8-Beni Yeniden Tanıyın!

40 5 16
                                    

Üç gündür yoldan şaşmadan son hız devam ediliyordu. Grandük henüz bir araba almadığı için Caroline at üstündeydi. Uzun süre aralıksız at bindiği için bacaklarında yaralar oluşmuştu. Zavallı kızcağız, çaktırmasa bile soğuk terler döküyordu.

Üç günün sonunda nihayet kendi topraklarında geniş, düz bir alan buldular. Caroline nihayet onlardan uzak bir yerde oturmuş derin soluklar alıyordu. Acısı katlanılmaz bir hal almıştı.

Askerler ateş yakmış, çadır kurmuş ve ava gitmişti. Caroline ise sessizce onları izliyordu. Ancak kafasında düşüncelerini durduramıyordu. Onu ormana atanın imparatoriçe olduğuna emindi. O kadından her şeyiyle nefret ediyordu. Yıllar sonra gelen bir prensesin ne yapmasını bekliyordu? Veliaht prensin yerini mi alacaktı? Daha yeni geldiği ancak alışamadığı yuvasından atılmıştı. Döner dönmez haddini bildirecekti. Onunda imparatorluğun soyundan olduğunu unutuyordu. Ondan kan olarak üstün olduğunu da...
Ama bunları ona en iyi şekilde hatırlatmaya kararlıydı. Caroline bunları düşünürken zaman çok hızlı geçmiş,askerler avdan dönmüş ve yemekleri hazırlamışlardı. Ayağa kalktı ve ateşin etrafında toplandıkları yere oturdu. Askerlerden biri elinde bir bıldırcınla Caroline'nin yanına yaklaştı ve ona verdi. Caroline paylaşacaklarını düşünmüştü. Yanında oturan askerle ortasına koydu. Adam ona şaşkınca baktı.
"Leydim yemiyor musunuz yoksa? Üzgünüm ama burada yenilebilir bitkiler yok."dedi. Caroline ise aynı şaşkınlıkta bakakaldı.
"Hayır bayım kim bıldırcın yemeye hayır der? Sizinle paylaşmayacak mıyız?"dedi. Grandük ise köşeden izliyor, Caroline'nin tepkilerine gülmeden edemiyordu.
"Hayır Leydim,onun hepsi sizin için."dedi. Caroline daha fazla konuşmadı ve yemeğini yemeye başladı. İç sesi mutluluktan susmak bilmiyordu. Bu kadar asker kısıtlı sürede bir bıldırcını nasıl bu kadar harika yapabilirdi?

Yemek bitmiş etraf temizlenmişti. Caroline ateşin yanından ayrılmamış, diğerleriyle oturuyordu. Askerlerin hepsi birbirleriyle şakalaşıyor, gür kahkahalar atıyordu. Gerçi Caroline pek dinlemiyordu. Çok uykusu vardı. Siyah saçlı bir asker ona uzunca bakmış ve sonunda konuşmuştu.
"Kardeşlerinizden en çok hangisini seviyorsunuz Leydim? Duyduğuma göre hepsi çok yakışıklıymış. En küçük prens ise çok tatlıymış."dedi. Caroline güldü ve cevapladı. "En küçük prensin çok tatlı olduğu doğru. Siyah saçlı,elma yanaklı minicik bir çocuk. Dokunmaya bile kıyamazsın."dedi ve gülümsedi. Ancak askerler hala bekledikleri cevabı alamamıştı...
" Peki Büyük Prens Antonie uzun boylu,siyah saçlı ve yeşil gözlü. Yakışıklı diyebiliriz. Ortanca Prens Lowell ise kumral,mavi gözlü. Büyük prense nazaran daha yakışıklı. Küçük prensi zaten anlattım."dedi.

"Leydim hadi ama! Biz cüsselerini soruyoruz, iri yarılar mı? Uzun zayıf olma ihtimalleri daha yüksek gerçi..."dedi sarışın bir asker.

Caroline birden gülmeye başladı.
"Tanrı aşkına! En baştan söylesenize. İkisi de gayet uzun boylu, geniş omuzlular. Bunun sebebinin ise muhtemelen akademide bulunmuş ve askeri eğitim almış olmaları."dedi. Askerler onaylarcasına başlarını salladı. Aynı asker yeniden konuşmaya başladı.
"Peki ya siz Leydim, nerede eğitim aldınız?"dedi. Caroline gülümsedi ve cevapladı.
"Ben birkaç ay önce bu evrene geldim. Ama diğer evrende soylu bir ailenin kızıydım. O zaman kendi krallığımın akademisini ikincilikle bitirdim. Aslında birinci olabilirdim ama nakış öğretmenim beni dersten düşük notlarla geçirdi. Hatırlaması bile iğrenç..."dedi. Bunu anlatırken yüzünü buruşturmuştu. Askerler gülünce o da onlarla güldü. Daha sonrasında herkes dinlenmek için çadırlara geçti. Grandük ise Caroline için bir araba almıştı. Sonunda! Caroline rahat ve güzel bir uyku çekecekti. Bunu düşünerek keyiflendi ve derin bir uykuya daldı.

Caroline uyurken Grandük Stefan Castina İmparatorluğu'na gidecek olan notu yazmış ve göndermek için sabahı bekliyordu...

Güneş yavaş yavaş doğmaya başlamıştı. Gecenin koyu mavisi ile karışmış, turuncu kırmızı ve sarı renkleri ile eşsiz bir manzara oluşturmuştu. Caroline tam o saatlerde uyanmış ve arabadan çıkmıştı. Yakınlardaki dereye yürümüş saçlarını biraz suyla düzeltip yüzünü yıkamıştı. Daha sonra hızlıca kamp alanına doğru yürümeye başlamıştı. Başını kaldırıp gökyüzünün güzelliğine bakmıştı. O sırada uçan beyaz bir haberci güvercin görmüştü...

Yedinci Evrenin PrensesiWhere stories live. Discover now