17.BÖLÜM

2.4K 75 7
                                    

Yine amaçsız bir sabaha uyandım. Gözlerimi açar açmaz yorgunluğum bindi omuzlarıma. Aslında gün içinde beni fiziksel olarak yoracak hiç bir aktivitem yoktu. Öylesine, bir işe yarıyormuş gibi evin içinde boş boş dolanmaktan başka...  Biliyorum ben; ruhumun yorgunluğu çöküyor omuzlarıma. Bedenimi ağrıtıyor.

Zorla da olsa yatağımdan kalkıp benim gibi darmadağınık olan, Yağız'ın evinden çıkarken yanıma aldığım sırt çantama ilerledim. İçine tıkıştırdığım siyah kotumla siyah tişörtümü giyindim. Üzerimden çıkardığım, gecelik niyetine giydiğim siyah eşofmanlarımı da tıkıştırdım yeniden içine. Sanki her an yeni bir "gidiş" olabilirmiş gibi hazır beklemeleri için. Siyah seviyordum ben. Hayatım da simsiyah değil mi zaten?

  Aheste aheste  bana verilen odamın yakınındaki banyoya ilerledim. Rutin işlerimi hallettim. Kulağıma bir zil sesi ilişti ama çok da önemsemedim. Bu saatte anneannemlerin erken uyandığını bilen konu komşudan başka kimse çalmazdı kapıyı. Dedem sabah namazından sonra tekrar uyumadığı için, bu evde gün çok erken başlar ve erken biterdi.

  Kahvaltıya  yardım etmek için hemen mutfağa ilerledim. Normalde şu anda anneannem  mutfakta kahvaltı hazırlıyor olmalıydı. Yaklaştıkça birşeylerin eksikliği hissi sarmaya başladı içimi. Her gün duymaya alıştığım mutfaktan gelen tıkırtıların eksikliğini farketti kulaklarım. Kafamı uzattım kapıdan, ocağın üzerinde kaynayan çay, telaşlı telaşlı masaya tabak bardak taşıyan anneannem  ve her sabah beni görür görmez çocuk avutur gibi " aman da aman uyanmış benim güzelliğim" diyen buğulu ses eksikti...

    Hemen salona döndüm yönümü, yaklaştıkça duyduğum hararetli hararetli sesler " yine mi?" Dedirtti bana, ama bu kez sesli olarak. Hiç yaslanacak duvar aramadım. Hiç dinleme gereksinimi de duymadım. Hangi ses kime ait yabancı biri var mı? Diye de düşünmedim. Adım geçiyordu yine istem dışı duydum. E artık yeterdi değil mi? Kapalı kapılar ardında, adıma alınan  kararlara doymuştum artık. Ne varsa ne olacaksa herkes yüzüme söylesindi artık. Hızla salona daldım. Daha selam sabah edemeden de donup kaldım...

   Yaşadığım bunca olaydan sonra  öz güvenimin patlaması tam da bu anda olmalıydı zaten. Başka türlüsü tescilli salaklığıma yakışmazdı. O kadar kapı dinledim asıl dinlemem gereken kapı da ardımda kaldı... Salonun ortasına  daldım. Bakışlarına hasret kaldığım, bir çift yeşil göz karşıladı beni. Öylece bakakaldım...

     Öyle çok özlemişim ki... her gece uyumadan önce, rüyama gelsin diye ağlayarak dualar ettim ben. Yıllarca bıkıp usanmadan, kimselere belli etmeden içimde sakladım.  Gizlice sevdim. Hep kıskandım. Bir gün, onunda beni sevdiğini öğrendim. Dünyalar benim oldu mu? Bilemem. Olsa ne olacak onu da bilemem. çünkü Ben kendi ufacık dünyama bile sahip değilim. Benim tek dünyam Oymuş, onu bilirim. Bir sarıldım, işte o an dünyaları kollarımın arasına sığdırdım. Evlendim. Artık benim dünyam yanımda dedim. O gece, dünyamı yıktı altında kaldım...  yine de bekledim. İçten içe hep bekledim. Beni bırakmaz dedim.

Şu an karşımdasın ve ben ne yapacağımı bilmiyorum. Koşup boynuna mı sarılsam hiç bir şey olmamış gibi? Yoksa ardımı dönüp gitsem? Sanki öyle bir lüksüm varmış gibi... Peki affetmek? Bedenim unuttu yaptıklarını. İzlerini siliverdi hemen.  Ya kalbim, ruhum unutabilecek mi?

    Kalakaldığım yerde dedemin adımı seslenmesiyle kendime geldim.

"Asya, geç kızım otur."

Dedemin geç otur derken eliyle gösterdiği  yere, tam yanına tedirgince oturdum. Yağız'ın yanındaki sehpanın üzerine özensizce bırakılmış kırmızı güller takıldı gözüme. Ne kadar da güzeller. Şu anın yapaylığı yanında fazlaca gerçekler. 

SIĞINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin