyla ayağa kalktım, kim uyanmıştı bu saatte. 

Beliz?

Yarın okulu vardı, neden hala uyumamıştı? Ne yapacağını sordum, cevap alamadım. Elinde bulunan bıçak ve tuza asla anlam veremiyordum, kendine zarar mı verecekti? Yine cezadan bahsediyordu, hani Savaş'la konuşmuşlardı. 

Şimdi engel olsam bağıracak gibiydi, önünden çekildim ama peşinden gittim. Odasının kapısını kapattığında içeri geçebilirim sandım, kapıyı kilitlemişti. Beliz'e karşı, ilk defa hissettiğim endişe ile Yiğit'in odasına ilerledim. 

"Yiğit, kalk ulan." Uykusu hafifti, hemen uyanmıştı. "Ne istiyorsun bu saatte Çağrı, git başımdan." Mırıldanarak diğer tarafa döndü, yanaklarımı şişirip ofladım. Hızlı olmamız lazımdı değil mi?  "Beliz, sanırım kendine zarar verecek." 

Cümlemi bitirmeden oturur hale gelmesiyle, kaşlarımı çattım. Beliz'e çok alışmıştı.  "Ne diyorsun sen be?" 

Kısaca anlattım gördüklerimi,odadan nasıl çıktığını anlamadım. "Beliz, aç kapıyı." Yiğit'in bağırmalarından dolayı tüm aile koridora gelmişti. Anlamaz gözlerle bakıyorlardı, ben şimdi nasıl anlatacaktım?

"Ne oluyor, bir şey mi oldu Beliz'e?" Annemin endişeli sesiyle ona döndüm, aramız iyi değildi son günlerde. Bugünden sonrada olmayacaktı, cevap vermedim ona.  "Oğlum ne oluyor? Söyle bir şey mi oldu?"

Bu hayatta en çok değer verdiğim adam, babam, onu yanıtsız bırakamazdım. "Anlayacağız baba ne olduğunu sadece sakin ol, lütfen."

"Yiğit çekil, kapıyı kıracağım." Miraç abimin dediğiyle Yiğit geri çekilmişti, gözleri ise dolu doluydu.  Koridora en son Çınar gelmişti, uykulu uykulu. Zaten uykusu en ağır olan kendisiydi. "Ne oluyor, ne bu ses?"

Sorduğu soru yanıtsız kalmıştı, çünkü kimse bilmiyordu.  "Çağrı, neden engel olmadın? Madem gördün, anlamıyorum abi gerçekten anlamıyorum." Dedikler ile kaşlarımı çattım, engel olacaktım. Sadece ne yapacağını merak etmiştim.  "Engel olacaktım Yiğit, sadece ne yapacağını merak ettim."

"Bıçakla ne yapabilir, salak mısın geri zekalı?"  Yiğit'in cümlelerinden sonra büyük bir kargaşa çıkmış, annem ve babam ağlamaya başlamıştı. Dikkatimi çeken şey ise Meriç'in ağlayarak yere çökmesi olmuştu. Birde avuç içlerini sürekli yere vurmasıydı.

"Daha kıramadın mı?" Babamın bağırması ile Miraç abim babama döndü sinirle. "O kadar sağlam yapmışsınız ki kapıları, ilk defa benden bu sağlamlık için küfür yiyecekler sanırım." Miraç abimin bağırması ile kaşlarımı çattım.  Endişelenmişti o da. 

Kapıdan gelen kilit sesiyle döndük o tarafa doğru,  Beliz, sapasağlam bir şekilde karşımızdaydı. Elinde kanlı bıçak, diğer elinde tuzluk ile.  "Beliz!" Çınar'ın bağırıp Beliz'e sarılması bir oldu, korkmuştu bir şey olacak diye korkmuştu.

Beliz'den devam

Derin bir nefes aldım, açıklama yapmaktan nefret ediyordum.  "Cezamı uyguladım, yapmak zorundaydım."   Annem, hıçkırıklarını serbest bıraktı tekrardan, anlamıyordum.  "Lütfen, üzülmeyi bırakır mısınız? Ben bunu kendim için yaptım, daha mutluyum böyle." 

Kafamda sürekli volta atan Selim Bey'e baktım. Aşırı derece de sinirliydi, benim yüzümden.  "Meriç kalk, kardeşine pansuman yap."  Ayağa kalktım, istemiyordum işte.  "Gerek yok." 

"Gerek var, ikiletme beni. Dediğimi yapın haydi." Yüksek sesi giderek alçalmıştı, nefes alışverişleri hızlanmıştı.  "Baba gel otur şöyle." Miraç Bey, Selim Bey'in koltuğa oturmasına yardım etti. Selim Bey, giydiği geceliğin düğmelerini açtı. Yutkundum, benim yüzümden zarar görmüştü.  "Beliz gel haydi, Yiğit sende bizimle gel." 

Kalktım ayağa, salondan çıkana kadar peşinden ilerledim. Yutkundum. Özür dilerim Yiğit Abi, çok özür dilerim.  Sonra koştum, çıktım evden.

Koştum, koştum ve koştum.

Kaybolan Yıllar (Gerçek Aile)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin