3. Bölüm

10 2 0
                                    

"Nasıl?" diye haykırdım. Karşımda kim olduğunu umursamadan, ellerim yırtılmış kazağının yakalarına yapıştı. "Yalvarırım söyle! Ne istersen yaparım." Kısık bir sesle gülerken, benimle oyun oynadığını düşündüm. Hemen gülüşünü yüzünde dondurdu, yakasını ellerimden usulca kurtardı. Büyük bir umutla onu izlerken vereceği cevabı bekliyordum. Ne derse inanacaktım, yapacaktım. Başka yolum yoktu.

Hırkasının cebinden minik bir not defteri ve tükenmek üzere olan kurşun bir kalem çıkardı. Yağmur damlalarından korumak istercesine bedenini defterin yapraklarının üzerine eğdi. "Bekle," dedi. Bir şeyler yazıyordu. İşi bitince kağıdı avuç içime tutuşturdu. "Buraya git, sabaha karşı git. Orada birini bulacaksın,"

"Kimi?" dedim, sabırsızca.

"Bir suçluyu." Koyu gözlerini yüzümde gezdirdi. "Eğer bu şehirde bir çocuk kaybolduysa altından mutlaka o çıkar."

"Yani," Konuşurken zorlandığımı hissettim. "Kardeşim onun elinde mi?"

Omuzlarını indirip kaldırdı, cevap vermedi. "Nasıl bulacağım?" diye sordum. "Ya bulamazsam? Nasıl birine benziyor?"

"Git," dedi. "sen onu bulamazsan, o seni bulur."

Saatler olmuştu. Geçen her bir an içimi saran ateş daha da büyüyordu. Güneş birkaç saate doğacaktı. O evsiz adamın dediğini yaparak verdiği adrese gelmiştim. Bir gece kulübüne benziyordu burası; içeriden gelen boğuk ses, mekânın renkli ışıklarıyla harmanlanıp caddeyi dolduruyordu. Önümde bekleyen genç bir adam içeri girmek için hareket ettiğinde, kapıda bekleyen görevliler onu engelledi. Görünüşü yüzünden içeri girememişti. Çekinerek bir iki adım geriledim. İstemsizce üzerime bakma ihtiyacı duydum. Üzerimdeki ince tişört yağmurdan dolayı bedenime yapışmıştı, altımdaki eşofman ise çamura bulanmıştı. Eminim ki saçlarım da birbirine girmiş olmalıydı. İçeri nasıl girecektim? Beni bu halde asla içeri almazlardı. Fakat girmem gerekiyordu, onu bulmak zorundaydım.

Başka bir giriş?

Hızlıca mekânın yan tarafından dolanarak arka kısmına geçtim. Burası ön taraf gibi değildi; müzik sesi daha pasifti, ışıklandırma burada yalnızca kırık beyaz rengindeydi, görünürde kimse yoktu. Büyük demir kapı gıcırtılı bir sesle açılmaya başladığında hemen çöp konteynerinin arkasına saklandım. Elinde iki poşetle dışarı çıkan orta yaşlarda bir kadın, sakin adımlarla saklandığım yere doğru geldi, elindeki çöpe attı. Kapıdan gireceği esnada telefonu çaldı, yüzünde hafif bir tebessümle önce telefonuna ardından da içeriye bakarak çağrıyı cevaplandırdı.

"Efendim, sevgilim?"

Kadın konuşmaya dalmıştı, kapı hâlâ açıktı.

Kadın arkasını dönerek kapıdan uzaklaşmaya başladığında, hızlı adımlarla saklandığım yerden çıktım ve içeriye girdim. Burası depo gibi bir yere benziyordu. Üst üste yığılan kutular, cam şişeler, çeşitli paketler. Vakit kaybetmeden, aceleyle, müzik sesini takip ederek depodan çıktım. Nereye gideceğimi bilmeden attığım adımlar, beni bir insan yığınına götürmüştü. Gecenin bu saatinde nasıl bir kalabalıktı bu?

Dışarıdan ayrı bir dünyaydı sanki burası; insanlar gülüyor, ellerindeki bardakların içindeki sıvıları birbirlerine içiriyor, bağırarak dans ediyorlardı. İçeriyi kaplayan yoğun duman genzimi yakar gibi olduğunda, birkaç dakikalığına durdum. Aldığım derin nefesler işe yaramıyordu, kaybedecek zamanım yoktu, devam ettim. Attığım her adımda birine çarpıyordum, belki de aradığım kişi onlardan biriydi. Büyük bir bilinmezin içinde sanki o bilinmezin kendisini arıyordum. Biraz beklemeliyim, diye düşündüm. Ortalık biraz sakinleşmeli. Eğer aradığım kişi buradaysa mutlaka onu bulacaktım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 22, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Saklambaç: SOBEWhere stories live. Discover now