15. Bölüm

636 39 44
                                    

"2004 yılında," diye konuya giriş yaptı Efe. Babamın Anka'nın sahibi olduğunu öğrendiğimden beri nefes aldığımı hatırlamıyor, çok iyi tanıdığımı sandığım birinin nasıl bu kadar yabancı olabileceğini sindirmeye çalışıyordum. "Anka'da bir toplantı yapıldı. Toplantı genel olarak Andaçlarla ilgiliydi desem sanıyorum yalan söylemiş olmam. Anka Holdingde çalışan herkes, Andaç Holdingi ve başındaki adamı tehlikeli kategorisine sokuyorlardı. E, haliyle onu ortadan kaldırmanın ya da en azından iyi geçinmenin bir yolu bulunmalıydı. Bir liste hazırladığımızda, o zamanlar kaç tane holding ya da şirket yükselişe geçtiyse, bir anda anlaşılamayan bir sebepten ötürü kaybolmuşlar ve yeniden Andaç devri gelmişti." Cümlenin uzunluğu ve -benim için- anlamsızlığıyla suratımı buruşturdum. "Bu döngü sürekli böyle devam edip duruyordu. Anka'da sonlarının diğerleri gibi olmasını istemediği için kendi çaplarında bir sürü yöntem aradı. Bunlardan ilki şehir merkezlerine yakın olacak ama dikkat çekmeyecek şekilde oluşturdukları, burası gibi, depolardı. Bir çöküş devri başlarsa -ki bu Anka'daki herkesin öldürülmesi anlamına geliyor, kaçabilecektik. En azından kaçabilecek, saklanabilecek bir yerimiz olacak, bu süreçte saklanabilecek ve bir şekilde tekrar Anka olarak geri dönecektik. Yaklaşık 50 farklı yerde bunun gibi yer altı depoları olarak adlandırdığımız çalışmalar yapıldı. Fakat Sibel Anka, hala eksik bir şeyler olduğunu düşünüyordu. Sürekli unuttuğumuz bir detay olduğunu vurguluyordu. Unuttuğumuz detay, sanırım 2003 yılında Alkın Andaç'ın kendisiyle yapılan bir röportajda kurduğu cümleydi. Yanlış hatırlamıyorsam, 'Anka eninde sonunda benden kızıma kalacak' gibi bir anlama geliyordu. Bu röportajı defalarca izledik ve gerçekten bunu nasıl yapacağı üzerine günlerce kafa yorduk. Sibel Anka'nın bir görüşme ve depo kontrolü için yola çıktığı günlerden biriydi. Arayıp, nasıl yapacağını bulduğumuzu bildiren bir konuşma yapacağımız sırada bir arama geldi. Tüm belgeleri acilen depolardan birine aktarmamız ve Anka Holding'i boşaltmamız neredeyse emredildi. Mecburen yerine getirdik, tüm belgeleri depolardan birine aktarıp, saatler içerisinde Anka'yı boşaltıp çıkış yaptık."

"Kendimi tarih eğitimi alıyor gibi hissettim," dedi Atakan. "Çok heyecanlı değil mi?"

Efe gülümseyerek devam etti. "Yaklaşık bir ya da iki saat sonra, Sibel Anka'nın bir cinayete kurban gittiği fakat bunun bir intihar gibi gösterileceği ortaya çıktı. Bunu nasıl bildiğime gelecek olursak..." Kısa bir an duraksadı. Arkaya bakarak kafasıyla onay verdi. Şimdi arka planda bir fotoğraf vardı. Her tarafta kan vardı ve Sibel Anka varsaydığım kişi yerde yatıyordu. Eline bir silâh yerleştirilmişti. "Bu ve bundan sonra gelecek birkaç fotoğraf tüm söylediklerimin kanıtıdır. Aklınızda herhangi bir soru işareti kalmasın diye söylüyorum." Masanın ucuna oturarak derin bir nefes aldı. "Bunun bir cinayet olduğunu bilmememizin imkânı yoktu. Saatler önce bizi arayıp, şirketi boşaltın diyen kadın intihar etmezdi, böyle bir tesadüf olmazdı. Bunu defalarca polise anlatmayı denedik ama sonunda polislerin Alkın Andaç'la iş birliği yaptığını anladık."

"Adalet ne zaman devreye girecek?" dedi Giray. Suratında iğrenen bir ifade vardı. "Kim böyle bir insanın suçunu örtmek ister?"

"Ailesini seven herkes," diye mırıldandı Ekin. "Sonuç olarak, görseldeki cinayeti işleyen adam iş birliğini kabul etmeyen bir memurun tüm sülâlesini tek bir gecede yok edebilir. Onun yerinde kim olsa belki de aynı şeyi yapardı." Kafamı sallayarak onayladım.

"Dediğim gibi, biz bunun bir cinayet olduğunu biliyorduk. Hatta silâhın üzerinde Sibel Anka'ya ait olmayan bir parmak izi bile bulunmuştu fakat silâhın onun elinde olmasından dolayı kimseye olayı açıklayamadık, kimse de anlamak istemedi zaten. Ölümü hiçbir gazeteye çıkmadı, gün geçtikçe insanlar tarafından konuşulması ayıp ya da günah gibi bir şey haline geldi. Herkes onun hakkında konuşmadan önce birkaç kez etrafına bakınmadan etmiyordu."

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin