BÖLÜM 52 │ "EKSİK"

4K 166 3
                                    

Her günü harcamayı umursamıyorum

Dışarıda, senin köşende

Sağanak yağmurun altında

Kırılmış gülümsemesi olan kızı ara

Ona bir süre kalmak ister mi diye sor

Ve o seviliyor olacak


Bölüm Şarkısı : Maroon 5 - She Will Be Loved


Elleriyle yüzümü avuçladıktan sonra, "Sakin kalmanı istiyorum." dedi Tuğra. Nasıl bir yüz ifadesine bürünmüştüm, bilmiyordum ama bunun onu endişelendirdiği belliydi. "Buradan çıkacağız." Kelimelerin üzerine bastıra bastıra konuşuyordu. Sesim çıkmadığı için başımı salladım. Korktuğumu zannediyorsa eğer, hayır, korkmuyordum. Buradan çıkardık. Tuğra yanımda olduğu sürece bana hiçbir şey olmazdı. Asıl korktuğum şey Asena'yı Yağız'a emanet etmiş olmaktı. "Asena.." diye mırıldandım. Tuğra tek parmağını dudağıma götürüp beni susturdu ve "Eğer Yağız kaçırdıysa, en ağır şekilde ödeyecek. Söz veriyorum." dedi ve bileğimi tutup dışarıya sürükledi.

Tuğra hiç konuşmamam ve sakin kalmamla ilgili bir şeyler fısıldıyordu ama dikkat kesilip onu dinleyemiyordum. Kapıda dikilen adamlara aldırmadan ve hiçbir şey söylemeden karşıya bakarak yürüyordu, ben de peşinde sürükleniyordum. Adamların yanına yaklaştığımızda, daha uzun boylu olanı Tuğra'nın önünde durdu. Tuğra her zamanki alay eden surat ifadesine büründü ve "Yolumu mu kesiyorsun lan sen benim?" dedi. Yüz ifadesinin aksine, sesi sert çıkmıştı. Bense tıpkı onun emrettiği gibi hiçbir şey yapmadan öylece bekliyordum. Adam, Tuğra'nın üstü kapalı tehditini görmezden gelerek, "Patronun emri var. Evden çıkmanız yasak." dedi. Tuğra bu defa adamın iki yakasından tutup kendine doğru çektikten sonra, "O patronunda, ben babanın boku muyum pezevenk? Çekil yolumdan." diye fısıldadı kulağına. Küfürler savurmasına rağmen adam hiç istifini bozmadan Tuğra'nın söylediğini yaptı. Tuğra, kolumu tekrar yakalayıp hızlı adımlarla yürümeye ve beni de arkasından sürüklemeye devam etti.

Arabaya bindiğimizde hala adamlara sövüyor, hala söyleniyordu. Tepkisiz kalmanın daha doğru olacağını düşünüp oturduğum koltuğa sindim. Nereye gittiğimizi bile sormadan yolu izlemeye koyuldum.

Tuğra'nın arabayı durduracağını fark edince camdan dışarı baktım. "Anneme gideceğiz. Ne boktan oyunlar döndüğünü bilmeden adım atmak istemiyorum." dedi beni aydınlatmak istercesine. Konuşurken yüzüme bile bakmadan arabayla uğraştı ve en son kemerini çözüp kapıya yöneldi. Gelmemin uygun olmayacağını düşünüp arabadan inmedim. Tuğra birkaç adım sonra boşluğumu fark edip arkasına döndü ve "Kapını mı açayım küçük hanım?" diyip ellerini iki yana doğru açtı. Yüz ifademin ciddi olduğunu fark edince, bana doğru birkaç adım attı. "Gelmem uygun olmaz." dedim tam bu sırada. "Eminim annende yalnız olmak isteyecektir. Bu sizin özeliniz."

Tuğra'nın yüzündeki kasların gerildiğini görebiliyordum. Ne zaman hoşnut olmadığı bir durumla karşı karşıya kalsa, hep bu oluyordu. Gözlerini kısarak bana baktı ve "Hakkında en ufak bir fikrimin olmadığı ve kontrolüm dışında gelişen bir konu, benim özelim olamaz. Olsaydı da fark etmezdi. Çık dışarı." dedi. Sözleri karşısında bir an tereddüt edip hiç hareket etmedim. Tuğra sabır çekerek yanıma geldi ve sert bir hareketle kapıyı açtı. Aynı sertlikle bana da dokunup peşinden sürüklemesini istemediğim için ona fırsat vermeden dışarı çıktım. Hiçbir şey söylemeden yoluna devam etti ve ben de yanından yürüdüm. Kapıyı açan yardımcı, "Hoşgeldiniz Tuğra Bey." dedi fakat o cevap vermedi. Gerginliğine verdim ve yardımcının bozulmaması için ona belli belirsiz gülümsedim. Tuğra bu sırada çoktan odaları tek tek dolanıp annesini aramaya koyulmuştu bile. Sağ taraftaki odanın kapısında oyalanınca aradığı şeyi bulduğunu fark ettim. Çekingen adımlarla ilerledim ve tam arkasında durunca İnci Teyze görüş alanıma girdi. Beni görünce yüzü aydınlanan kadın, "Hoşgeldin, güzel kızım." dedi. Aynı içtenlikle gülüşüne karşılık vermeye çalıştım ama Tuğra'dan yayılan gerginlik beni de ürkütüyordu. Aksine İnci Teyze, hiçbir şey olmamış, sanki oğlu büyük bir aile sırrını öğrenmemiş gibi rahattı. Yıllardır Tuğra'nın bu hallerine alışık olduğunu ve kendine göre bir savunma mekanizması geliştirdiğini o an fark ettim. Tuğra'nın yaydığı gerginlik zaten hepimize yetiyordu. Biz hiçbir tepki vermeyince, "Geçin, oturun şöyle." dedi. Bir an yönümü Tuğra'ya doğru çevirdim. Annesinin dediğini yaparak içeriye girdi ve tam karşısına oturdu. Ben de onu takip edip yanındaki yerimi aldım. İnci Teyze, elindeki porselen bardağı sehpaya koyduktan sonra, "Bir şeyler içer misin?" dedi bana bakarak. Tam ağzımı açıp konuşacakken, "İçmez." diyerek araya girdi Tuğra. Annesiyle konuşma şekli beni sinirlendirmişti. "Ne yapıyorsun?" dercesine yüzüne baktım ama beni görmemezlikten geliyordu. Kadın nazik bir şekilde gülümsedi ve oğluna cevap vermedi. Tuğra koltukta yayılarak her zamanki oturuş pozisyonuna geçti. Oturuşu ne kadar rahatsa, kendisi o kadar gergindi. Bunu biliyordum. Tuğra'nın davranışları ve hisleri her zaman zıtlık gösterirdi. "Artık lütfedip anlatacak mısın?" dedi rahat bir tavırla. Konuşurken annesinin gözlerinin içine bakıyordu. Bütün detayları tek tek inceliyordu. Bakışı karşısında ben bile rahatsız olup gözlerimi kucağıma doğru diktim. İnci Teyze, derin bir nefes aldıktan sonra ellerini kucağında birleştirdi. Görüntüsü çok zarifti, üzerinde bedenini saran pembe renkte bir elbise vardı ve her gördüğümde boynunda olan tekli inci kolyesinin yeri sabitti.

SERT KARANLIKTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon