Tanıtım

90.8K 3.1K 843
                                    

Şapkamı çıkartma ve kafamı kaldırma hissi ile dolan bedenimi serbest bırakıp dediğini yaptım. Şapkamı çıkartıp saçlarımı bir kez daha karıştırarak kafamı kaldırdım.

Elleri cebinde, üzerinde takım elbisesi ile merdivenlerden inerken gözlerimiz birleşti. Havada kalan ayağını yavaşça merdivene koymasını izledim önce. Ellerini kumaş pantolonun cebinden çıkarttı ardından, gözleri saçlarıma kayarken şapkamı yeniden kafama geçirmek istedim. Ondan sakladığımı bilmesini istemediğim için istediğime karşı koydum.

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Merdivenleri inmeye devam ederek olduğum yere kadar büyük adımlar ile ilerledi. Tam karşımda; ayakkabılarımın, ayakkabısının ucuna değene kadar geldi. Nefesi yüzüme çarpıyordu.

Yanımızdan geçen insanların hepsi bir anda yok oldu. Beyaz bir odadaydık. Sadece ben ve o. Sadece Demir ve ben. Sadece biz.

Soyutlanmak böyle bir şey olmalıydı.

Hepsi varlığını bir anda yitirmişti. Bakışlar, konuşmalar, adım sesleri, gülüşmeler ya da dikkat dağıtanlar yoktu. O koridorda sadece biz vardık.

"Değer miydim?" Ellerini saçlarıma kaldırıp parmaklarını yeni saçlarımın arasında dolaştırdı. Erkeklerin saçlarını geriye atması gibi geriye atmaya benzeyen dolaştırmayı sonlandırmam gerekiyordu ama geri çekilmek istemiyordum.

"Böyle de güzelsin. Dediler ki; saçlarını kestiren kadınlar, dünyanın en güçlü kadınlarıymış. Kadınların acıları saçlarındaymış. Acılarının gitmesini istemen... Beni de istemediğin anlamına gelmemeli. Ben, sana, her zaman soğukta nefesinin, göz ile görülen kısmı kadar yakın olacağım."

Şapkamı kaldırmak için kaldırdığım parmaklarım bana itaat etmedi. Doğruca Demir'in dudaklarına gitti. Alt dudağında yarım ay şekilde dolaştı. Kurumuştu dudakları, parmaklarımın altında çatlakları hissediyordum.

Göz perdelerinin arasından gözüken maviliklerini kapattı. Dudaklarından yanağına oradan da kapalı gözlerine gitti ellerim. Kirpikleri bir ölüye ait gibi hareketsiz duruyordu. Vücudu da bir o kadar hareketsizdi. Belki o da benim gibi düşünüyordu; eğer şimdi hareket ederse tüm bu an yok olacaktı.

Kaşları hizasında dolaşan parmaklarımı saçlarına kaldırırken tüm okulda yankılanan zil sesi ile hızla geri çektim. Demir de derin bir nefes alarak gözlerini açtı. Kızarmış gözlerine rağmen tüm içtenliği ile gülümsedi. Eli saçlarımdan elmacık kemiklerimin üzerine gelerek gözlerimden aktığını fark etmediğim yaşı sildi ve elini yanına, boşluğa bıraktı.

"Büyümüş gözüküyorsun küçük kadınım."

Cevap vermeden yüzüne baktım. Kafasını gökyüzüne çevirip derin nefesin ardından elini cebine attı. Çıkarttığı şeyi göz hizama getirdi.

"Parmağında olmasa bile bu sende durmalı. Bu sende durduğu sürece, bunun sende durmasını sağladığım sürece sen bana aitsin."

Birkaç ay önce, hayatımın en romantik gününü yaşadığım o gün taktığı yüzüğü ona geri vermiştim. Çoktan attığını düşündüğüm gecelerde ağlamamı saymazsak eğer bu yüzüğün bana geri geleceğini biliyordum. Benim almadığımı gördüğünde elimi kendine çekip avucumun içine bıraktı.

"Yenge, yenge, yenge. Açılın ben yeni okul müdürünün kardeşiyim. Çekil önümden burun kırmayı ben de öğrendim, üzerinde denememi istemiyorsan yemeklerimden gözlerini uzak tut. Senin bakışlarını hiç sevmedim, seni kesinlikle atacağım."

Emir insanların arasından yüksek sesle bağırarak gelmesinden öte sıraladığı sadece dört kelimeyi dikkate aldım.

"Yeni okul müdürünün kardeşi?"

Demir'in az önceki umutsuzluğunun bir kısmı kaybolmuşsa benziyordu. Hatta gülümsemesinin büyük oranı kış ayında dondurma yiyebilmiş bir çocuğa benziyordu.

"Bir şey söylemeyi unuttum; benden kolay kurtulamazsın küçük kadınım. Yine çok şanslısın okul müdürü karısı olacaksın."

Mafya Sekreteri 2Donde viven las historias. Descúbrelo ahora