27- Beş yaşındakilerin diş çıkarma partisinde gibiyim.

1K 92 39
                                    

seelammlaarr

şimdi siz diyeceksiniz ki madem ölmedin niye bölüm gelmiyor?? haklısınız, haksızsınız diyemem:D eylülden beri okul işleri inanılmaz yoğundu ama, valla suç bende değil :P

bu bölüm geçiş gibi oldu ama sonraki bölümlere zemin hazırlıyor. okuyunca anlayacaksınız (en şeytanisinden bir gülücük)

yorum yapın ki canım okuyucularım yanımda diyeyim <33

çok çok öpücükler, iyi okumalar:)

*

⋆And now I know, now I know, now I know, I know that is you

You're lucky lucky you're so lucky.

*

"Şu an burada mı? Bizi duyuyor mu?" diye titrekçe fısıldadı Lorenzo. "Aniden sırtıma kıyafet askısı saplayabilir mi?"

"Hepsine evet," dedi yanımda yürüyen ve mağazadaki kimsenin göremediği Lori.

"Evet diyor."

Lorenzo bu işe alışamamakta ısrarcıydı ve gerçekten ürkmüş görünüyordu.

"Son soruma da mı evet?"

Lori aksırır gibi güldü. "En çok da ona evet, mankafa."

"Hayır, güvendesin," diye ona güvence verdim.

Lori gözlerini devirdi. "Sıkıcısın."

Sıkıcı değildim, sadece işimizi halledip şu mağazadan def olana kadar kimsenin panik atak geçirmesini istemiyordum.

Sıra sıra dizilmiş pahalı elbiselerin arasında gezinirken Rush birkaç kıyafete dokunup düşünür gibi bir ses çıkardı.

"Şuna ne dersiniz? Ne deniyor buna, lila mı?"

Lori bilindik sıkkın suratını takındı ve kırmızı kadife kaplı pufa kendini fırlattı. "Mor o. Düşük IQ'nun yanı sıra renk körlüğü sorunu var. Zevksizliğinden bahsetmiyorum bile."

Elimde olmadan sırıttım. Rush tek kaşını kaldırdı.

"Ne dedi o sarı kafa?"

"Hiç," dedim başımı sallayarak. "Güzel seçim diyor."

"Melia!" diye haykırdı Lori. "Bunlara uyarsan o davete sevimsiz bir devekuşu olarak katılacaksın!"

"Tamam, tamam, kulak zarıma biraz acı ama," dedim suratımı buruşturarak. "Biz en iyisi diğer seçeneklere bakalım Rush."

Lori olayını birkaç günde sindirebilmiş olan ve benim vasıtamla ara sıra Lori'yle kapışmaktan da geri kalmayan Rush bu sefer sadece omuz silkip diğer elbiselere yöneldi.

Erkeklerle alışverişe çıkmanın en iyi yanı buydu: Hayatta hiçbir şeyi umursamadıkları gibi bu konulara da pek takılmıyorlardı. Bu yüzden işimizi hemen halledip çıkacağımız konusunda ümitliydim.

Ama Rush'ın işaret ettiği birkaç elbiseyi Lori'nin zoruyla reddettikten sonra artık o kadar da ümitli değildim.

Kırk beş dakikanın sonunda artık dayanamadım.

Derin bir iç çekip "Yeter!" diye bağırdım. "Catalina'yı bu işler için tutmadınız mı siz? Neden moda yarışmalarına katılan yarışmacılar gibi fellik fellik elbise arıyoruz? Üstelik benim gösterdiğim her şeyin renginin 'çok koyu' olduğunu söyleyip duruyorsunuz!"

Boy aynasına yapışıp kendini hayranlıkla izleyen Lorenzo, "Catalina birkaç gümlüğüne izinli. Ailesinde acil bir durum varmış sanırım," dedi. Gözlerini ışığı yakalayıp parlayan siyah saçlarından bir türlü çekemiyordu.

Rush birkaç askıyla cebelleşirken bana bakmadan mırıldandı.

