deux, II

1.7K 171 72
                                    

lee minho

hani ait olduğunuz yeri bulduğunuzu hissettiğiniz zaman içinizde oluşan o büyük, belki de kalıcı huzur var ya, tam olarak ondan yaşıyordum. seneler geçmişti, başka yerlerde büyümüştüm, başka bahçelerde koşmuştum, ama yine de eskiden yaşadığım şehire gelmiştim. mutlu ediyordu burası beni. hiçbir şeyin veya hiç kimsenin etmediği kadar.

"teşekkürler chan." dedim yanımdaki koltukta yayılmış chan'e bakarak. odamı taşımamda yardımcı olmuştu ve bu yüzden gerçekten minnettardım ona.

jeongin, chan ve changbin'den üç-dört yıl boyunca sadece sanaldan konuşmak çok zordu benim için. kötü zamanlardan geçtiğimde kapısını çalıp sarılarak uyuyabileceğim bir changbin'im yoktu mesela. çok ağlamıştım onlardan ayrı kaldığım için.

normalde babamın işi dolayısıyla, ki askerdi , çok uzun süre bir şehirde yaşayamazdık ancak bundan önceki gelişimizde altı yıldan fazla kalmıştık. o altı yılda da, bu mükemmel arkadaşlara sahip olmuştum. hayattaki tek şanslı okumu da burda kullanmıştım kısacası.

koç jin vardı bir de tabii. ebeveynim gibiydi, babam evde olmadığı zaman, zaten çoğu zaman evde değildi ancak ona koşardım, o olmuştu benim güvenli kollarım. babam gibiydi, nasıl bu kadar sıkı bir bağımız olmuştu hiçbir fikrim yoktu. seviyordum onu çok fazla. hem babalık yapmış hem de yüzmede gelişmemi ve buralara gelmemi sağlamıştı. başka şehirlerdeyken bile benimle iletişimini kesmemeye çalışmıştı olabildiğince.

derin nefes verdim rahatlamaya çalışarak. çalan kapıyı duyduğumda yüzümü buruşturdum ve zorla kalktım. nakliyecilerle annemlerin uğraşması gerekmiyor muydu?

kapıyı açtığımda gördüğüm changbin ve jeongin ile gülümsedim ve sarmaladım kollarımı bedenlerine. bir hafta önce gelmiştim ve bir kere buluşabilmiştik sadece. özlediğim bedenlere de o ilk buluşmada doğru düzgün doyamamıştım zaten.

"oğlum hiç gerçek gibi gelmiyorsun yemin ederim. bot mu acaba, jeongin?" dedi changbin kontrol etmeye çalışarak. kıkırdadım dediğine. "aynen changbin botum ben."

"seungmin nerede?" dedim kaşlarımı çatarak.

"müzik hocası tutmuş onu, geç kalacağını söyledi."

jeongin'in dediğine kafamı sallayıp mutfağa ilerlerken, "chan." dedi changbin. changbin'in seslenmesiyle ona doğru dönen chan, efendim dercesine bakmaya başladı. ben de o sırada suyumu içmiş, salona geri dönüyordum.

"burası jisungların olduğu site değil mi?" diye sordu montunu koltuğa bırakırken. "jisung?" diye sordum kim olduğunu bilmediğimi belirterek.

"okulda iki koç var demiştik ya," dedi jeongin. dediğine kafamı salladım. "diğeri de koç han, jisung da koç han'a gidiyor işte. rakipsiniz bir nevi ama takımsınız gibi de."

"rakibiz ama takım mıyız? anlamadım." dedim onlara bakarak.

"okul içi yarışlarda rakipsiniz evet, ama okullar arası veya il arası yarışlarda takımsınız."

"ha, anladım." dedim kafamı sallayarak. daha önce de bu durumlarla karşılaşmıştım bu şekildeki okullarda. garip değildi, ancak yüzmede nasıl olduğunu merak ediyordum istemsiz.

"ee, naptın biz yokken?" chan'in sorduğu soruyla gözlerimi kırpıştırdım birkaç kez hızla. "hiç," dedim.

"yeni ortamlara uyum sağlayamadan başka şehirlere geçiyordum. fazla zor zamanlardı. bir daha yaşamaktan korkuyorum biraz."

"gerçekten bu arada, bir düzen kurmuşken sonra yeni bir yerde tekrar düzen kurmak iğrenç ve zor bir şey." dedi jeongin elindeki kahvesinden bir yudum alarak.

"evet, burda ne kadar kalacağız bilmiyorum ama babam ayarlamaya çalışacak bir şeyler. o da seviyor burayı, annemle benim de sevdiğimi biliyor. olabildiğince uzun kalmaya çalışacağız."

"iyi bari." dedi chan ve kalktı yerinden. "azıcık işemem lazım, geleceğim hemen."

jeongin chan'in dediğine kıkırdarken, eline telefonunu aldı.

"hyunjin post atmış." dedi. changbin de jeongin'in telefonuna kafasını uzatarak bakmaya çalıştı. "yine birinci olmuş anasını satayım." dedi ağzı açıkken.

"hyunjin kim, tanrım tanımadığım insanlar hakkında konuşmanız konu dışında bırakıyor beni." dedim gözlerimi devirerek.

"pardon hyung, hyunjin de koç jin'de. aynı takımdasınız yani, o da bayağı başarılı bir yüzücü. changbin ne kadar rakibi olsa da güzel bir ilişkileri var, birbirlerinin yarışlarını izlemeye gidiyorlar arada. ama öyle çok da yakın değiller. garip."

"evet, ayrıca wooyoung da var. koç jin'de o da. jisung, hyunjin, wooyoung beraber takılıyorlar zaten."

"anladım. bakayım bir şunlara." jeongin telefonundan hyunjin'in instagramını gösterirken, dikkatlice dolaşmaya başladım.

"yakışıklıymış bayağı." dedim kafamı etkilendiğim anlamında yukarı aşağı sallayarak.

"ee, changbin. senin flört işi noldu?" dedim telefonu jeongin'e geri uzatırken.

"ya canım işte o olmadı ya." dedi yeni gelin evindeki kadınlara dönercesine. bacak bacak üstüne atmış, kollarını sıvamıştı. ancak chan'in geldiğini görünce de eski haline geri dönmüştü.

fazla özlemiştim bu çocukları. her anınızda yanınızda olan birini bulmak çok zor, kime güveneceğinizi seçemiyorsunuz bir süre sonra. çok zorlanıyordum şehir değiştirirken ancak sanaldan bile yanımda olan bu çocuklar, hayatta ayağımı sağlam basmamı sağlamıştı. işte bu yüzden, onları tekrar kaybetmekten ve şehir değiştirmekten deli gibi korkuyordum.

.

dünyanın en zor hissi, kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur.

-dostoyevski

behind the light

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

behind the light.

despair ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin