Kapı

412 52 20
                                    



  Chuuya sabah erkenden uyanmıştı. Dinlendiğini hissediyordu. Uyursa uyurdu ama kapı çalarsa duymamaktan korkuyordu.

5 yıl sonra onu göreceği için öyle heyecanlıydı ki, ama korkuyordu işte. Rahatsız eden bazı duygular vardı.

Yatağında oturdu. Kapının çalmasını bekledi. Dahaca erken olmasına rağmen bekledi.

Ayağa kalktı. Pikapa plak yerleştirip klasik müziklerinden birini açtı. Ardından aklına geldi ki, Dazai gelirse bu perişan haliyle mi karşılayacaktı onu?

Yüzünü yıkadı, saçlarını taradı. Gemideyken saçını ördüğünü ve onun beğendiği gelince aklına hiç durmadı. Saçını ördü. Aynaya bakıp gülümsedi. Saçları artık dahada uzundu.

Üzerine daha düzgün giysiler seçti. Kirlileri çıkarıp temizleri giydi. Kirli olanları lavabodaki kirli sepetine bıraktı.

Bunları yaparken çoktan 1 saat geçmişti. Ama zaman hiç ilerlemiyordu sanki. Chuuya'ya meydan okuyor gibi.

Pikapta çalan plak başa dönüp duruyordu. Chuuya hala bekliyordu. Strese pek girmedi çünkü saat öğlene doğru yeni gelmişti.

Beklemekten sıkıldı ve pencereyi açtı. Dışarıya daldı gözleri. Gazete almayada gidememişti daha. Sokaktan geçen çocuğu çağırdı yanına.

Mahallenin çocuğuydu ve en fazla 11 yaşındaydı. Çocuk Chuuya'yı tanıyordu ama pek bir tanışıklığı yoktu.

Çocuk Chuuya'nın camının önüne güler yüzle gelmişti. Chuuya'da gülümsemesine karşılık vermişti.

-Baksana, sana para vereyim ve bana bir gazete al. Artan paraylada çikolata alırsın, tamam mı?

-Artan paraya gerek yok efendim.

-Olsun benim içimden geldi. Bekle burada.

Chuuya pencerenin önünden ayrıldı. Koltuğun üzerine fırlatılmış paltosuna uzandı. Ellerini ceplerine sokup çıkardığında, eline gelmiş olan biraz bozukluk ve kağıt paraya baktı. İç çekip bozuklukları cebine geri soktu ve kağıt parayı elinde sıkıştırdı.

Pencerenin yanına gidip hala bekleyen çocuğa seslendi. Sonrada parayı verdi. Çocuk koşarak gazeteyi almaya gitti.

Chuuya beklerken masanın üzerinde duran su şişesini aldı. Pencere önündeki çiçekleri uzun zamandır sulamamıştı. Yinede solmamıştılar. Çiçekleri sulamaya başlamıştı.

Yeteri kadar su verdikten sonra sırayla evdeki çiçekleride sulamaya başlamıştı. Zil sesi duyduğunda gazeteyi tamamen unutmuş ve Dazai geldi sanıp kapıya heyecanla koşmuştu.

Gözleri parlarken kapıyı açınca parlama yok oldu. Yinede çocuğa burukça gülümseyip gazeteyi aldı. Ardından teşekkür edip kapıyı kapattı.

Yorgunca koltuğa oturup gazeteyi okumaya başladı. Bu sefer gerçekten dikkat çeken bir haber yoktu.

-Tch, yine şu saçma gazeteye para gitti!

Sinirle gazeteyi ayağa kalkıp masaya fırlatmıştı. Bu huyundan vazgeçmek istiyordu. 5 Yıldır ondan haber almak umuduyla her gün gazete alıyordu ama dün mektubu gelmemiş miydi? Bu gün neden almıştı o zaman.

Sadece alışkanlık.

Beklemekten yorulmuştu. Adresi bulamayacağından korkuyordu. Saat bir şekile ilerliyordu ama gelen geçen yoktu. Dışarıdaki sesleri bile duyamıyordu.

