<30>

896 38 11
                                    

Mabel Matiz - Gel
Mabel Matiz - Zor

◇◇◇

RÜYA'DAN

"Maalesef kalbi yorulmaya başlamış. İlaçlar zaten etki etmiyor. Bunu biliyor olmanız lazım."

Bir hıçkırık sesi.

"Ne kadar zamanı kaldığını biz de bilmiyoruz. Tekrar panik atak durumunda yapabileceklerimiz sınırlı."

Bir hıçkırık daha.

"Lütfen yorulmamasını sağlayın. Ani heyecan ve korkudan uzak tutun. Ve en önemlisi her şeye hazırlıklı olun."

3 gündür kulağımda sadece bu sesler dönüyordu. Doktorun söylediklerini ben zaten önceden biliyordum. Almanya'dan bu yüzden hemen dönmek istemiştim. Ne kadar zamanım kaldığı belli değildi.

Yeni kalp nakli için başvurmuştuk ama bulunur muydu o bile belli değildi.

Bu üç günde Cihan bana hâlâ yazmamıştı. Ona söylemeyip sürekli iyiyim diyerek geçiştirdiğim için kızgındı belki de kırgındı. Haklıydı. Aynı şey onun başına gelse ben de öğrenmek isterdim.

Telefonumu elime alıp isminin üstüne tıkladım. Fakat yine aynı ses karşılamıştı beni.

Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor.

Oflayıp telefonumu yatağa fırlattım. Son çare evine gitmek vardı. Üç gün anlayış göstermiştim bence yeterliydi. Ailesi de evde olmadığı için rahat olabilirdim. Çantama cüzdanımı ve telefonumu koyup dışarı çıktım. Evine varışım otobüsle gidersem 20 dakika sürüyordu.

Şanslıydım ki otobüs hemen gelmişti. Apartmanın önündeyken bana verdiği yedek anahtarla kapıyı açtım. İçeride miydi? Ses gelmiyordu.

"Cihan?" Mutfaktan gelen tencere tabak sesleriyle o tarafa yöneldim. Büyük ihtimal beni duymuştu, duymamış gibi yapıyordu.

"Sevgilim," Bana döndü. Özlediğim gözlerine baktım. Göz kapaklarının altında mor halkalar vardı. Uykusuz olduğu belli oluyordu. "Özür dilerim." Hızlıca yanına gidip kollarımı boynuna doladım. Özlediğim kokusunu derin nefes alarak içime çektim. Gözümden bir damla yaş omzuna düştü.

Kollarını belime sarmadı. Ben ona daha sıkı sarıldım. "Lütfen yapma böyle," hıçkırdım. "Seni çok özledim. Sen beni özlemedin mi?"

Ağzının içinde bir şeyler geveledi ama hıçkırık seslerimden dolayı ne dediğini tam algılayamadım. Kolları belimi sardı. Burnunu saçlarıma bastırdı.

"Özledim. Çok özledim." Bırakmak istemezcesine belimi tuttu. Birkaç dakika böyle durduktan sonra yavaşça kollarımı ayırdım.

"Ne yapıyordun, yemek mi yapıyordun? Ne yaptın?" O konuyu açmak istemiyordum. Farklı konuları konuşmalıydık.

Ne dediğimi duymamış gibi sadece yüzüme baktı. Kırgın bakışları uzun süre üzerimde kaldı. Bense o hariç her yere baktım.

"Fasulye yaptım yer misin?" Nihayet konuştuğunda ona baktım. Bana bakmadan önündeki işle meşgul olmaya başlamıştı.

"Yerim." dedim sadece. Dolaptan iki tabak ve bardak çıkardı. Tabaklara fasulye koyduktan sonra bardaklara su koydu. Bense sadece ona bakıyordum. Sessizce yemeğimizi yedikten sonra etrafı toparladık. Mutfaktan çıkacakken bileğinden tutup bana dönmesini sağladım. Gözlerime çok yorgun bakıyordu.

"Cihan..." Başımı sağa yatırıp gözlerine baktım. "Lütfen..."

Uzun süre yüzüme baktıktan sonra birden kolumdan çekip kafamı göğsüne yasladı. "Özür dilerim abarttım galiba biraz." Başımı iki yana salladım.

"Abartmadın, vermen gereken tepki buydu. Ben özür dilerim senden sakladığım için." Kollarımı bıraktı.

"O konuyu konuşmak istemiyorum. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam edeceğiz," başımı salladım. "Şimdi, ben senin geleceğini tahmin ederek salona ortam hazırladım. Film izleyelim." Omzumu silkerek kabul ettim.

"Ne izleyeceğiz?" Önümden giderek salona girdi.

"Bilmem, karar vermedim. Beraber seçeriz." Bana hâlâ bakmıyordu. Elini bırakıp salonun ortasında öylece durdum.

"İyi miyiz? Soğuk davranıyormuşsun gibi." Korkuyla ona baktığımda gözlerini gözlerime değdirdi.

"İyiyiz. Bir sorun yok. Düşünme artık." Başımı sallayıp kanepeye oturdum. Önümüzdeki masada cipsler, mısırlar, çikolatalar ve kola vardı. Yanıma gelip kolunun altına aldı. Bende başımı omzuna yaslayıp daha çok sokuldum ona.

İki buçuk saat sonra film bittiğinde yüzümde buruk bir tebessüm kaldı. Mutlu sonlu bir filmdi.

Gerçekten her aşk hikayesinin sonu mutlu mu bitiyordu?

Mutlu sonsuz olamaz mıydı?

"Uyuyalım mı?" Bana sorduğu soruyla gözlerine baktım. "Hiç uyumadın mı sen? Gözlerinin altı mosmor." diye sordum. Başını iki yana salladı.

"Çok denedim ama uyuyamadım," gözlerini kaçırdı. "Düşünmekten." Tek kaşımı kaldırdım.

"Şimdi nasıl uyuyacaksın? Düşünmüyor musun?" Yüzünü boynuma gömdü.

"Şimdi sen varsın. Kokunla uyuyabilirim." İç çekip kafamı çok oynatmadan şakağına öpücük kondurdum.

"Tamam, hadi gidelim odana." Kalkıp onu da beraberimde çektim. Odasına girdiğimizde siyah perdelerini kapatıp karanlık ortam oluşmasını sağladım.

Yatağa girdiğinde yanına gidip uzandım. Kendini aşağı kaydırıp kafasını göğsüme koydu. Bir kolunu belime sardı. Benim elimden biri ise saçlarına gitti. Diğeri izin verdiği ölçüde kalbinin üzerindeydi. Halimden hiç şikayetçi değildim.

Duyduğum miyav sesiyle başımı kaldırmaya çalıştım. Porselen yatağa çıkmayı başarıp yanıma geldi. Yanımdaki yastığa yattı. Sanırım karanlık ortam onun da uykusunu getirmişti. Gözlerimi kapatıp elimin altındaki kalbin avucuma çarpışını hissetmemle uykuya daldım.

◇◇◇◇

Twitter: felfeenayiim

Porselen Kalbim (yarı texting)Where stories live. Discover now