Memory

985 66 10
                                    

Yumuşak ve sarı ışık göz kapaklarımın arkasında kırmızı şeritler oluşturdu. Yanıma döndüğüm sırada tıslayarak inledim. Lanet olası sakinleştiriciler... Gözlerimi açtım ve birkaç saniye görüntümün netleşmesi için kırptım. Kahretsin. Tekrar kiraladığımız villanın yatak odasındaydım.
Isaac sol tarafımdan, "Uyan artık, yakışıklı prens." dedi yumuşak bir şekilde. "Bana bir daha böyle bir şey söylersen," yataktan doğrulmaya çalışırken kafama aniden ağrı saplandı ve cümlem yarım kaldı. "Ne kadardır baygınım?" diye sordum, Isaac yatağımın ayak ucuna oturduğu sırada. Kol saatinin mavi ışığını yakarak "Sadece dört saat." Nihayet yataktan doğrulup ayaklarımı aşağıya salladığım sırada bana baktı. "Ne kadar kötü?" Yüzündeki ifade tam olarak ne sorduğumu bildiğini gösteriyordu. "Kendi davana yardım ettiğinden kuşku duyuyorum." Bacaklarıma dolanmış örtüyü çekiştirip bir kenara attım ve altımda pantolon olmaması kötü ruh halimi daha da kötüleştirdi. "Davamın canı cehenneme." Gölgelerin içine gözlerimi kısarak baktım ve kotumun köşedeki sandalyenin koluna serilmiş olduğunu gördüm. "Yapacağım ya da söyleyeceğim herşey o konuda bir fark yaratmayacak. Çoktan kararlarını vermişler." Isaac elini ensesine koyarak "Artık verdiler..." dedi kısık sesle. "En baştan beri vermişlerdi, tüm bu rezilliğin hiç mantığı yok. Benim öldürülmemi isteyeceklerken, neden Derek'i beni tehlikeye atmakla suçlamaya başladılar?" Ayağa kalkıp sandalyeye giderken Isaac, "Babam tüm geceyi neredeyse odasında telefonla geçirdi. Ve bütün süre boyunca müzik çalıyordu. Bir şeylerin peşinde. Harris bir şekilde öğreneceğini söyledi." diye konuştu. babam kelimesini iğrenerek söylemişti.
İç geçirerek sandalyeye oturdum ve kotumu alıp önce bir ayağımı sonra diğerini sokup giydim. Kendi iyiliğim için uyuşturulmuştum ama şuan daha etkili olabilecek tek şey güçlü bir içki olurdu fakat bu şu anda mümkün değildi. Aklımın yerinde olmasına ihtiyacım vardı. "Liam nasıl?" Isaac temiz bir üst almam için valize doğru sessizce yürümemi seyretti. Duş almaya ihtiyacım vardı ama zamanımı bu tarz saçmalıklara harcamak istemiyordum. "Seni soruyordu. Kimseyle konuşmuyor. Babam onu görmeye gitti ama Liam ona bakmadı bile. Ona yemek vermek için içeri girmiştim ve bana tek dediği şey 'Teşekkür ederim' oldu." Uyurken giydiğim kapşonlumu ve beyaz tişörtü çıkartıp odanın diğer köşesine fırlattım. "En azından sana bir şey söylemiş." dedim ve düz gri tişört üstüne mavi kareli gömlek giydim. "Liam, babamı odadan çıkarmak için çığlık attı." Yönümü hızlıca Isaac'e çevirip "Çığlık atmak mı?" diye sordum. "Evet. Görünen o ki babam zorla onu konuşturmaya çalışmış ve Liam korkudan çığlık atmaya başlamış. Salondan net bir şekilde duyuluyordu." Etkilenmemiş bir halde omuzlarımı silktim. "İnanması güç değil." Isaac gözlerini devirdi. "Bu evin salonundan, köşkün değil." Ah. Aferin sana Liam. "Peki o iyi mi?" Isaac başıyla onaylayıp "Evet. Bu yaklaşık bir saat önceydi ve o zamandan beri içeri kimseyi sokmadılar. Uyanıp onunla konuşmanı bekliyorlar." Hah! Şu işe bak. "Bunu nazik bir şekilde rica etmeyi düşünüyorlar mı?" Isaac burnundan hızlıca nefesini bıraktı. "Bunu soracaklarından bile kuşkuluyum," dedi hafifce gülümseyerek. "Son büyük konuşmandan sonra, bunu yapılacak doğru şey olduğu için yapacağını biliyorlar."
İyi davranmamın eninde sonunda başıma bela olacağını bilmem gerekirdi. "Peki ya Derek? Babam ne yaptı?" Isaac iç geçirdi. O söylemese bile gerçeği biliyordum. "Ona herhangi bir seçenek vermediler, Stiles. Baban, eğer bir çıkış yolu olsaydı kesinlikle Derek'in cezasını kabullenmezdi." Ellerim yumruk oldu. "Saçmalık! Ve sende bunu biliyorsun!" Isaac sessiz kaldı. Babası yüzünden ne kadar pişman olduğunu anlayabiliyordum. "Her zaman bir seçenek vardır. Pek çok seçenek vardır. Olmayan tek şey cesarettir. Kolay seçeneği bir kenara itip asıl gerçekle yüzleşme cesareti." Yüzündeki sakin ifadesinin içinde bir öfke belirmeye başkarken Isaac kaşlarını çattı. "Derek'i kaybetmenin babam için kolay olduğunu mu düşünüyorsun?" Gözlerimi kapatıp şifonyere dayandım. "Hayır." Nefesimi bıraktım. "Tabii ki hayır. Sadece bunu yaptığına inanamıyorum. Doğru olan şeyi yapmanın önemini her zaman söylüyordu. Ama şimdi...çok konuşup az iş yapma eğilimine girdi." Isaac iç çekti ve "Çok üzgünüm, Stiles." bakışlarımı kaldırıp ona baktım. "Bu senin suçun değil." dedim ve kapıya doğru ilerledim. Isaac ayağa kalkıp önümü kesti. "Çekil." diye emrettim. Kolları kararlı bir şekilde göğsünde kavuşturarak başını iki yana salladı. "Ne hissettiğini anlıyorum ve biliyorum ama gidemezsin." Onu yolumdan itmeye çalıştım ama kımıldamadı. Daha güçlü ittim. Kollarımı iki eliyle tutup yüzüme baktı. "Biliyorum, Stiles. Seni ve Derek'i biliyorum. Neler hissettiğini anlıyorum. Ama Liam'ı düşün. Bir tek seninle konuşuyor. Sana ihtiyacı var. Bunu ona yapma." Liam'dan ayrılmak ne kadar kötü olursa olsun, o iyi olacaktı. Melissa ona nasıl en iyi şekilde yardım edeceğini bilirdi. Kollarımı tutuşundan kurtarmaya çalıştım ama izin vermedi. Isaac gözlerimdeki karanlığı gördü ve kaşlarını çattı. "Kahretsin, bunu Derek'e yapma. Onunla gidersen hayatı nasıl olucak? Her gününü seni koruyarak ve senin için dövüşerek geçirecek ve Derek sonsuza kadar dövüşemez." İçime korku oturdu ve Isaac kollarımı bırakarak beni olduğum yere sabitledi. Isaac devam etti. "Konseyin seni kaçırdığı için Derek'in peşini bırakmayacağını biliyorsun. Özellikle babamın." Haklıydı. Derek'le gidersem ölüden farksız olurdu. Yavaşca nefesimi bıraktım ve omuzlarım yenilgiyle düştüğünde "Henüz bitmedi," diye fısıldadım, rahatlattığı kadar kalbimi acıtan bir kucaklama ile beni sardığında. Bu konuda artık ağlamayacaktım. Ağlamakla işim bitmişti. Sinirlenmenin vakti gelmişti.
