Elveda (son)

63 13 8
                                    

'Veda'
Sadece kelimesi bile çoğu insanın kalbine korku salardı. Çünkü veda geri dönüşü olmayan bir yoldu. Sondu. Gerçekten veda edilmişse bir şeye, bitmiş demekti. Bu yüzdendir ki; artık kavuşulmayacak, tekrar edilemeyecek ve geri dönülemeyecek şeylere "elveda" denirdi. Günümüzde kullanımı basitleşmiş olsa da, bitmiş cümlenin sonuna koyulan bir noktaydı elveda. İşte şimdi Yağız'ın elvedasındaydı sıra.

Sigarasından aldığı son dumanı havaya bırakıp, soluk kahve gözlerini gökyüzüne çevirdi kumral çocuk. Denizin ağır ama güzel kokusunu derince çekti içine. Ozan'ın kokusuna benziyordu denizin kokusu ve Yağız aldığı son kokunun bu olmasını istiyordu.

Kışın ortasında olmalarına rağmen, hafif hafif esen tatlı bir rüzgar hakimdi o gün. Hem yüzünü hem ruhunu okşuyordu. Etrafını garip ama tatlı bir huzur kaplamıştı.

Oldum olası mavileri sevmişti zaten Yağız. Özgürlüğü anımsatırdı, huzur verirdi ona. Eğer bir gün ölürse, maviler sarsın isterdi etrafını. İşte bu yüzden sonsuz maviliğin önündeydi şimdi.

Gökyüzündeki gözlerini, elinde tuttuğu hafif buruşmuş zarfa çevirdi. Onu anlayacak, en azından değer verip okuyacak birinin eline geçmesini ümit ediyordu.

İyiden iyiye ağırlaşan yorgun bedenini zorlayarak ayağa kalktı. Birkaç adım arkasında bulunan, boyası soyulmuş tahta banka ilerleyip elindeki zarfı bıraktı. O an tüm acılarını, o zarfla beraber bırakmış gibi hafifledi bedeni. Tüm zincirlerinden kurtulmuş, dünyanın nefretini burada bırakmıştı artık. Veda ediyordu.

Son bir kez zarfa baktığında, küçük bir gülümseme kaplamıştı suratını. Zira arkasında bırakacağı miras, bu mektuptan ibaretti. Yarım bırakılmış bir hikayenin, tamamlanmış mektubu.

Dudaklarına asılı kalmış tebessümü sürerken, elinde bir dokunuş hissetti. Bu dokunuşun sahibini tanıyordu. Sakince kafasını yana çevirdiğinde, solgun yüzündeki tebessümü büyümüştü.

Sevdiği adamın güzel yüzü karşısındaydı. Biçimli dudaklarında, tıpkı Yağız'ın ki gibi bir gülümseme vardı. Gözleri, bir sanrının olamayacak kadar ışıl ışıldı.

Yağız'ı almaya gelmişti sevdiği. Artık kendini ait hissetmediği bu dünyadan onu kurtarmaya gelmişti. "Ozan'ım" fısıltısı rüzgara karışırken, sıkı sıkı tuttu elini.

Sevdiğinin sanrısı, giderek hırçınlaşan denize doğru ilerlemeye başladı. Deniz onlara kucak açar gibi hareketliydi. Ay'ın ışığı üzerine düşmüş, parlak yakamozları ile iki aşığı karşılıyordu.

Yağız, ilerledikçe ayak bileklerine vuran tuzlu suya baktı. Gece olduğundan dolayı maviliği belli değildi ama verdiği huzur aynıydı. Tebessümü solmadan devam etti sevdiğiyle beraber.

Her adımında mavilik onu daha da sarmalıyor, soğukluğuna rağmen Yağız'ı üşütmüyordu.

Çiselemeye başlayan yağmur, Yağız'ın her adımında hızını biraz daha arttırıyordu, gidişine ağlıyordu adeta.

Böylece yürüdü sonsuz maviliğin içerisinde. Bu dünyada kavuşamadığı sevdiğinin eli elindeyken, huzurla attı adımlarını. Gözden kayboluncaya kadar da solmadı güzel gülümsemesi.

Yağız o gece, nefretin siyahından kurtararak maviliklere emanet etti yorgun bedenini.

Bu dünyada mutlu son olamamıştı iki aşığın sonu, umarım başka bir evrende mutlu sonsuzluk olurdu.

Elveda...

-SON-

———

•Yukarıya bıraktığım şarkı ile okumanızı tavsiye ederim..

Son Mektup (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin