10.Bölüm

404 53 16
                                    

[10]Küçük Bir Anı Parçası

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

[10]Küçük Bir Anı Parçası

Hwang Ji Na

Son günlerde bana sıklıkla yöneltilen bir soru vardı, özellikle de Ha Na tarafından yöneltiliyordu.

‘Neden’ sorusu.

Karakolun önünde gördüğümden beri tekrar görmediğim Jeon Jungkook’un geçmişinde gördüğüm şeyler rahatsızlık vericiydi. Her şeye tesadüf deyip geçmek belki o an için içinizi ferahlatabilirdi ama ben bunu yapamıyordum. Sürekli olarak o geçmiş parçasını düşünüyordum ve bir şekilde inanılası gelmiyordu açıkçası.

Onun benimle birkaç gün arayla Amsterdam’dan dönmesini, döndükten kısa bir süre sonra mezarlıktaki ilk karşılaşmamızı tesadüfle açıklamak mümkün müydü? Bana kalırsa değildi ve ben daha çok öğrenmem, gerçeği bulmam gerektiğinin farkındaydım. Tüm bunlara rağmen her yaptığım hareketi irdeleyen ve çoğunda da beni durdurmaya çalışan Ha Na, beni sürekli sorguluyordu.

Elimden geldiğince yıllardır bu yeteneği kullanmamaya çalışmıştım. Gerçi düşündüğümde, kontrol edemediğim için de doğru düzgün kullanamıyordum zaten. Bir çizgisi, bir kuralı ya da her neyi varsa bunu anlayamıyordum. Şansımla ilerliyordum ama sadece şans beni bir adım öteye taşımazdı. Bu yüzden son birkaç gündür özellikle Ha Na ile çalışma yapıyordum. Elini tutuyor ve onun anı parçalarını görmeye çalışıyordum ama tam anlamıyla bir verim aldığım söylenemezdi.

Ha Na ise sürekli neden bunu yapmak istediğimi soruyordu ve olanların bazılarını anlatıp bazılarını anlatamamak da baş ağrısı sebebiydi. Onun endişelenmemesi için bazen susuyordum ya da çok az şey söylüyordum.

Şimdi ise bu yeteneği tam anlamıyla kontrol edene kadar yakınında durmaya karar verdiğim Jeon Jungkook’un, resimlerini yapmak için kullandığı yerdeydim. Geniş sayılabilecek bir yerdi burası. İçerisi ışık doluyordu, caddedeki gürültüden uzak ve sakindi, huzurluydu. İkimiz dışındaki her şey huzurluydu sanırım şu an.

“Ödevi gerçekten ciddiye aldığını bilmiyordum.” diye mırıldandı kollarını göğsünde bağdaş yaparken. Bakışları ciddi ve sesi de biraz huysuzdu. Onu hafta sonu gününde arayacağımı beklemiyor olmalıydı. Aramızda da ödev grubu eşi olmaktan başka bir ilişki yoktu ne de olsa. Haklıydı fakat onun yanında olabileceğim tek bahane de buydu.

Henüz Hoseok ile konuşmaya bile cesaretim yoktu ama Jeon Jungkook, beni daha sabırsız ve cesur bir insan haline getiriyordu sanırım.

“Senin yüzünden son dönemimi mahvetmek istemiyorum. Tek başına olduğun derslerde nasıl istiyorsan öyle davranabilirsin.”

Koyu gri koltukta geriye doğru yaslanırken, bende onun gibi kollarımı göğsümde kavuşturdum. Bir yandan da etrafı inceliyordum. Bir şeyler yakalamak için değil de, sadece meraktan yapıyordum bunu. Etraf genellikle koyu tonlardaki şeylerle döşenmişti ve bakıldığında da çok eşya yoktu. Birkaç koltuk, küçük bir kitaplık ve kitaplıktaki tek tük kitapların arasında bulunan bir vazo, kalan kısımda ise bazılarının üzeri siyah örtülerle örtülmüş tablolar vardı. Bizim tam karşımızda ise bembeyaz, tek bir çizik dahi atılmamış boş bir tuval duruyordu.

Lena ❧ JungkookWhere stories live. Discover now