Isaac şahsi olarak anlamasın diye nazikçe ondan çekildim ve azmimi güçlendiren yeni bir kararlılıkla gözlerine baktım. Konseyin istediği şeyi yapacaktım; onlara Liam konusunda yardımcı olucaktım. Ama bunu kendi yöntemimle yapacaktım ve üstesinden gelemezlerse, gidip kendilerini becerebilirlerdi.
Kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı. Hayatım dışında. Ve hayatımdan bir şeyler çıkardıkları her an onun da değeri azalıyordu. Bu yüzden onların oynunu oynarken, kendiminkini de oynayacaktım. Derek'i geri getirmenin bir yolunu bulacaktım.
"Derek ne zaman ayrılıyor?" dedim kapının kenarına doğru giderken. "Uçağı yarın sabah en erken saatte kalkıyor." Eğilerek, yerden ayakkabılarımı aldım ve tek tek giydim. "Nerede şimdi?" Isaac kapıya doğru yaklaşıp "Odasında." dedi. Beni Derek'le ayıran duvara, muhtemelen söylediğimiz her kelimeyi duymuş olduğunu farkına vararak baktım. "Peki ya diğer herkes?" Yatak odasından çıkıp salona ilerlerken arkamdan geldi. "Köşkteler. Baban uyandığın zaman seni oraya götürmemi söyledi." Ön kapıyı açıp ayağımla sinekliği tekmeledim. "İyi." Isaac için sinekliği açık tuttum. "Görevin tamamlanmış diye düşün." Dışarı adım attı. Sinekliği arkasından hızlıca kapadım ve hızlı bir hareketle kilitledim. "Ne yapıyorsun?" diye sordu Isaac, kolu çekiştirerek. Cevap vermek yerine, kapıyı yüzüne kapatarak kilidini çevirdim ve güvenlik zincirini yerine taktım. "Stiles! Eğer benimle gelmezsen seni gerçekten götürmüş olmuyorum!" Sırtımı kapıya yasladım. "Birkaç dakika içinde orada olurum. Yavaş yürü. Sana yetişirim." Isaac sinekliği yumruklamaya başladı. "Hayır. Stiles! Aç şu lanet olası kapıyı!" Cevap vermedim. "Bana kapıyı kırdırtma, Stiles." Öfke içinde nefesimi bıraktım ve tekrar kilitleri sökerek kapıyı hafifce araladım. "Yarım saat Isaac." Sessiz bir şekilde Derek'le birkaç dakika yalnız kalmak için gözlerimle yalvardım. "Ölmekte olan birisi için fazla bir şey mi?" Kaşlarını çattı. "Sen ölmüyorsun." Arkamda parkeler gıcırdadı ve dönünce Derek'i solmuş bir tişört ve tek dizi delik olan kot pantolonla yatak odasının kapısında durduğunu gördüm. "Sen ne yaptığını sanıyorsun, Stiles?" Gözlerimi devirdim. "Biraz yalnız kalmak için pazarlık yapıyorum. Seninle konuşmam lazım ve konuşmamızı herkesin duymasından bıktım." Derek duraksayıp birkaç saniye gözlerime baktı. Sonra bakışlarını benden Isaac'e çevirip başıyla onayladı. "Derek..." diye şikayet etti Isaac. "Git." diye emretti Derek ve Isaac kararsızlık içinde ikimize bakıp durdu. "Yarım saat sonra tekrar burada bekliyor olacağım." dedi. Ona dönüp "Teşekkür ederim." diye fısıldadım. Kapıyı arkamdan kapattım.
"Bu olup biten neydi?" Derek yatak odası kapısının çerçevesine yaslandı ve kollarının biçimli kıvrımlarının gerilmesini sağlayarak kollarını göğsünde kavuşturdu. "Hiçbir şey." Gittiği için ona bağırsam mı yoksa kalması için yalvarsam mı diye karar vermeye çalışırken tek ayağımın tabanını kapalı ön kapıya dayayıp yaslandım. "Gitmek zorunda değilsin, biliyorsun. Yere yatıp boğazını Lahey'e uzatamazsın." İç geçirdi ve yorgun bir şekilde başını iki yana salladı. "Yapma, Stiles. Bitti ve bitmesine izin vermek zorundasın. Gitmeme izin ver." Ayağımı iterek kapıdan uzaklaştım ve odasına koşar adım gittim. "Hayır." İçeri girip kapıyı kapatmak üzere savurdu ama tek avucumla kapıya vurarak kenara ittim. "Kesinlikle olmaz. Arkamı dönüp bundan uzaklaşmana izin verecek değilim. Benden uzaklaşmana." Derek odanın solundaki hazır valizinin üstüne oturup dirseklerini dizlerine koydu. "Ne istiyorsun, Stiles? Benden ne istiyorsun?" Bakışlarını kaldırdığında, gözlerinde ateş gördüm. "Seni becerirlerken öne eğilmen yerine bir şeyler yapmanı istiyorum. Savaşmanı, istediğin şeyi savunmanı istiyorum!" Loş ışığa rağmen gözleri öfkeyle parladı. "Derek, seni istiyorum. Her şeyde. Hayatımda, yanımda. Benimle olmanı istiyorum. Seni kaybedemem." Derek'in yüzü yumuşadı ve ayağa kalktı. "Seni sevdiğim için gidiyorum. Çünkü Lahey benim peşimde, senin değil ve ben gidersem, seni rahat bırakıcak."
"Ne?" Yeni bilgiyi anlamlandırmaya çalışırken gözlerimi kırptım. "Neden sen gittiğin anda beni rahar bıraksın ki?" Derek bana yaklaştı ve elini uzatıp beni kapı eşikliğinden çekip odaya almasına izin verdim. "Babanı seninle benim aramızda seçim yapmaya zorladılar." Hala kafam karışıkken başımı iki yana salladım. "Anlamıyorum. Babam aramızda nasıl seçim yapacak?" Derek hafifce iç çekti. "Lahey ona hiçbir seçenek bırakmadı, resmi olarak değil elbette. Eğer John ihracım için savaşmazsa, aniden senin için ölüm cezasının gerekli olmadığına karar vericek."
Ne? "Ciddi olamazsın." Derek'e yönlendirilen uyduruk suçlama babamı zorlamak ve Derek'i kovmasını sağlamak için planlanmıştı.
Ve işe yaramıştı. "Maalesef, çok ciddiyim. Ancak ben gittiğim anda Lahey'in fikri değişecek ve muhtemelen uzun dönemli bir uzaklaştırma verecek. Ve en kötü yanı ise o pislik ikimize de merhametli davranmış gibi görünecek."
Ama yanılıyordu. En kötü yanı onun gidecek olmasıydı.
"Bu çok yanlış! Babamı seçime zorlayamaz. Duruşmanın seninle ilgisi bile yok!" Nefesimi salıp devam ettim. "Yani bunların hepsi bir oyun!" Öfkem rahatlamayla birlikte alevlendi ve Derek'in valizine tekme savurdum. "Bu lanet olası bir oyun ve onlar hamlelerini yaptılar. Artık sıra bizde. Piyonlarını devirme sırası bizde." Derek yavaş bir şekilde başını iki yana salladı. "Bu bir oyun değil, Stiles. Bir güç gösterisi ve onlar çoktan kazandılar. Ölüm cezası bir blöf değil." Eğer babam Derek'i seçerse beni idam ederlerdi. Ama babam beni seçerse, Derek zaten yollarından çekilmiş böylece benim ve konseyin yanından uzaklaşmış olurdu. Ve bu süreç içinde baskı ile bir dişiyle evlenip kendi ailemi kurmaya zorlanırdım. "Liam'ı korumalıyız." dedim. Sanki çok ağırmış gibi başını yavaşca salladı. "Onu sen korumak zorundasın ve bunu yapmak için hayatta olman gerekiyor Stiles. İşte bu yüzden gidiyorum. İkiniz için de elimden gelenin en iyisi bu." Bakışları içime işledi. O gittiği anda herşeyimi kaybedecektim. "Bunu düzeltmek için bir yol olmalı." Bakışlarımı kaldırıp Derek'in gözlerine baktım. "Gidemezsin. Gitmene izin vermem. Veremem." Konuştuğum sırada sesim kısıldı ve son kelimeyle en sonunda tamamen kesildi. "Burada kalıp seni öldürmelerini izleyemem, Stiles. Lütfen, bırak gideyim." Yaşlardan görünüşüm bulanıklaştı ve gözlerimi kırpıp onları uzaklaştırmaya çalıştım ama yanaklarımdan aşağı süzüldüler. "Hayır." Kolumun tersiyle sildim ve tekrar gözlerine baktım. "Bunu daha fazla zorlaştırma," diye fısıldadı Derek, ellerimi rengi solmuş tişörtünün üstünde gezdirirken. "Lütfen."
Parmak uçlarımda yükselip dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Kokusu, yıllardır sahip olamadığım tek şeydi ve elimden çekip alıyorlardı. "Stiles..." Benden çekildi ama parmaklarım tişörtünün altındaki göğüsünün kabarıklığında gezdirirken peşinden gittim. Onu tekrar öptüm, bu kez karşılık isteyerek daha sertçe. Ellerim tişörtünün altına kaydı ve parmaklarım göğsünün üstündeki sert ve kalın kıllara değdi. Derince nefes aldım ve kokusu içimi doldurdu. Ellerim göğsünün üst kısımlarını taradı, cildi parmaklarımın altında sıcacıktı. Çıkarmak istediğini ikimizin de bildiği sesleri bastırmaya çalışarak dudaklarını sımsıkı kapamış olsa da uzun, alçak sesli bir şekilde inledi. "Stiles, lütfen..." Ama ne geri kaçıyor ne de beni itmek için hareket yapıyordu.
Tişörtünü yavaş yavaş yukarı çıkarırken ellerim karın kaslarının üstünden kaydı. "Eller yukarı," diye emrettim. Tişörtünü başından ve kollarından çıkartıp odanın bir köşesine fırlattım. "Stiles, bunu yapmak zorund..." tekrar dudaklarımı dudaklarına bastırarak Shh diye fısıldadım. Dudaklarım aralandı ve dişlerimi çenesine geçirip hafifce dişledim. Mis gibi Derek kokusunun yoğunlaştığı kulağına kadar ilerledim. Kulak memesini dişleyerek ağzıma hapsettim. Isırmamaya dikkat ederek kulak memesini asıldım ve mırladım, başını geriye attı ve elleri nihayet kalçalarımı buldu. Kulak memesini emerken yanağımın üstünde kısık sesli bir hırıltı duyduğum sırada kalçalarımı sıktı. Dudaklarım aşağı indi, boynundan köprücük kemiğine kadar hafif hafif dişleyerek izler oluşturdum. Elleri kotumun altına kayıp kalçalarımı hevesle, sahiplenici bir şekilde kavradı. Teni enfes bir biçimde sıcak, parmakları harika bir biçimde sert ve istekliydi. Çok güzel kokuyordu. Ona doyamıyordum. Dudaklarım tekrar dudaklarıyla buluştu. Parmaklarım kotunun beline değene kadar gövdesinde bir kez daha dolaştı. Tek ve çabuk bir hamlede üstümdeki gömleği çıkartıp fırlattığı sırada kemerini çözdüm. Dudaklarıma daha rahat ulaşabilmek için başımı geriye eğdi. Öpüşmemiz derinleşti. Durduğu yerde bacaklarımı etrafına sarmamak için mücadele ederken kotunu aşağı ittim. Yanlızca birkaç dakikamız vardı.
Sabırlı olmak kolay değildi.
