1

1.2K 67 78
                                    

"Aşk her dönemde vâr olmuştur, bunu hepimiz biliyoruz arkadaşlar."

Burcu hoca sınıfın içinde dolaşırken herkes sessizce ona odaklanmıştı.

"Aşk uğruna binlerce şarkılar, şiirler ve mektuplar yazıldı. Şuanda bile hala duyup anlattığımız aşklar var. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem ve dünya klasiği Romeo ile Juliet.

Hepsine az da olsa hakimiz, aşklarının büyüklüklerini biliyoruz."

Burcu hoca gözlerini sınıfta gezdirdi ve camdan dışarı bakan Osman'da gözlerini durdurdu.

"Osman, sen aşk hakkında ne düşünüyorsun?"

Osman şaşırsa da hocaya doğru dönüp derin bir nefes verdi. Çoğu kişi dersi kaynatarak sorudan kaçmasını beklerken Osman'ın konuşmaya başlaması ile tüm dikkatlerini ona doğru verdiler.

"Aşk, can yakar hocam. Umarım beni bulmaz."

Burcu hoca şaşırsa da anlayışla gülümsedi.

"Aşk kötü bir şey değil Osman."

"Leyla ile Mecnun; Leyla öldü, arkasından Mecnun gitti. Ferhat ile Şirin; Ferhat dağları delerken Şirin öldü ve kavuşamadılar. Romeo ve Juliet; sadece 3 günlük bir 'aşktı.' 18 yaşına bile gelmemiş ergenlerin kendini öldürme hikayesi, gereksiz romantize ediliyor."

Işık ona karşı çıkmak istercesine Osman'a doğru döndü.

"Ama hepsi o duyguyu tattılar. Aşık olmanın ne demek olduğunu bilerek öldüler. Hepimiz aşık olmak için doğuyoruz, onlar bunu yaşadığı için çok şanslı."

"Aşk onları öldürdü. Ben aşkı istemem, çünkü o beni öldürür buna eminim."

Işık kaşlarını çattı.

"Neden bu kadar karamsar bakıyorsun bu olaya?"

Çünkü ben normal aşka sahip bile olamazken, mutlu olmanın hayalini kurarsam gardımı düşürürüm diyemedi Osman.

"Aşktan kime hayır gelmişte bana gelsin Işık."

Bu sefer ses Eda'dan yükseldi ama Osman bu konuşmanın merkezinde olmaktan sıkılmaya başlamıştı.

"Yaşamış gibi konuşuyorsun?"

"Örneklerini çok gördüm."

Duyduğunda bile kalbini hızlandıran ses ile kafasını arkaya doğru çevirdi Osman.

"Neden başkalarının fikri sizinle aynı değil diye onu sıkıştırıyorsunuz?"

Sinan, uyumaktan şişmiş gözlerine nazaran gözlerinin altında olan morluklarla beraber Osman için bir şaheser gibi görünüyordu. Dağınık saçları ve bir kaç düğme açık olan gömleği ile Osman'ın tam tersiydi. Herkes Sinan'a döndü ama Sinan umursamadan demin konuşan Eda ve Işık arasında gözlerini gezdiriyordu.

Güzelliğine bakarken burnu sızladı Osman'ın. Yanlıştı hissettikleri, biliyordu. Çok denemişti kalbine söz geçirmeyi ama her çabası sonuçsuz kalmış, kendini bu sevdanın içinde buluvermişti.

Kendi gözlerinden bile sakındığı kişinin erkek olmasını sindirmişti, sonunu biliyordu. Eğer bu ortaya çıkarsa başına gelecekleri her akşam, her sabah, hayatının her anında düşünüyordu. Buna rağmen Sinan'a bir laf gider diye korkuyordu. Onu kendinden bile sakınırken başkasının acımasız sözleri canını yakarsa affedemezdi kendini.

Osman, hiç karşılık beklemeden sevmişti. Karşılık alamayacağını bilerek girmişti bu yola. Aşkın öldürebileceğini bilerek yaşıyordu her saatini. Ona kızsa kendine küserdi, canı acısa Osman'ın canı bin kat acırdı.

Şimdi Sinan'ın kendisine destek çıkması onu mutlu etmişti.

"Kimse onun fikrini değiştirmeye çalışmıyor Sinan."

"Bazıları, ben de dahil sadece aşka toz Pembe bakamaz Işık. Her şey kitaplarda anlatılan hikayelerden ibaret değil."

Burcu hoca duruma el atması gerektiğini hissetmiş gibi konuşmaya başladı.

"Aşkın ne olduğunu ve size ne hissettirdiğini umarım bir gün hepiniz anlarsınız."

Osman tekrardan gözlerini cama doğru döndürdü. Sinan kafasını tekrar kollarına gömmüştü bile. İkisi de derin bir nefes aldılar.

Teneffüs zili çaldığında herkes yavaş yavaş ayağa kalkmaya başladı. Öğle teneffüsü olduğu için sınıfın hepsi kantine doğru gitmişti. Işık, Eda, Kerem ve Sinan hariç.

"Ne oldu Işık biraz daha mı tartışacağız konuyu?"

Eda göz devirip Osman'ın omzuna çarparak sınıftan çıktı.

"Aşkı tüm gün konuşabilirim."

"Peki... Daha önce aşık oldun mu?"

Işık'ın gözleri parladı.

"Derste söylediğim gibi, hepimiz aşık olmak için doğuyoruz aslında."

Sinan esneyerek doğruldu.

"Daha sikko bir felsefe duymadım."

Osman cebinden çıkardığı fındıkları yerken güldü.

Sinan geri uykusuna dönerken Kerem'de sınıftan çıkmıştı. Işık hala Sinan'a aşkın iyi bir şey olduğunu kanıtlamaya çalışırken, Sinan anlamsız sesler çıkıyordu. Işık'ın gözlerindeki parlaklık Osman'ın yakından bildiği bir şeydi.

Işık, Sinan'dan hoşlanıyordu.

Düşünmeden edemedi; Işık kusursuz biriydi. Güzeldi, iyi kalpliydi, şirin ve zekiydi. Kendini onunla yatıştırırken bile bulamıyordu.

Osman yine de beraber olurlarsa mutlu olacağını biliyordu, Sinan iyi olacaksa her şeye tamamdı o zaten.

Kapıya ilerlerken arkasına bir daha bakmadı. Direkt olarak kapıdan dışarı çıkıp erkekler tuvaletine ilerledi ve boş olan kabinin içine kendini attı.

Gözlerini kapatıp burnunun sızlamasının geçmesini bekledi. Bunun için çok genç değil miydi?

Bu zehirli düşünceler içinde yavaş yavaş her yerini işgal ediyor, tüm sistemini çökertiyordu.

Osman, bir kez daha net bir şekilde anladı. Bu dünya, bu ülke onu çok zorlayacaktı. 

Osman için, Sinan imkansız bir ihtimaldi.

.....

Girişi attık bakalım. Uzun zamandır kitap yazmadığım için paslanmışım resmmeeennn... Neyse yapacak bir şey yok askolarim.
Kapak bana ait btw

505: Birini hem öldüren, hem de hayatta tutan bir şeyi ifade etmek için kullanılan bir terimdir.

505 / Sinman Where stories live. Discover now