"Galiba Aaron'ın babası açık renkli giymeni tercih edermiş ya da her ne haltsa işte. Aaron koyu renk bir elbise almamamızı, özellikle kırmızı olmamasını söyledi."

Bir an duraksayıp kaşlarını çattı. "Ah, sana bunu söylemeyecektik galiba." Geniş omuzlarını silkti. "Her neyse. Zaten gereksiz bir detay."

Lori inanamıyormuş gibi güldü. "Neden? Adam boğa falan mı?"

Sırıtmamaya çalışarak alt dudağımı dişledim.

"Özellikle kırmızı olmasın dedi, öyle mi? Nedenini söyledi mi peki?"

Lorenzo kısa kollu mavi gömleğindeki bir tozu çekiştirdi. Oğlundan dert yanan çileli bir anne gibi başını iki yana sallıyordu.

"İnan bana, mi hermosa, Aaron'ı anlamak bazen benim için bile imkansız oluyor. Ki burada benden bahsediyoruz, onun on sekiz senelik en yakın arkadaşı olan akıllı, sempatik, sezgisel gücü yüksek-"

Rush dudaklarını büzdü. "Başka bir evrende yaşıyor olabilir misin, hermano?"

"Beni kıskanıyor olabilir misin, hermano?"

Rush kahkahayı patlattı. "Sokaklarda yatıp tüm arabalarımın anahtarlarını babama kaptırdığım gün seni kıskanabilirim Lorenzo. O gün de şimdilik yakın görünmüyor."

Lorenzo tatlı tatlı gülümsedi. "Ya da gece yarısı kapşonlu, kimliği belirlenemeyen birinin gelip tüm arabalarının içini krem şantiyle doldurup üstüne de 'adım Rush Knox ve ben bir spastiğim' yazdığı gün."

"Bana bak çakma İspanyol, uykunda kaşlarına saç açıcı sürerim ve-"

Sonunda, "Keser misiniz artık?" diye patladım. "Beş yaşındakilerin diş çıkarma partisinde gibiyim. Ve sizin birer yetişkin olduğunuzu düşününce..."

"Yok öyle bir şey," diye homurdandı Lori.

"...bu durum çok can sıkıcı." En otoriter sesimi takınıp çenemi havaya kaldırdım. "Şimdi işimize odaklanıyoruz, anlaşıldı mı?"

Rush ve Lorenzo asker duruşuna geçip selam verdiler.

"Aferin," diyerek ellerimi arkamda kavuşturdum. "İşte böyle yola gelin. Şimdi seksen şınav."

Bana afallamış suratlarıyla baktılar.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Pekala. O kadar da acımasız değilim. Şınav çekmeyeceksiniz ama istediğim elbiseyi üç dakika içinde alıp buradan çıkacağız ve tek laf etmeyeceksiniz. Yoksa yarın sabah birinizin krem şanti dolu arabaları, diğerinizin de sapsarı kaşları olur! Tamam mıyız?"

Kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki, "Tamamız, komutanım!" diyerek tekrar selam verdiler.

"Düşün peşime!"

Ve işte böylece, az önce askıların arasında gözüme çarpan kan kırmızısı, derin bir göğüs dekoltesi olan elbiseyi kaptım, kabine girip hemen denedim ve onlar tek laf edemeden veya Aaron'a haber uçuramadan mağazadan çıktık.

"İşi öğreniyorsun," dedi Lori. İfadesi takdir doluydu.

Çocuklarla baş etmeyi ve onlara söz geçirebilmeyi kastettiğini biliyordum. Ama aslında öğrenmeye başladığım başka bir iş daha vardı: Aaron'ın merkezinde olduğu, hem sinirlerimi bozan hem de beni karşılıklı bir meydan okumada üstünlüğü elde etmeye zorlayan işti bu.

Ve başarılı olacağımdan hiç şüphem yoktu.


*

acaba, melia?? :D

oy vermeden geçmeyin bebekler, kıpss :*

Serbest DüşüşWhere stories live. Discover now