Acıkmamıştı ama yemek yemezse bünyesinin kaldıramayacağını biliyordu. Bu yüzden bir şeyler hazırlayıp atıştırdı. Saate baktığında saatin baya ilerlediğini gördü. Hava kararmaya başlamıştı.

Oturup kitap okumaya başladı. Saatlerce okudu. Yinede kimse gelmedi. Göz kapakları ağrıyordu. İçindeki his gittikçe azalıyordu. Yangın alevlerinin azalması gibi.

Kitap okumayı bırakıp dizlerini kendine çekmişti. Geleceğini düşünmemeye başlamıştı. Pencere kenarına oturdu gelip geçenleri görmek için. Ona benzer tek bir kişi yoktu.

Oturup ağlamaya başladı. Ona inandığı için ağladı. 2. defa kandırıldığı için ağladı. Tamamen karanlıkta oturuyordu ve dışarıdan geliyordu sadece ışık. Yine ağladı. Kendini tutmak istemedi, istesede yapamazdı.

Bu kadar düştüğüne inanamıyordu. Biri gelip duygularıyla oynuyordu ve hala özlemindeyken hiç beklenmedik bir anda haber yolluyordu.

Pencerenin yanından kalktığında burnunu çekti. Biraz olsun rahatlamıştı. Yüzünü yıkamak için lavaboya gitti. Suyu yüzüne çarpıp havluyla kuruladı. Saçlarınıda elleriyle geriye attı.

12'ye geliyordu saat. Kalbinde ağrı vardı çok büyük. Ne yapacağını bilmiyordu. Gelseydi düzelirdi belki.

-En büyük yalancısın, Osamu.

Kendi kendine söylenirken yatağına yattı. Uykusu gelmişti ve yorgun hissediyordu. Yatağa yattıktan sonra kısa bir sürede uykuya daldı.

Gece belki 1 belkide 2 gibi kapısı çalındı. Başta duymamıştı. Duyuncada açmayı düşünmemişti. Ama ses sürekli devam edince uyku sersemliğiyle ayaklandı.

Odasından çıkıp kapıyı açmaya giderken bu saatte kim olduğunu düşündü.

Hayır, Osamu'nun olduğunu düşünmedi. Çünkü ümidini tamamen kesmişti.

Kapıyı açtığında baygın baygın karşısındaki kişiye bakmadı. İlk olarak elindeki kırmızı karanfil buketi gözüne çarptı. Kafasını yukarıya doğru kaldırınca özlediği o yüzü gördü. Geriye doğru sendeledi.

Dazai bir şey diyemedi. Chuuya'da öyle. Sadece bakıştılar. Sessizlik vardı. Dazai en sonunda yutkunup konuştu.

-G-gelebilir miyim?

Chuuya konuşamadığından kapının önünden çekildi. Ardından oturma odasına gitti. Işığı yaktı ve koltuğa oturdu. Dişlerini sıkıyordu. Dazai çok geçmeden içeri girmişti. Kapıyı kapatıp Chuuya'nın yanına geçti.

Bi süre elinde kırmızı karanfille oturma odası kapısından Chuuya'yı izledi. Chuuya o tarafa bakmıyordu bile. Ağlamamak için kendini sıkıyordu. 

Dazai sesli bir şekilde nefesini verdi. Chuuya gözlerini kapattı.

-Chuuya?

Cevap verememişti. Dazai Chuuya'nın yanına gidip önüne eğildi. Başını dizine koydu. Chuuya istemsizce saçını okşamaya başlamıştı. Bir kaç dakika öyle kaldıktan sonra Chuuya dizinin gözyaşıyla ıslandığını hissetmişti. Daha fazla kendini sıkmadı ve o da ağlamaya başladı.

-Ben, özür dilerim.

..........................

Kendinize iyi bakin, okudugunuz icin tesekkurler <3

𝐄𝐚𝐜𝐡 𝐓𝐢𝐦𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐚𝐥𝐥 𝐈𝐧 𝐋𝐨𝐯𝐞 - 𝐒𝐨𝐮𝐤𝐨𝐤𝐮Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz