SON

1.9K 29 13
                                    

Arel'den...

Kısa bir süre önce, "Kırmızı lekenin sadece kıyafetlerimizde olacağına, hep iyi kalacağımıza," inandırmıştık kendimizi. Fakat artık sadece elimizde ya da kıyafetlerimizde olmadığını biliyordum. Leke, ruhumuzdaydı. Çoktan benliğimize işlemiş, kimliğimizin kapılarını kapatmıştı. O karanlıktan çıkamıyor, çıkmak için direnemiyorduk bile.

İlk kez, birinin ölümünü izlediğimde kendimi bunun sonunda bir kahraman olacağıma inandırmıştım. Kahramanlarında birkaç ölüm görmesi gerekir, diye düşünüyordum. Birkaç ölüm görmek onları kötü adam yapmaz, kötü adamları ortadan kaldırmalarını sağlardı. Sanırım, bu yüzden inanmak çok kolay olmuştu. Hayatımın belli bir döneminde imrenerek izlediğim kahraman filmlerinin bana yararı olacağını düşünmüştüm ama buna yarar denir miydi, bilmiyordum. Belki o filmler yüzünden kendimi uzunca bir süre kahraman olabileceğim gerçeğine inandırmıştım fakat bu kahraman olmak değildi, ölü olmak ve kahraman olmak arasında fark vardı.

Bir kahraman olacaktım, bir ölü değil.

"Biraz acıyor," diye itiraf ettim. Belki birazdan da fazla... Açık kahve gözleri benimkilerle buluştu. Hırkasının koluyla gözlerindeki yaşları silerken bir anlığına tebessüm etti. Daha önce de ağlamıştı, ağlamasının şu anda canımı daha fazla yakması âdil değildi. Benim için ağlamamalıydı, artık buna değeceğimden emin değildim. Zaten değmeyeceğimi kanıtlayan bir ambulansın içindeydim, henüz ölü olmamam, insanların Arya'ya şimdiden baş sağlığı dilediklerini belli etmek ister gibi kafalarını salladıklarını görmemi engellemiyordu. "Ölmeyeceksin, tamam mı?"

Yorgunluktan kapanmaya hazır hale gelmiş gözlerimden gözlerini bir an olsun ayırmadan elimi sıkıca tuttu. "Lütfen," diye yalvardı hıçkırarak. "Lütfen, ölme."

Söylemek istediğim bir sürü şey vardı. Birbirimize henüz söyleyemediğimiz sözler, daha konuşulmamış sırlar ve yapmamız gereken bir kutlama vardı. Parmağındaki yüzüğe baktığımda artık bir gelecek değil, cenaze törenimde edilecek bir isyan görüyordum. İntikam için yanıp tutuşan bir Arya... İstediğim bu değildi. Eğer öleceksem iyi olduğunu bilmek isterdim.

"Gitmek zorunda olduğunu biliyorsun," dedim hırıltıyla. Cevap verme gereği duymadan bana bakmaya devam etti. Yarama bakmaya çalıştım. "Bunu yapan kişiyle yüzleşmen gerektiğini biliyorsun."

"Kim yaptı?" dedi Arya, gözyaşlarını silmesi bir anlam ifade etmiyordu. Nasıl olsa peşi sıra gelen bir sürü gözyaşı vardı. "Sana bunu kim yaptı sevgilim?"

Kafamı söyleyemeyeceğimi anlatmak ister gibi iki yana salladım. "Eve git," dedim. "Benim yaktığım ve bir sürü insanın dört bir yandan yapmaya çalıştığı o eve git."

"Ölmeyeceksin," dedi ayağa kalkarak. "Eğer ölürsen bir daha ne seni ne kendimi affedebilirim. Ölürsen bu yüzüğü bir daha takamam. Doğrusunu söylemek gerekirse bir yüzük takabileceğimi bile sanmıyorum."

Kafamı salladım.

Ölmeyeceğim, dedim içimden. Ölüp ölmemenin benim elimde olmadığını biliyordum ama direnebilirdim. Hayatım boyunca yeteri kadar acı çekmiş, bir şeylerle yüzleşip durmuştum. Bu yüzleşmenin kimi zaman bana zarar vereceğini bilsem bile asla durmamış, kendimi bir boşlukta bulana kadar devam etmiştim ama boşluk saydığım tüm boşlukların, bunun yanında hiçbir şey olmadığını artık biliyordum. Bunun beni korkutması gerekiyordu ama korkutamıyordu.

Ölmeyeceğim, diye tekrar ettim. Hayatımda, sahip olabileceğim en güzel şeye sahip olmuşken, onunla bir olmuşken onu yüzüstü bırakmayacağım. Az sonra yüzleşeceği gerçeklerden sonra ona başka biri destek olmayacak, ben destek olacağım.

Anka: Ateşten BuzWhere stories live. Discover now