Telaşımı hissetmiş olmalıydı ki üstümdeki gri tişörtü yırtarak üstümden çıkardı, elleri kotumla uğraşırken dudakları tekrar dudaklarımı sahiplendi. Bir saniye sonra, kotum içinde iç çamaşırımla birlikte yere düşmüştü. Kollarıyla beni sarmaladı ve yatağa doğru adım adım götürdü.
Bu sefer üstte olma sırası bendeydi.
Dudaklarımı dudaklarından çektim ve gözlerimiz buluştuğunda bir elimi göğsünde açıp on dört yıl önce aklını yitirmiş bir serseri tarafından üstüne işlenen eski, beyaz yara izlerinin üstünde parmaklarımı gezdirdim. Onlardan nefret ettiğini bilmeme rağmen, Derek'i hayatıma getirdikleri için o izleri seviyordum. Bizi birbirime bağlayan kalıcı bir hatıra.
Gözlerine bakarak gülümsedim ve onu geri ittim. Yatağa bilinçli bir şekilde düştü ve heyecan dalgası vücuduma yerleşirken anında Derek'in üstündeydim, ellerim teninin her bir noktasını araştırırken uyluklarının üstüne ata biner gibi oturmuştum. Yatakta ve onun üstünde yay gibi kıvrılırken beni öpmek için kendine çekti. Alt dudağını dişleyip asıldım ve gözlerine baktım. Dudağını bırakıp başımla onayladım. İki eliyle kalçalarımdan tutup beni kaldırdı ve üstüne santim santim oturttu. Ağzım açıldı ve daha fazla tutamadan zevkle inledim. Başımı geriye attım ve alt dudağımı dişleyerek ileri salladım. İnledi ve ben tekrar aşağı inerken içimde yükseldi. Beni tekrar kendine çekti, kalçalarımı kavrayıp daha hızlı hareket etmemi sağladı ve kendini kaybetmişcesine içime girip çıktı. Nefes alış verişim düzensizleşti, Derek'in tüm süre boyunca yüzümü seyredeceği bilinciyle ağzımı açtım ve gözlerimi kapattım. Belimdeki tutuşu sıkılaştı ve hareketlerimiz daha hızlı, daha çılgın bir hal aldı. Her geri çekilmeyle beni yukarı çıkarıp her bir vuruşla bizi birbirimize yapıştırdı. Her darbesi, nefesimi kesip içimde yükselen ihtiyacı alevlendirdi. Ta ki son sert sürtünme Derek'in vücudunu titretene, tutuşu kalçalarımı çürütene kadar. Ve son vuruşuyla birlikte nefesim bir süre kesildi ve sonsuz dakikanın gerisini düşünemeyecek halde üstünde titredim. Gözlerimi açtığımda Derek'in bana gülümsediğini gördüm ve orgazmımın ucunda içim rahatlamayla doldu. Sakince içimden çıktı ve yanağım omuzlarına gelecek bir şekilde üstüne gevşekçe düştüm. Kalplerimiz az önce yarattığımız ritim yüzünden hızla atarken, Derek altımda hızlı hızlı nefes vererek bir eliyle saçlarımı okşadı ve diğer elinin parmaklarını sırtımda gezdirdi.
