1. KADERİN YALANCI CİLVESİ

2.9K 103 110
                                    

Kitabın Şarkısı: Back To Black



🍷




1. KADERİN YALANCI CİLVESİ




🍷




Kana açtım.

Keza kana hiç doymamıştım.

Yine de, bu dinmeyen açlığımı bana kanı anımsatan kırmızı şarap, belki bir süreliğine bu açlığımı dindirirdi ama bana daha fazlası lazımdı, hep daha fazlası. Kana duyduğum açlık da tıpkı damarlarımda akan arsız dürtüler gibi beni zorluyordu. Öyle ki kan dolu avucuma hapsettiğim kadeh dolusu kırmızı şarap, açlığımı dindirmek yerine aksi bir şekilde daha da hiddetlendiriyordu. Bu arsız dürtülerin beni ele geçirmesine izin vermeden hemen harekete geçmeliydim. Aksi hâlde ortalık kan gölüne dönebilirdi. Ortalık zaten kan gölü, Tanzer.

Elimdeki fırçayı daha hırçın bir hareketle vurdum tuvale. Fırçanın üzerindeki kırmızı şarap lekeler bırakırken tuval üzerinde, asıl portre ortaya çıkıyordu. Elimdeki şarap kadehine tekrar batırdım fırçayı, kadehten taşan kırmızı şarap ellerime bulaştı. Ellerimden dirseklerime doğru akan kırmızı şarabı hissedebiliyordum. Ellerim sanki yine kan içindeydi, elim kan hiç temizlenmemişti ki. Üzerimdeki beyaz gömlek sanki birinin kanı üzerime bulaşmış gibi kırmızılıklar içindeydi. Oysa böyle bir şey yoktu, daha fazlası vardı...

"Sence nasıl olmuş, Melinda?" Avuçlarımın arasındaki kırmızı şarap dolu kadehi, kırmızı şarap lekeleri içinde olan beyaz masaya bıraktım. Şaheserime baktım büyük bir beğeniyle, mükemmel olmuştu. Şarabın kırmızı rengi beyaz tuvalde raks ediyordu âdeta. İntihar eden son kurbanın portresi gözlerimin önündeydi, bunun hissettirdikleri saf zevkti yalnızca. 

İnsan... Ne kadar da aptal bir varlık. Tanrı, ona akıl bahşedip kendi efendisi olma hakkını sunmuşken, insan her zaman için bir başkasına köle olmaya meraklıdır. Neyse ki ben o aptallardan değildim.

"Bundan ne zaman vazgeçeceksin?" dedi Melinda, gözlerim onu buldu. Malikanenin en kuytusundaki mahzendeydik. Bu mahzen kırmızı şaraplarımı ve onlardan yaptığım portreleri sakladığım yerdi. Oldukça geniş olmakla beraber bir o kadar da karanlıktı, tıpkı içine sığdırdıklarım gibi. Melinda mahzenin bir köşesine, beni ve hareketlerimi en net şekilde görebileceği köşeye sandalyelerden birini alarak oturmuştu. Üzerinde tüm bedenini ikinci bir deri gibi saran beyaz straplez elbisesi vardı. Oldukça güzel bir kadındı ve bunun pek de farkındaydı. Ancak bazen bilmek yeterli olmaz, kullanmak gerekir ve onun bunu güzelliği ne kadar kullabildiği tartışılırdı. Büyük bir merak ve belki de biraz sorgu ifadesiyle doğrudan kırmızı şarapla yaptığım porteye bakıyordu. "Daha doğrusu..." dedi ve nihayet gözlerini yüzüme çevirdi. "...vazgeçebilecek misin?" Bunu ben de bilmiyorum ama bir önemi de yoktu.

"Vazgeçmek mi?" Komik bir şeyden bahsediyormuş gibi güldüm. "Neden vazgeçmem gereksin ki?" dediğimde tek kaşını havaya kaldırdı, ben bu lafları yemem deme şekliydi onun. Göz devirdim, ellerimi iki yana açtım ve omuz silktim. "Benim sanatım bu. Sanata biraz saygı lütfen." Dudaklarını aralayıp konuşmaya hazırlandı ancak mahzende yankılanan güçlü kahkaha buna engel oldu.

"Sanatın öyle mi?" Derin bir nefes alıp kocaman gülümsedim, bugün sabrımın sınanma günüydü anlaşılan. Baha Tamay, ellerini arkasında birleştirmiş alayla gülümseyerek mahzene iniyordu demir merdivenlerden. Merdivenlerden yükselen adım sesleri mahzenin her yanına yayılırken gözlerim kırmızı şaraplarımı müdafaa ettiğim cam dolaba kaydı. Onlar zarar görmesin diye cehennemin dibinde sayılabilecek bu mahzende saklıyordum. Olur da bu bunak herif yüzünden bir şey olursa onlara, o şişelerle tahmin edemeyeceği şeyler denerdim üzerinde. "Aklın çıkıyor değil mi?" dediğinde ona döndüm. Melinda'nın hemen ardında durmuş yüzündeki sinir bozucu gülümsemeyle gözlerime bakıyordu. Zaafımı biliyordu. Hayır, zaaflarımı biliyordu. Bu bile onu öldürme için bir sebepken neden bunu yapmadığım apaçıkça ortadaydı, en azından onun açısından. "O şişelere bir şey olacak diye ödün kopuyor?" Kırmızı şarap lekeleriyle bezeli beyaz masanın üzerinden kadehimi aldım.

KIRIK KADEHWhere stories live. Discover now