32. BÖLÜM: Af Yok! Merhamet Yok!

498 92 46
                                    

Dağca Bölgesi / Gökkuşağı Sarayı

Genç kadın şatafatlı tüllerin ardındaki yatakta uzanan annesine bir kez daha baktı. Bu kez geçirdiği nöbeti atlatamayacak gibiydi. Şifacılar dile getirmeye çekinseler de Dağca'nın sevilen kraliçesi Adel yakında ölecekti. Biliyordu bunu genç kadın, Büyük Usta'nın ziyaretinden sonra ilk nöbetinde anlamıştı artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını.

"Diana, yakınıma gel kızım" diye fısıldadı güçlükle Kraliçe Adel. Prenses Diana usulca annesine yaklaştı, perdeyi aralayıp yatağın kenarına ilişti. Annesine uzanan eli tereddütlüydü ama kraliçe elini yakaladı. "Şimdi beni iyi dinle kızım, son sözlerim olabilir."

"Anne lütfen" dedi çaresizce. Başını iki yana sallarken "Nasıl yapacağımı hiç bilmiyorum" diye ekledi.

"Her zaman yaptığından daha fazlasını yapacaksın, Diana. Ama benim gibi olmayacaksın, benden çok daha iyisi olacaksın." Prenses başını yana çevirdi, dudaklarını ısırdı. "İyi bir kraliçe ol, kehanetleri okurken acele etme ve son derece dikkatli ol kimsenin tuzağına düşme." Diye uyardı kızını.

Diana başını annesine çevirdi ama bu kez şaşkındı. Annesi ne demek istemişti? "Anneciğim sözlerinizden farklı anlamlar çıkarmaya başlayacağım."

Kraliçe Adel derin, pişmanlık dolu bir iç çekti. "Geçmişte atalarımızı utandıracak bir şey yaptım kızım." Diana'nın dudakları şaşkınlıkla aralandı. "Bir tuzağa düştüm, kehaneti yanlış okudum ve sonuç olarak tüm yaşanılan olaylara ben sebep oldum."

Diana usulca yataktan kalktı. Sanki bir şey kollarını uyuşturmuş gibiydi. Ayaklarının buz kestiğini hissetti. Dudaklarından dökülen soru saf korkunun kelimelere dökülmüş hali gibiydi. "Ne yaptınız siz?"

"Barışı getirecek olan Büke Âali değil, Büyük Usta Aysera Doyle idi. Sadece bu değil, kaosu getirecek olan da oydu." Çarpma sesiyle sehpa sendeledi, üzerindeki küçük vazo yere düşüp parçalara ayrıldı. Kalbi sıkıştı, annesinin neden bahsettiğini biliyordu. Kraliçe Adel kızının yüzünü okuyabilecek kadar göremiyordu. Ama hissediyordu, prenses şaşkın ve kızgındı. "Anladığımda çok geç oldu. Sadece Büyük Usta Declan Doyle biliyordu bu gerçeği. Bu sebeple Dağca'yı zarar görmemesi için ketumlaştırdım."

Prenses yüzünü avuçlarının arasına almış halde odanın ortasındaydı. Şimdi annesinin aldığı garip kararların sebebini anlamıştı. Silah Eşleşmesi Ritüellerine katılmama sebebini, kendilerini ötekileştirme sebebini anlamıştı: Kehanet, geleceği bilme gücü sanıldığı gibi muhteşem bir güç değildi. Aksine bir lanetti. Ve şimdi Veliaht Prenses Diana o lanetin bir parçası olduğundan emindi.

Odaya girdiğinden beri üçüncü kez annesi öksürük nöbetine tutulmuştu. Şifacı heyecanlanmaması gerektiği konusunda daha önce onları uyarmıştı. Ne olursa olsun ne hata yaparsa yapsın o annesiydi. Kabullenişle iç çekti. "Tamam, anneciğim artık kendini yorma. Büyük Usta'yı uyaracağım."

Kraliçe yatak alev almış gibi sıçradı. "Hayır, hayır Diana! Sakın bunu yapma! Kader önceden belirlenmiş olsa da insanların kendi seçimleriyle ortaya çıkan yollar vardır. Büyük Usta Aysera, kendi dönüm noktasına yaklaştı. Buna müdahale edemeyiz, yaşanması gereken kaderi değiştiremeyiz!"

Diana hışımla annesine döndü. "Yine mi bencillik ediyorsunuz anne? Ya kötü bir şey olursa?"

"Bencillik değil bu. Zamanı geldiğinde herkes kendi yolunda yürür. Büyük Usta olmanın anlamını bulacağına eminim. Bizim müdahale etmemiz her şeyi daha da kötüleştirebilir."

Prenses Diana içine sinmese de annesine uymaya karar verdi. Artık tek yapması gereken şey her şeyin yolunda gitmesi ve de annesinin daha fazla vicdan azabı çekmemesi için Büyük Tanrı'ya dua etmek, af dilemekti.

2. Buz ve Rüzgarın KızıWhere stories live. Discover now