Kesintisiz beş dakika boyunca bu şekilde beraberce uzandık ve gözlerim kapanmak üzereyken, Isaac'in ihtiyatlı seslenmesi huzur dolu sessizliğimizi bozdu. "Hey, çocuklar? Araya girmekten nefret ediyorum ama sanırım az önce bir kapının çarpıldığını duydum. Köşkten geliyor gibiydi." Sinirle gırtlağımdan hırıltı çıkarttım ve "Teşekkürler!" diye bağırdım iki odanın ve kapalı kapıların arkasından. İsteksizce Derek'in üstünden kalktım ve Derek kalmak için hiçbir hareket yapmayıp beni yataktan seyrederken iç çamaşırımı ve pantolonumu giydim. Yerdeki gri tişörtümü aldım ve bir yanının dikişlerinin sökülmüş olduğunu gördüm. Sahte bir sinirle kaşlarımı çatarak Derek'e fırlattım ve odanın diğer ucundaki gömleğimi aldım. "Hediyem olsun." Derek tişörtü havaya kaldırıp inceledi ve "Mendillerin adet olduğunu sanıyordum. Veya bir fotoğraf bile olurdu." dedi. Gömleğimi giyip düğmelerini iliklerken, "Üzgünüm, ikisi de üstümde yok." dedim. Ben şaka yapmış bile olsam benim gibi koktuğu için parçalanmış bu tişörtümü alacağını biliyordum. Hatıralar, kokularla canlanırdı. Bu yüzden eşyalarının yanından ayrıldığında tişörtlerinden birini almak gibi bir niyetim vardı.
Beş dakika sonra, önceden yapılmış waffle'larla dolu bir tabağın başında oturuyorken babam ön kapıdan içeri girdi. Derek ikinci mısır gevreğini yiyordu ve ben az önce yaktığımız enerjinin yerine geçebilecek sıcak ve tatlı bir şey istemiştim. Isaac beni salonda bekliyordu ve babam içeri girer girmez muhafızımmış gibi koşturup ben bir şeyler yer yemez beni köşke götüreceğini açıkladı. Babam eliyle mazeretlerini savuşturdu. "Zaten onunla konuşmak istiyordum," diye mırıldandı. Sonra kokumu içine çekti ve kasvetli kaş çatışı Derek'le tam olarak ne yaptığımızı bildiğini gösteren sessiz bir tebessümle aydınlandı.
Vaktimi duş almak için kullanmış olmam gerektiğini biliyordum. Duş alana kadar Derek gibi kokacaktım... o da benim gibi kokacaktı. Ama umrumda değildi. Artık öğrenmeleri umrumda değildi.
Waffle'larımın hepsini neredeyse yememe rağmen, Derek mısır gevreğini bitirmiş daha yeni birincisine başlamıştı. Ayağa kalktım ve içinde iki waffle kalan tabağı karşımda oturan Isaac'e ittim. Salona gittim, Derek kanepede yanıma oturdu ve tek vücutmuşuz gibi babama baktık.
"Seni bilgilendirdiklerini varsayıyorum." dedi babam ve sağımdaki alçak tekli koltuğa oturdu. Nefes alışı düzensizdi ama benden uzaklaşmıyordu. "Evet." Babama duyduğum kızgınlığımı içime bastırarak devam ettim. "Ayrıca başka seçeneğinin olmadığını da söylediler." Başıyla onayladı. "Kabul etmem bana acı verse de..."
Bir dakika boyunca kimse konuşmadı ve etraftaki tek ses duvar saatinin tik tak sesi ve Isaac'in yemek yemesiydi.
"Vermemiz gereken bazı önemli kararlar var." diye başladı babam. "Ne hakkında?"
Geri getirilmeden önce Derek'e ne kadar süre sınır dışı edilmiş numarası yaptıracağımız hakkında mı?
