Kükreme

5.4K 436 57
                                    

Nefesimi tuttum ve konuşmaya başlayan Sevilay Hanım'ı dinlemeye başladım.

"Evet, zaman doldu. Artık gelenler kabul edilmeyecek."

Hayatımızın en önemli anına da geç kalacak değiliz. Herhalde geç kalanların aklı yerinde değil.

Doğal Element Akademisinin müdürü, Mirsad Bey, Sevilay Hanım'ın yanına geçti ve konuşma yapmak için hazırlandı.

"Öncelikle hoş geldiniz gençler!" diye bağıran Mirsad Bey ile kendimi "Hoş bulduk." dememek için zor tuttum.

"Hayatınız boyunca bu anı beklediniz ve şu an hayatınızın en önemli anındasınız. Birazdan sihirli ormana gireceksiniz. Unutmayın, sihirli ormanın bir sonu yok. Sonsuz büyüklüğe sahip ormanda birçok vahşi hayvan yaşıyor. Element sahibi  olmak ne kadar önemli olsa da önceliğiniz hayatınız olmalı. Bunu aklınızda tutarak hareket edin. Son olarak eğer biri tehlikede ise element taşlarını bırakın, ona yardım edin. Element asla insanlıktan önemli değil."

Mirsad Bey'in konuşması bittiğinde ülkenin en iyi üçüncü element okulu olan Klasik Element Akademisi müdürü, Uraz Bey, "Gençleri daha fazla tutmanın manası yok. Hepsi çok heyecanlı. Yarışı başlatalım." dedi.

Sevilay Hanım, "Öyleyse kapıları açalım." dedi.

Kapı diye bahsettiği sihirli ormana sabahın erken saatlerinde yirmi yaşında biri girip elementini almasın diye kilitlemişlerdi.

Şimdi de hepimiz aynı anda ormana girelim diye ormanın çevresine ördükleri kapıyı açacaklardı.

Dördüncü en iyi element akademisinin müdürü, Tuğalp Bey, "Toplanalım." dedi.

Dört müdür sırayla yan yana dizildi. Sevilay Hanım, ateş elementine sahipti. Mirsad Bey, su elementiydi. Uraz Bey ve Tuğalp Bey de sırasıyla hava ve toprak elementiydi.

Hepsi sağ ellerini ormana doğrulttuğunda ormanı çevreleyen duvardan sırayla elementler sökülmeye başladı.

Müdürler ormanı çevreleyen elementler, element sahiplerinin avucunun içine döndüğünde ellerini kapattılar.

Sevilay Hanım, "Başlayabilirsiniz!" diye bağırınca Oflaz ile ormana doğru bir adım attık.

Korkum tekrar içimde can bulunca Oflaz, bileğimdeki elini elime indirdi.

Elimi sıkıca tutup çekiştirdiğinde ondan güç alarak ormana doğru koşmaya başladım.

Oflaz da benimle sekronize halde koşarken ormana bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum.

Sihirli ormanın her bir noktasında ayrı güzellik vardı. Her bakışta aşık oluyordum.

"Derste öğrendiklerimizi hatırlıyor musun?" diye soran Oflaz'a "Tabii ki." dedim.

"Elementlerin en çok bulunduğu noktalar mağaralardır." dedim.

Oflaz, "Özellikle yer altına açılan mağaralar." diye ekledi.

"Öyleyse ormanın daha da iç kısımlarına girmemiz gerekiyor. Yer altına açılan mağaralar genellikle iç kısımlarda olur." dedim.

Birlikte hızlı adımlar ile ormanın içine doğru yürürken Oflaz, "Yer altına açılan mağaraların önü genellikle kapalıdır. Ağaç dalı, çalı, taş toplanan yerlere dikkat et." dedi.

"Tamamdır."

Merakla, "İçine bir element doğdu mu?" diye sordu Oflaz.

"Hayır, hala kararsızım. Hangi elementi seçmem lazım, bilmiyorum." dedim.

"Belki de elementi gördüğün anda ona ait olduğunu hissedeceksin." diyen Oflaz'a "Öyle olur umarım." dedim.

Oflaz cevap vermek yerine tuttuğu elimi çekiştirince baktığı yere baktım.

Bir sürü ağaç dalının aynı noktada toplaştığını görünce "Yer altına açılan bir mağara olabilir." dedim.

Oflaz tuttuğu elimi bırakıp ağaç dallarını kaldırmak için hazırlandı.

"Ağaç dallarını kaldıracağım. Ne olacağı belli olmaz, kendine dikkat et." dediğinde onu kafamla onayladım.

Bir ağaç arkasına geçerken ağaç dallarını kaldıran Oflaz'a baktım.

Düşündüğümüz gibi yer altına açılan bir mağara bulmuştuk.

Buna sevinmeye fırsat bulamadan işittiğimiz kükreme sesiyle endişeyle Oflaz'a baktım.

Oflaz ne yapacağını düşünürken duyduğumuz kükremenin sahibini görmemiz uzun sürmedi.

İşte şimdi hapı yutmuştuk.

Güneş Parlarken Where stories live. Discover now