BÖLÜM 10

249 25 3
                                    

Güneşin doğmasıyla Zhou Sarayı'nda yeni bir gün başlamıştı.

İmparatoriçe Ashina'nın Köşkü
Ashina bir süredir uyanıktı. Yatakta yatarken aklında dün Xianyang'ın anlattıkları vardı. Ashina ona kendisine yapılan saldırıdan bahsetmiş ve bunun arkasında Yuwen Hu'nun olduğunu bildiğini de sözlerine eklemişti. Xianyang ise önceki imparatorlar Yuwen Tai ve Yuwen Ming'in ölümlerinin arkasındaki ismin de Yuwen Hu olduğunu söylemişti. İmparatorların şüpheli ölümlerini zaten buraya gelmeden önce de duymuştu Ashina. İki imparatorun birbiri ardınca ölmesi tesadüf olamazdı elbet. Her ne kadar saltanat naibinin tehlikeli biri olduğunu fark etse de belli ki Yuwen Hu sandığından daha büyük bir tehditti. Hem imparator ve ana imparatoriçeye hem de saltanat naibine karşı dikkatli olmalıydı.
O bunları düşünürken hizmetliler içeriye girip önünde eğildi. Yüzünü yıkaması için her sabah olduğu gibi su getirmişlerdi. Ashina yataktan doğruldu. Zao ve Akay:
-Günaydın imparatoriçem, dediler tebessümle.
Ashina gülümseyerek karşılık verdi onlara:
-Günaydın.
Onlar konuşurken diğer hizmetliler gözlerini kaçırıyorlar ve bu halleriyle oldukça tedirgin görünüyorlardı. Ashina onların bu haline anlam verememişti:
-Ne oldu? Tedirgin görünüyorsunuz, diye sordu merakla.
Başhizmetli:
-Bir şey olmadı majesteleri. Biraz yorgunuz ondandır muhtemelen, dedi sahte bir tebessümle.
Ashina bu sahte tebessümü fark etse de herhangi bir şey söylemedi. Zaten bu sarayda hizmetlisinden ana imparatoriçesine kadar herkes ondan nefret ediyordu. Bu durumda hizmetlilerin ona samimi davranmaları beklenemezdi.
Sonrasında imparatoriçe elini suya götürmeye niyetlendi ki sudan bir koku geldiğinin farkına vardı. Yoğun ve keskin bir kokuydu bu. Daha sonra bakışlarını hizmetlilere çevirdi. Onların belli etmemeye çalıştıkça daha da belli olan tedirgin bakışları da imparatoriçenin üzerindeydi. Ashina kaşlarını çatmış halde sordu:
-Suyun içine ne döktünüz? Bu keskin kokunun sebebi ne?
Başhizmetli tebessümle:
-Cildinize faydalı bitkiler ilave ettik majesteleri. Kokuları keskin olsa da cilde oldukça faydalıdırlar, dedi.
Ashina bir kez daha koklamak için su dolu kaba yaklaştı. Tanıdık bir kokuydu bu. Bildiği bir kokuydu. Biraz düşününce aklına geldi:
-Sıçanotu, dedi içinden.
Bu keskin koku onun kokusu olmalıydı. Üstelik Çin'e gelin gideceği belli olunca babası ve annesinin emriyle Çin entrikaları konusunda iyi olan bir komutandan -Çin sarayında casusluk yaptığından iyiydi- ders almıştı. Baga Şad, Çin sarayında kadınlar arasında zehrin oldukça sık rastlanan ve olağan bir durum olduğunu söylemişti. Hizmetlilerin halleri de bu yüzden olmalıydı.
Ashina bakışlarını hizmetlilere çevirdi. Sahte bir tebessümle konuştu:
-Yaklaşın, neden o kadar uzakta duruyorsunuz?
Çinli hizmetliler tedirginlikle yaklaştılar. Korkuyorlardı. Gerçi başlarındaki hizmetli imparatoriçenin hiçbir şeyi fark etmediğinden emindi. Çoğu Çinli gibi Türklerin cahil olduğunu düşünüyordu çünkü. Bir Türk bu zehri nereden bilebilirdi ki?
Ashina yüzündeki tebessümle konuşmaya devam etti:
-Buraya gelmeden önce Çin Sarayı'nda zehrin sık sık kullanıldığını duymuştum. Kimi zaman yemekte kimi zaman böyle... suyun içinde, dedi imalı bakışlarla.
Zao şaşkınlıkla:
-Siz imparatoriçeyi zehirlemeye mi kalktınız? diyerek sesini yükseltti.
Akay askerlere haber vermeye niyetlendiyse de Ashina onu durdurdu.
Az önce alaycı bakışlarla imparatoriçeyi süzen başhizmetli tedirgin halde:
-Ben içinde zehir olmadığından eminim majesteleri. Size söylediğim gibi içinde sadece cilde faydalı bitkiler var, dedi.
Ashina ayağa kalktı ve tebessümle:
-Sıçanotunun faydalı olduğunu mu söylüyorsun yani?
Yüzündeki tebessüm yerini sert bir ifadeye bıraktı:
-Bu suyla yüzünü yıka öyleyse, dedi emredici bir sesle.
Gergin olduğu her halinden belli olan başhizmetli gülümseyerek:
-Bağışlayın ancak o sizin için. İmparatorluk ailesi için olan suyla bir hizmetli nasıl yüzünü yıkar? dedi.
Ashina:
-Ya bu suyla yüzünü yıka ya da bu işin arkasında kimin olduğunu söyle. Karar senin, dedi.
Bir an duraksadıktan sonra:
-Gerçekten kendini feda etmene değer mi? diye de ekledi.
Başhizmetli:
-Bizim hiçbir şeyden haberimiz yok majesteleri, dese de Ashina inanmamıştı:
-Buna inanacağımı mı sanıyorsun? dedi ciddiyetle.
Bu sefer korkudan titreyen diğer hizmetliler konuştu:
-Bizi bağışlayın majesteleri, canımızı bağışlayın, dediler yere kapaklanarak başhizmetlinin sert bakışları arasında.
Ashina bu kez onlara:
-Canınızı bunu kimin emrettiğini söylerseniz bağışlarım, dedi.
İçlerinden biri:
-Cariye Li Ezi. O yaptırdı majesteleri, dedi.
Ashina:
-Sıçanotuyla cildime zarar vermek istedi, öyle mi? diye sorunca bir diğeri:
-Evet majesteleri, dedi.
Ashina, cariyenin cildini mahfetmek istemesine anlam verememişti: -İmparatoru kıskanmış olamaz, dedi kendi kendine. Çünkü Ashina ve Yong karı koca değil iki düşmandı. Belli ki geçen gün söyledikleri cariyenin zoruna gitmişti. Alaycı bir gülümseme yayıldı yüzüne ama hemen sonra sert ve soğuk bir sesle:
-Götürün bunları zindana, dedi.
Zao, askerleri çağırdı. Hizmetliler askerler tarafından götürülürken kendilerini bağışlaması için Ashina'ya yalvarıyorlardı.
Akay endişelenmişti:
-Şimdi ne yapacağız?
Ashina düşünceli bir halde:
-Bu meseleyi bir fırsata çevireceğiz, dedi.
Zao şaşkınlıkla:
-Nasıl majesteleri? diye sordu.
Akay:
-Cariye Li Ezi'nin ceza almasını mı sağlayacaksınız?
Ashina'nın yüzünde bir tebessüm belirdi:
-Ana imparatoriçeyi ziyaret edelim önce, dedi ve hazırlanıp ana imparatoriçenin yanına gitti.

İmparatoriçe AshinaWhere stories live. Discover now