Babam iç çekti ve o konuşmadan Derek konuştu. "Benim yerime kimi getireceğiniz hakkında." Hızla ona döndüm. "Ne? O kadar uzun süre gitmeyeceksin ki." Kafamı bir babama birde Derek'e hızla çevirdim. "Lahey'in kürküne yeni bir pire girecek ve seni unutacaktır ve o bunu yaptığında, seni geri getirmenin bir yolunu bulacağız." Derek ellerimi tutup sıktı ve gözleri benimkileri kendisininkilere hapsetti. Gözlerimi kaçırmama izin vermedi. "Stiles. Olan oldu. Şansımız yaver giderse, sonsuza kadar sürmeyecek." Göz ucuyla babama baktı ve başımı çevirip babama baktığımda başıyla onayladığını gördüm. "Ama uzun süre olacak." Başımı eğip iki yana salladım. "Hayır. Şimdi olmaz. Tüm bu olanlardan sonra olmaz." Kendi güçsüzlüğümün sesinden nefret ediyordum ama bunu bastıramıyordum. Başımı kaldırdım ve Derek'in arkasından, Isaac'in kapı aralığında durup beni ızdırapla izlediğini gördüm. "Belki Derek serbest bölgede çalışabilir. Bilirsin, sınırı öteki taraftan devriye gezmek veya," bir hıçkırığı durdurdum ve babama döndüm. "kaçakları kovalamak. Tabii rapor vermek için arada sırada eve gelmek zorunda kalacak..." Babam nazikce sözümü kesti. "Stiles, bunu denedim. Ben de onu kaybetmek istemiyorum ve buna sınırlandırmalar koymak için yapabileceğim her şeyi yaptım. Ama Lahey hergelenin teki ve Argent bu konuda onun tarafında durma kararından vazgeçmiyor. Bunu kaldıracak gücümüz yok. Derek sınır dışı edilmişken, bölgeye adımını atamaz." Yavaşca başımla onayladım. "Peki." Ama üstünde biraz düşünmem gerekiyordu. Bir koz bulmam...
"Ve onun yokluğunda," diye devam etti babam. "yerine geçecek birisini bulmamız gerekiyor. En yüksek rütbeli lider adamı olarak değil, elbette. Ama fazladan bir çift pençeye ihtiyaç duyacağız..." Derek gittiğinde her şey sadece daha kötü bir hale getirecekti.
On beş kısa saat içinde.

Ön kapının önünde, Derek elimi sıktı ve yavaş bir hoşça kal öpücüğü verdi. Sonra Isaac peşimden koşar adım gelirken öfkeli bir halde, korkacak hiçbir şeyi olmayan ve kanıtlayacak çok şeyi olan birisi gibi köşke doğru sert adımlarla ilerledim. Yarı yola geldiğimizde, Isaac arkamdan seslendi. "Stiles, bekler misin? Seninle konuşmam gerekiyor." Arkama bakmadan adımlarımı yavaşlattım ve dişlerimin arasından "O zaman konuş. Ama hızlı konuş. Konseye söylemem gereken şeyler var ve kendimi kaybetmeden önce söyleyip kurtulmak istiyorum." Bana yetişip kolumu tuttu ve ona hızlıca dönüp kolumu çekip kurtardım. "Sen uyuşturucuyla uyuşturulmuşken bir süre salonun kapısında bekledim. Ve bilmen gereken bir şey duydum." Yüzümde ciddi bir ifadeyle yüzüne baktım. "Baban salonda değildi ve," Kaşlarımı çattım. "Ve?" dedim. Sanki söylemek üzere olduğu şeyden utanıyormuş gibi Isaac bir süre başını eğdi. "Ona anlatmayacağına söz vermeni istiyorum." Tabii ki Derek'ten bahsediyordu. "Isaac, eğer bu kadar önemliyde, Derek'in bilmesi gerek." Hala başı eğikken hafifce onayladı. "Biliyorum. Ama hayatınla, bu sebepten bile olsa, kumar oynamayacağım. Bu yüzden söz vermeni istiyorum yoksa sana anlatmam." Başını kaldırıp yüzüme baktı ve gülümsemeden edemedim. "Eninde sonunda öğreneceğimi biliyorsun." Tekrar başıyla onayladı. "Ama şu anda her şeye burnunu sokacak zamanın olmadığını da biliyorum. Elbette beladan uzak kalmak veya o çocuğa gerçek bir yardımda bulunmak istiyorsan." Tamam beni zayıf noktamdan yakalamıştı. "Pekala, ona söylemem." Doğrudan söylemem en azından. "Söyle artık." Isaac iç geçirdi.
"Senin mahkemen bittiğinde, ba... Lahey babanı konsey başkanlığından aldırtmak için bir teklifte bulunacak."

The Wolf Beneath the Tree: Prey #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin